Ecel Taşı
Bir Cuma günüydü. Hava güneşli ve berraktı. Duyguları rahatlatıcımaneviyatı teşvik edici serin bir esinti vardı.
Fazıl amcaCuma namazının hazırlığındaydı. Aynanın karşısına geçti. İki eliyle külahını yakışacak şekilde düzeltti. Temiz ve yeni elbiselerine tekrar baktı. Acele etmedi; ama evden erken çıktı. Yüz metre ilerisinde duran köy camisine baktı. Aralarında boş bir alan vardı.
Yürüdü. Oynayan çocuklara gülümsedi. Dikkatini cami tarafına vermişti.
“Dede! Nereye gidiyorsun?”
Küçük torunu sormuştu. Arkasından koşup yetişti. Torunudedesinin avucunu tuttu.
“Camiye gidiyorum yavrum.”
Torununa ilgisini gösterdi. Onu sabırla dinlerdi.
“Ben de geleyim mi?”
“Babanla beraber gel istersen. Bencamiye bakacağım
oraları temizleyeceğim. O yüzden şimdi gidiyorum.”
“Yokben de geleceğim.”
Çocuğu kıramazdı. Torununun elini avucunda sıkı tuttu. Camiye vardı. Fazıl Amcaköyün ileri geleni sayılırdı. Okumuştu. Fahri imamdı. Cuma namazının hazırlıkları için erken gelmişti.
Zihnihutbede okuyacağı metinleri bulmaya çalışıyordu. Köyde soğuk bir hava vardı. İki aşiretten aileler bulunuyordu. Bu köy
küçük bir köy sayılmazdı. Birkaç gün önce
Fazıl Amcanın da bağlı bulunduğu aşiretten bir genç
diğer aşiretten bir genci fena halde tartaklamıştı. Olaya müdahale edilmiş
vuran genç kınanmış ve Fazıl Amca bizzat kendisi gidip özür dilemişti. Sıcak köze mi
sıcak demire mi su dökülmüş bu gün belli olacaktı.
Fazıl Amcanın korktuğu olmadı. Diğer aşiretteki söz sahibi insanlar namaza geldi. Hutbede olaya değinmeden genel bir kardeşlikkomşuluk hakları üzerine kısa bir konuşma yaptı. Namazı kıldırdı. Köy adına sevinmişti. Huzur ve dayanışma içinde yaşamak hepsinin isteğiydi. Eğer köyde aşiretler arasında kavga çıksa bu
diğer köylere de sıçrardı. Çevrede büyük bir kaos yaşanabilirdi.
Cemaatten kalanların yanına gitti.
“Allah kabul etsincumanız mübarek olsun.”
“Allah razı olsun. Sizin de hocam.”
“Oğlunuzun düğünü ne zaman?”
“Yakında belirleyeceğizinşaallah.”
“İnşaallah. Güzel bir düğün olmasını umut ediyorum.”
Fazıl Amcadiğer aşiretteki bir büyüğe sormuştu. Birleştirici bir konu olduğu için ele almıştı. “Beraberiz
sizin sevinçlerinize ortağız” mesajını vermişti.
“Buyurun Hocam! Siz öndeçıkalım” dediler.
Fazıl Amcamütevazılığıyla çıktı. İhtiyarlamıştı. Kemikleri iri iri göze çarpıyordu. Tecrübeliydi
güngörmüştü. Kendi aşiretinde sözü dinlenen biriydi. Köyde ise itimat edilen onun sözüydü. Köylüler
Onu hem sever
hem saygı gösterirlerdi.
Camiden henüz çıkmıştı ki kızgın bir ortamla karşılaştı. Çözemedi. Şu ana kadar her şey iyiydi. Bu mübarek günde de kavga çıkar mıydı?
“Bırak elindeki o taşıne yapıyorsun sen?”
“Şerefimiz vardı. Konuştuk barıştık.”
“Bu Cuma gününde olay çıkarman aşiretimizin değerini düşürür.”
Boş alanda elindeki taşı sımsıkı tutmuşkinle kavga çıkarmaya çalışan genci teskin etmeye çalışıyorlardı. O ise ısrarla söyleniyordu:
“İntikamımı alacağım”
Geçenlerde dayak yiyen gençten başkası değildi. Belli ki namaza gelmemişti. Özenle bir taş seçmiş ve gelip namazın bitmesini beklemişti.
Genç yalnız değildi. Fırsatı kollayanlar da kızıştırmadaydılar. İki aşiretin gençleri bakıştılar.
Aniden ortam karıştıgençler birbirine girdi. Büyükler araya girmek için uğraştı. Fazıl Amca ise hayrette kalmıştı. Etrafına bakmadan evinin yolunu tuttu. Açık bir mesajdı. Benimle olanlar
kavgayı bırakıp gitmeli diyordu.
Beklememişti. Ansızın sağ köprücük kemiğine gelen taş canını çok acıttı. Döndükaşlarını kavis çizerek kaldırdı. Acı yüzündeydi. Karşısında bir deve gibi dişlerini gösteren kızgın gence baktı. Gözündeki kini okudu.
“Ahh” dedisol eliyle köprücük kemiğini yokladı. Kanamıştı. Birazdan olacaklar fırtınanın kasırgaya dönüşmesiydi.
Fazıl Amcahışımla kendisine atılan taşa uzandı. Garip ve tuhaf bir şey oldu. Taşı aldı. Gence yine baktı. Adeta hedefte durmuş “Bana at
beni vur” diyordu.
“Hasbunallah ve ni’mel vekil” dedi.
Kalabalığın şaşkın ve kızgın bakışları arasında evine girdi. Taşı yanına almıştı.
Odaya kapandı. Ağladı. Hiç kimseye kapıyı açmadı.
Olay çıkmadı. Bu garip davranışı köylüleri fena hırpalamıştı. Diğer aşiretin ileri gelenlerikapıdaydı.
“Hocam! Kapıyı açsankonuşsak… Çok üzgünüz. Rica ediyoruz özrümüzü kabul buyur.”
“Benim size küstüğüm yok” dedi Fazıl Amca.
Kapıyı açtı. Misafirlerine yer gösterdi. Garip davranışını sordularsöylemedi.
“Bende kalsın” dedi.
Çaylar içildi. Sohbetler yapıldı. Herkes memnun ayrıldı. Derin derin düşünen Fazıl Amcaydı. Gencin o titrek duruşu ve ölü bakışlarını unutamadı. Allah’a şükürdardı.
Akşam vakti geldi. Diğer aşiretten iki kişi endişeli ve aceleyle geldiler. Torununu kucağından indirip onları karşıladı.
“Hocambizimkiler sizi çağırıyorlar.”
“Hayırdırniyeymiş?”
“Hocamşey…” dedi biri duraksadı. Kararsız bakışlarla baktı.
“Şu size taş atan genç. Kavgadan bu yana durmadan titriyor. Şimdi yatakta sayıklıyor. Sanki sekerattadır; ama can vermiyor.”
Fazıl Amca kalktı. Pencereye bıraktığı taşı aldı. Beraber çıktılar.
Gencin yanı başındaydı. Terlemesinesayıklamasına bakıyordu.
“Hepiniz dışarı çıkın” dedi.
Hiç kimse itiraz etmedi.
Aradan beş dakika geçmedenkapıyı açtı.
“GirebilirsinizAllah rahmet eylesin. Canını verdi” dedi.
Evdekiler şaşkındı. Kadınlar feryattaydı. Erkekler hem üzgün hem şaşkındılar. İyi mi olmuştu kötü mü olmuştu anlayamadılar.
Genç yıkanıp defnedildi. Aradan bir hafta geçti. Fazıl Amcayı yine sordular. Dövüşten kaçışıtaşı yanında eve götürmesi tuhaftı.
“O kadar ısrar ediyorsunuz anlatayım” dedi. Köyün ileri gelenlerine baktı. Hepsini süzdü. “O rahmetli gençtaşı atınca canım acıdı. Öfkeyle taşa uzandım
ancak ben elimi taşa götürmeden adeta taş uçup elime geldi. Buna çok şaştım. Rahmetlinin hâlâ yerinde durması
aklıma gelen düşünceyi pekiştirdi. Düşündüm ki onun ölümü bu taşla olacak. O an hatamı anladım. Ani bir öfkeyle katil olabilirdim. Taşı aldım ve eve gelip ağladım. Allah’tan af diledim. Beni katil etmediği için şükür ettim. Bir şeylerin olacağını bekliyordum. Akşam
haberi aldım. O taşı da yanıma aldım. Rahmetlinin odasında yalnız kaldığımda Yasin suresini okuyarak
elimdeki taşı alnına koydum. Sonra da rahat bir şekilde nefes aldı ve canını verdi. O
aslında nerde bulmuşsa ecel taşını getirmişti. Allah taksiratını affetsin…”
Bilal Yararlı