Kalp; bir çok kanaldan içine su akan bir havuz gibidir. Kalbe etki eden, onu tesir altında bırakan şeyler ya işitme, görme, koku alma, dokunma ve tat alma yoluyla, kalbe tesir eder; yada batini olarak yaratılış itibari ile insanda bulunan ahlak, gazab, şehvet ve hayal yoluyla kalbe tesir ederler.

Kalpde meydana gelen en kuvvetli tesir, hataralardır. Yani düşünce ve gafletten meydana gelen şeylerdir. Bütün herşeyin başlangıcı hataralardır. Hatara arzuyu tahrik eder, arzu azmi, azim niyeti, niyette âzâları harekete geçirir ve bu sayede yapılmak istenen iş gerçekleşir.

Hataralar da iki kısma ayrılır. Hataraların bir kısmı insanı kendisine zararı dokunacak olan günahlara, bir kısmı da faydası olacak olan iyi amellere yönlendirir. İnsanı iyi amellere yönlendiren hataralara ilham, günaha teşvik eden hataralara da vesvese denir.
Hayra davet eden hataranın sebebi melek, şerre davet eden hataranın sebebide şeytandır.

İnsanın kalbinde bir şeytanın payı vardır, bir de Allah'u Zülcelal tarafından olan rahmani meleğin payı vardır.
Melek daima hayırlı amellere yönelmesi için kalbe ilham verir. Zaten insanın fıtratında daima hayırlı olan amellere yönelmek vardır. Bu da Allah'u Zülcelal'in tevfikidir. Allah'u Zülcelal'in tevfiki de insana salih amellerin üzerinde kuvvet vermesi ve günahlardan onu muhafaza etmesidir.

Şeytan ise kalbe daima vesvese verir. Daima insana kötülüğü vaadeder, çirkin şeyleri emreder, bir kimseye yardımda bulunacağı zaman, yoksullukla korkutur. Eğer insan onun söylediklerine kapılıp o vesveselerin peşinden giderse, Allah'u Zülcelal o kimseye hızlan verir.

Hızlan da, Allah'u Zülcelal'in salih amellerin üzerinde kuvvet vermemesi ve günahlardan da onu muhafaza etmemesi demektir.
Bunlara bakarak insanın kalbi melek ile şeytanın arasında gider gelir. Kalp, yaratılışı itibari ile eşit bir şekilde meleğin ilhamı ile şeytanın vesvesenini kabul edebilecek bir yapıdadır. Şehvetine ve gazabına uyarsa kalbi şeytanın istilasına uğrar ve böylece kalbde şeytana yataklık yapmış olur.

Şayet şehveti ile mücahede ederse, nefsin arzu ve isteklerine uymazsa kalbi meleklerin dolup taştıkları bir yer olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v);
"Sizden her birinizin bir şeytanı vardır." Buyurmuş; Ashab-ı Kiramlar;
"Sizinde şeytanınız var mı?" diye sorduklarında şöyle cevap vermiştir.
"Evet, benimde şeytanım var, fakat Allah'u Zülcelal bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyilik emre-der." (Müslim, Abdullah b. Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir.)
Allah'u Zülcelal kime yardım eder de onun şehveti itidal (orta) üzere olursa, o kimsenin şehveti kötülüğe davet etmez. Ama nefsin arzu ve isteklerine uyupta dünya sevgisi kalbe galip geldiği zaman, şeytan vesvese vermek için çare bulmuş olur. Ne zaman kalp, Allah'u Zülcelal'in zikri ile meşgul olursa şeytan ondan hemen uzaklaşır.

Nice kalpler vardır ki; onları şeytan istila etmiştir. Ahireti arkaya atıp dünyayı tercih eden vesveselerle kalbi doldurmuştur. Cabir bin Ubeyd el Adevi demiştir ki;
"Ala bin Ziyad'a kalbimdeki vesveselerden şikayette bulundum." Bana dedi ki;
"Kalp, uğranılan bir ev gibidir. Şeytan oraya uğradığı zaman bir şey varsa alır, yoksa bırakıp gider. Yani heva ve heves olmayan gönüle şeytan girmez

Kalpden şeytanın vesvesesini atmak, ancak o vesveseyi veren şeyden başkasını kalbe koymakla mümkündür. İnsan Allah'u Zülcelal'in zikrinden başka da kalbine ne koyarsa koysun, şeytanın vesvesesini gidermeye yardımcı olabilir.

Örneğin; kalbine bir vesvese geldiği zaman, Allah'u Zülcelal'in zikrini yapamıyorsa, herhangi bir hizmetle meşgul olur veya arkadaşları ile sohbet ederse kalbindeki vesveseyi giderebilir. Kalbi vesveseden koruyan tek şey, ancak Allah'u Zülcelal'in zikridir. Allah'u Zülcelal'in zikrinde şeytanın nasibi yoktur.
Enes (r.a)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur;
"Şeytan hortumunu insanoğlunun kalbinin üzerine koyar. (O kişi) Allah'ı zikrederse oradan uzaklaşır. Allah'ı unutursa kalbini lokma eder." (İbni Ebi'd Dünya rivayet etmiştir) İbn-i Vazzah'ın rivayet ettiği başka bir Hadis-i Şerifte de;
"Bir kimse kırk yaşına geldiği halde günahlarına tövbe etmezse, şeytan eli ile onun yüzünü mesheder ve;
'Kurban olayım iflah olmayacak bu yüze' der."
İnsan bazen şeytana uymayacak şekilde kendisini kuvvetlendirebilir. Bununla beraber; kan bedende dolaştığı müddetce insan, mücahededen geri kalmamalıdır. Çünkü yaşadığı müddetçe kalbinin kapıları şeytana açıktır. Bu kapılarda; şehvet, gazab, hased, tamah gibi şer kapılardır.

Bu kapılar açık olduğundan ve düşmanda daima uyanık olduğundan dolayı, bu kapıları korumak için mücahede etmek lazımdır. Bir kişi, Hasan-ı Basri (rh.a)'e;
"Ya Eba Said! Şeytan uyur mu?" diye sordu. Hasan-ı Basri (rh.a)' gülümsedi ve;
"Biraz uyusa rahat ederdik." dedi.
Bütün bunlara bakarak, bir mü'min için şeytandan asla kurtuluş yoktur. Ancak onu uzaklaştırmak ve zayıflatabilmenin çareleri vardır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir Hadis-i Şerif-lerinde;
"İnsan yolculukta devesini zayıflattığı gibi, mü'minde şeytanını zayıflatabilir." (Ahmed, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir.) buyurmuştur.

Kays bin Haccac'da şöyle demiştir;
"Şeytanım bana; 'senin yanına geldiğim zaman besili develer gibiydim. Şimdi kuş kadar kaldım' dedi.
"Neden böyle oldu?" diye sordum. Dedi ki;
"Allah'ın zikri ile beni erittin."
Netice olarak vesvese cennet yolunun üzerinde büyük bir engeldir. İnsan o engeli yolun üzerinden kaldırmadan da hedefine varamaz. Onun için bu engeli yolumuzun üzerinden kaldırmak ve o engeli oraya koyan düşmanı kahretmek için daima mücadele etme-miz lazımdır.

İnsanların manevi olarak üzerlerine gelen şeylerin Rahmâni, şeytâni veya nefsâni olup olmadığının anlaşılmasının yolu:
Eğer kalbe gelen şeyler hayra sebep olur, bu sayede de insanın kalbinde Allah'u Zülcelal'e karşı bir aşk ve muhabbetle yönelme meydana gelir ve ibadetlere karşı bir muhabbet duyulursa, kalbe gelen bu hataranın Rahmani ve meleki olduğu anlaşılır.

Bu hataranın Rahmani olup olmadığını anlamanın diğer bir anlama şekli de şöyledir:
Kalbe gelen hatara, insana Allah'u Zülcelal'in farzlarına karşı bir muhabbet verir ve kalpten Allah'u Zülcelal'in muhabbeti dışındaki bütün herşeyi çıkarırsa, bu hataranın da Rahmani olduğu anlaşılır.
Bazı hataralar da, insanda Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetle-rine ve diğer nafilelere karşı bir yakınlık ve muhabbete ve Allah'u Zülcelal'in razı olacağı ahlaklarla ahlaklanmaya sebep olursa, bu hataraların da meleki ve ruhani olduğu anlaşılır.
İnsanı mübah (helal) olan bütün amel ve ahvallere şehvetlerin üzerinden götüren hataraların da nefsani hataralar olduğu anlaşılır.

Nefsi emmarenin yardımı ile insanı münker olan kötü ahlak ve amellerin üzerine götüren, Allah'u Zülcelal'in emir ve nehiylerine karşı tembellik ve önemsememezlik haline sokan hataraların da şeytani hataralar olduğu anlaşılır