Seyda Hazretlerinin yanında olduğunuzda, kendinizi güvende hissedersiniz. Bir anlık gafletle nefsiniz, sizi gayya kuyusu gibi günahın içine düşürmek için pusuda beklerken; O’nun bir nazarı ile eğrilerinizi düzeltir, gönlünüzden geçen havâtırı, Seyda Hazretleri ile dolu hatıralarla değiştirebilirsiniz.

Bazı günler, Seyda Hazretleri dergâhtan ayrılır, bir sebeple bir iki gün başka bir yere gittiği olurdu. O zaman anlardınız dergâhın yalnızlığını. Siz yalnız kalırdınız zira. Her şey yalnızlığı ve kimsesizliği anlatırdı size. Kendimi savunmasız ve güçsüz hisseder, adeta ‘yetim’ gibi olurdum. İç dünyamızı besleyen lezzetlerin tamamının sebebi kaybolmuş olurdu. Ta ki Seyda Hazretleri dergâha döndüğünde; yüzler güler, neşe yine aramıza dönerdi.

Bütün Allah Dostlarının yanında kendinizi her zaman Asrı Saadet devrinde gibi huzurlu ve keyifli hissedebilirsiniz. Onların yanında kin, kibir, haset gibi menfi düşüncelerden kurtulabilir, Medineli Ensar’ın kardeş sevgisine, Mekkeli Muhacir’lerin saf duygularına ulaşabilirsiniz. Yeter ki orada bulunma maksadınız Allah rızası olsun.

Allah rızasını talep ettiğiniz her an, Allah Dostlarının dergâhında size bin yıllık bir yol kadar mesafe kat ettirebilir. Onların yanında gaflete düşmek, huzursuz olmak, nefisinize karşı kendinizi güçsüz hissetmek gibi olumsuzlukları unutursunuz.

Her sıkıntınıza derman olan ve düğümlenmiş gönül dünyanızı, ilmek ilmek açıp bir makara dengesiyle geri sararak, gönlünüze yerleştiren Gönlünüzün Sultanı vardır.

Orada; aklınızda, fikrinizde oluşan eğrilikleri bir sözü ile dengeleyen tabibiniz vardır.

Nefsiniz; benliğe kapılık, enaniyet çukuruna düşerken, bir anda himmet ipini atıp sizi tevazu toprağına ayak bastıran, kendi arkadaşlarınız ile aranıza nifak ekip birbirinizi beğendirmeyen haset ateşini; bir damla muhabbet suyu ile söndürüp gönlünüze sevgi denen eşsiz meyvenin tohumlarını ekerek, büyümesi için rahmet yağmurlarını yağdıran bir mürşidiniz vardır.

Hizmet, mülk olunca…

Bazen kendimizi ve yaptıklarımızı ne kadarda büyük görürüz…

Çok hizmet ediyoruzdur, Allah yolunda binlerce fedakârlık örnekleri gösteriyoruzdur, biz olmasak bu işleri ve hizmetleri kimse yapmaz gibi gelir ama biz gece gündüz durmadan Allah yolunda uğraşırken, hizmet yolunda boş durmazken, nefsimiz hayran hayran bizi izleyip gıpta etmez!

Nefsiniz de boş durmaz ve yaptığınız hizmetlere bedel ödetmek için sizi benlik ve kendini beğenmişliğin çamuruna bulamak ister! İşte tam o noktada O girer devreye;

“Hizmet Allah için olmalı. Allah için yapılan hizmet(in karşılığında ihsan edilen manevi hediyeler), insana mülk (kalıcı) olur ve nerde olursa olsun nasıl bir durumda olursa olsun o mülk ondan alınmaz. Bu yüzden, Allah yolunda yaptığımız hizmetleri az ya da çok diye ayırmadan, elimizden geldiği kadar azimle ve gayretle yapmamız ve hizmetleri daha ileriye götürmek için çalışmamız gerekmektedir.

Bir padişah düşünün, bütün halkına sofra hazırlıyor onlara ‘ziyafet olsun’ diyor ve çeşit çeşit nimetlerle sofrayı donatıyor. İnsanları çağırıyor, ‘bu sofradan nimetlenin’ diyor. İşte, o sofraya gelenler bahtiyar oluyor; gelmeyenler, nimetten mahrum oluyor. Allahu Zülcelâl’in hizmeti bizler için kurulmuş sofradır. Kim nimetlenmek isterse, Allahu Zülcelâl’in sofrasından faydalanmak için gayret içinde olmalıdır” diyerek, bizi bir anda acizlik şerbeti ile normale döndüren bir mürşidimiz, bir tabibimiz şefkatli bir Sultanımız vardı…

Manevî ilaçların etkisi

Seyda Hazretleri, derginin yayın hayatına başladığı ilk yıllarda, bir akşamüstü dergi (tanıtım) hizmetine çıkacağımız vakit; caminin üstünde bulunan odasında, yukarıdaki bu nasihatleri yapmıştı bize...

Hizmet zordu ve her yola çıkışımızda, çeşitli zorluklar oluyordu. İnsanlara Allah’ın dinini, Sevgili Peygamberimizin (sallallahu aleyhi vesellem) sünnetini ve Sâdât’ın yolunu anlatabilmek için elimizden gelen gayreti gösteriyorduk ama nefis bizimle beraberdi ve karşılaştığımız her zorlukta, bizi adeta geri adım attırabilmek için tüm hilelerini kullanıyordu. İşte bu durumlarda, Seyda Hazretlerini nasihatlerini hatırlamak güç veriyordu bizlere…

— Sultanım bazı zamanlar oluyor bizde öfke oluşuyor, sabırsız davranıyor, hatta birbirimize karşı kırıcı olabiliyoruz, bunun önüne geçmek, bu kötü ahlaktan kurtulmak için ne yapmalıyız? Diye sordum.

— Her nerede olursanız olun; unutulmaması gereken en önemli şey, insanlara Allah’ın yolunu, Sâdât’ı anlatmak birinci vazifemizdir. Sonra görevlerimizi yapmak en önemlisidir. Hatmemizi, virdimizi, namazlarımızı, teheccüt ve sabah namazlarımızı aksatmadan, azimle ve gayretle ifa etmeye özen gösterirsek, inşaallah, nefis ve şeytan bizim aramızda dolaşamayacaktır ve hem hizmetlerimiz daha güzel olacaktır ve hem de arkadaşlarımızla aramızda muhabbet oluşacak, sevgi oluşacaktır.

Hastalığımızı bilirsek tedavi edebilmek kolaydır. Nasıl ki zahiri hasta olan bir şahıs düzenli olarak ilaçlarını kullanmasa ve hatta ilaçlarını önemsemese, bir müddet sonra o hastalığı daha da şiddetlenecek ve ona ıstırap verecekse manevi ilaçlarını kullanmayan kişi de manevi olarak hastalanacaktır ve hastalığı onu başka bir insan yapacaktır.

Bu yüzden, Sâdât’ın bize vermiş olduğu manevi ilaçlardan olan; virdimizi, hatmemizi, rabıtamızı asla terk etmeyeceğiz ki hastalıklarımızdan kurtulabilelim.”

Allah Dostlarını gerçekten seven insan, tüm insanları doğal olarak sever. Bitmeyen sevgi ve merhamet Allahu Zülcelâl’e, Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vesellem) ve Sâdât’a duyduğu sevgi ve muhabbetle, tüm kâinatı seven bir mürşidimiz vardır.

Seyda Hazretlerinin yanına birisi ne zaman gelse ve “Öfkeliyim, sinirliyim, kızgınım…” gibi kendindeki kötü hasletlerden şikâyet etse: “Sâdât’ın verdiği vazifeleri, azim ve gayretle yerine getirmeye çalışacağız ki hastalıklarımıza deva olsun ve bizi kötü ahlaktan kurtarıp Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) ahlakının üzerinde bulundursun” derdi.

Evet, her zaman sizi koruyan ve manevi olarak gözeten birinin olmasının verdiği huzur bambaşkadır. Yeter ki gönüllü olarak kendiniz ve nefsinizi ona teslim ediniz…

Ahmet Öz, Sultanreyhani.com
Kaynak belirtilmeden hiç bir yerde yayınlanamaz...