***
DIŞARDA
Points: 42.870, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 4,9%
Achievements


Nefİsle mÜcadele ve mÜcahede
Denildiği gibi, nefsî isteklere uymak çirkin bir binektir. Çünkü nefis, insanı fitne ve karanlıklara sürükler. Sabretmesi ve tahammül etmesi güç bir yaratıktır. Seni devamlı zorluklara ve yanlışlıklara iter.
Kim nefsi isteklerin arzusuyla dünya hayatına bakarsa, cehennemde yanmayı hak eder. Allah-u Zülcelal nefisle mücahede hakkında şöyle buyurur:
“Her nefis, ne hayır işlemiş, ne kötülük yapmış ise onları önüne konmuş bulur. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.” (Al-i İmran; 30)
İnsan daima kendi nefsiyle hesap görecek; bir hata veya masiyet yaptığı zaman o hata üzerinde nefsini cezalandıracaktır.
Hz. Ömer radıyallahu anh birgün, ikindi namazında bahçesinden camiye gelip cemaatin namaz kılıp dağılmış olduğunu görünce, iki yüz bin dirhem değerindeki bahçeyi, nefsine ceza vererek sadaka olarak vermiştir.
Rebi bin Haysem şöyle anlatmıştır:
“Kendisinden nasihat dinlemek amacıyla Veysel Karani radıyallahu anh’ın yanına gittim. Sabaha kadar oturmuştu; ben de onunla beraber oturdum. Sabah namazını kıldı. Tesbihatını yapsın, dedim. Tesbihatla meşgul oldu, hatta öğleye kadar buna devam etti; öğle namazını kıldı ve oturdu; İkindiye kadar... İkindi namazını da kıldı, akşama kadar...
Böylece tekrar sabaha kadar devam etti. Sabah olunca sabah namazını kıldı; sonra yine oturdu ve uyku ona bir anlık peyda oldu ve şöyle buyurdu:
“Allah’ım! Çok uyuyan gözden ve doymayan karından sana sığınırım.”
Bunun üzerine: “Onun bu durumu bana kafidir.” dedim ve oradan ayrıldım.”
Görüldüğü gibi Veysel Karani radıyallahu anh’ın Allah-u Zülcelal’e karşı durumu, gayreti ve nefsiyle mücahedesi bir sahabeye dahi büyük bir ibret oldu...
İşte bizler onların yaşantısıyla bizim yaşantımızı karşılaştırırsak kendimizi nereye koymamız gerekir; iyi düşünmeliyiz!..
Desen ki: “Nefsim itaat etmiyor, acaba ilacı nedir?” Bu hususta Lokman aleyhisselam oğluna şöyle demiştir:
“Ey oğlum! Nefsin arzularına uymaktan sakın, zira nefsin doğru olmayan kötü bir isteği vardır. Şayet nefsine biraz uydun mu, daha fazla isteyecek, daha da azgınlaşacak...
Çakmak taşında ateşin gizlenmesi gibi, nefsin istekleri de kalbte öyle gizlidir. Çakıldığı zaman parlar, kendi haline bırakıldığı zaman gizlenir.”
Geçmişte yaşamış salih kimselerin menkıbelerini ibretle okuyup üzerinde düşünmemiz bize yön verecektir. Veysel Karani radıyallahu anh bir çoban olduğu halde, Allah-u Zülcelal’e dost olduğu için dünyanın her yerinden onu ziyarete gelip gidiyorlardı.
Öyle bir kulluk yaptı ki; amelleri, makamını ve mevkisini o derece yükseltti. O Allah dostlarının öyle şerefli olduğunu düşünüp ibret almak ve onların amellerine yöneltecek vasıtaları, sebebleri seferber etmek lazımdır.
Zamanımızda yeme, içme, giyim kuşam vs. çok bol olduğu halde, onlara mutabaat yapmak için nefsimizle mücahede etmemiz bizim için çok büyük bir şeref ve kazançtır. O Allah dostları bu zamanda olmadığı için onların hal ve hareketlerini görmedik.
Fakat, onların kitaplarını ve menkıbelerini okumak, kişi için en büyük ilaç ve Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanmaya sebebtir.
Onlar çok meşakkat çekmişlerse de gitmişler, fakat onların amelleri; kazanmış oldukları sevap ve mükafatlar beraberlerindedir, bâkidir.
Onlara mutabaat yapmamak ve birkaç günlük hayat için şehvetlerine uyup, ebedi saadet yeri olan ahiret hayatını perişan etmek, ne büyük bir hatadır!
İnsan nefsini, muhalefet kılıcı ile her öldürüşünde, Allah-u Zülcelal onu yeniden diriltir. Dirildiği zaman yine birçok şeyler ister, insanla inada tutuşur; kötülük kanatlarını açar, yine uçmaya başlar.
İşte hal böyle olunca insana düşen görev, yine inatçı nefsi ile cihad etmektir. Nefis ölmez, insan sağ oldukça o da olur. Yalnız, nefis terbiye olur.
İnsana düşen yegane görev, onu terbiye etmek sureti ile ıslaha çalışmaktır. Bu mücadelenin sonunda mükafatta büyük olur. İman sahibinin daimi vazifesi, nefsini yenmektir.
Her iman sahibi, Allah-u Zülcelal’in huzuruna çıktığı zaman; nefsini ıslah etmiş olmalıdır. Bu hal, o imanlı kimseyi cennete götürür. Cennete sadece iman sahipleri girer. Oraya bir defa giren, sonuna kadar kalır, bir daha çıkarılmaz. Cennette güzelliklere sınır yoktur. Her an yenisi gelir.
Bunların önü, sonu ve tükeneceği yoktur. Bu güzellikler dünyada her an, her gün nefisle yapılacak mücadelenin mükafatıdır.
Denildiği gibi, Allah-u Zülcelal’in rızasını arayan kimsenin görevi, nefsini terbiye etmek suretiyle ıslah etmeye çalışmaktır.
Bazı müslümanlar: “Allah-u Zülcelal Gafur’ur Rahimdir, nasıl olsa bizi affeder.” diyerek aldanırlar ve görevlerini yerine getirmezler. Oysa Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr; 99)
Bu ayet-i kerimeden de anlaşıldığına göre, insan son nefesini verinceye kadar, nefsi ile mücadele etmeli ve Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerini yerine getirmek için gayret göstermelidir.
Her ne kadar ümit etmek güzel bir hal ise de, hiçbir şey yapmadan sadece ümit etmek çok yanlıştır. Çünkü Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“İnsan için çalışıp kazandığından başka bir şey yoktur.” (Necm; 39)
Akıllı kimse, nefsini hakir görüp ölümden sonrası için çalışan kimsedir. Aciz kimse ise, nefsinin arzu ve isteklerine uyan, sonra da Allah-u Zülcelal’in rahmetini ümit edendir.
Mecnun Misali
Leylâ’nın Zülfüne Hemen Gönül Bağlama. Çünkü seni AŞK Çöllerinde Gezdirip Duran Leylâ Değil
Mevlâ’dır Hep…