Eskiden televizyonun Türkiye'de yayında olmadığı, gazetelerin bu derece müstehcenleşmediği yıllarda- üç aylar girince mü'minler arasında bir faaliyet başlardı. Bu mübarek aylar oruçla karşılanır, girince de ibâdetler arttırılırdı. Böylece ibâdetlerde, iyilik ve hayırlarda bir artış, kötülüklerde bir azalış göze çarpardı. Bugün, maalesef mü'minlerde bu hassasiyeti göremiyoruz. Takibedilen maarif sistemiyle, televizyon ve müstehcen gazete yayıncılığıyla memleketimizi Batı kültür emperyalizmi istila etti. Bunlarla insanımız öz değerlerine düşman hâline getirildi. Olayların akışına, yaşantının gidişatına baktıkça "helâke mi gidiyoruz?" diye sormadan duramıyoruz.
Bugün her zamandan daha çok dinimizi öğretecek âlimlere, dinini öğrenecek bu arzuyla yaşayan mü'minlere hitiyacımız var.
Ey Müslümanlar! Şu mübârek günlerde yaşantımızın Allah (c.c.) yanındaki değeri ve değmezi nedir ve ne değildir diye uzun uzun düşünelim, tefekkür edelim. Muhasebemizi bu yönde de yapalım.
Büyük hâdiselere vesile olmuş günleri, geceleri ve ayları mânâ ve maksada uygun değerlendirmeliyiz... Bu hedefe ulaşmadan mükemmele ulaşmamız mümkün olmaz. Mübarek günlerimiz gelenek havası içinde gelip geçirilirse netice alınmaz. Bugün neticeye ulaşamıyor olmamız da böyle bir kafa yapısından kaynaklanmaktadır.
Müslümanlar olarak hepimiz mübarek ay, gün ve gecelerimizin gereklerini hayatımıza yansıtmak durumundayız. Buna muvaffak olmanın yolu yaşanacak ortamları oluşturmaktır. Mübarek günlerimizin anlamlarının yaşanmasına engel ortamlar Müslümanlar için diken demektir. Diken dokunduğu yeri acıtır ve yakar. Bu acıyı da ancak hassasiyet sahibi Müslümanlar duyar. Demek ki, kurtuluş duyarlı olmakla start alıyor. Mübarek gün ve gecelerimizin bize sağlayacağı bir fayda da duyarlılık aşısıyla aşılanmamızdır. Bunu kazanmakla hepimiz mükellefiz.
Kendilerini üç ayların feyiz ve bereketine hazır hâle getirenler için bu ayların kendilerine mahsus tadı (aşısı), onları diğer aylardan ayırır. Bu müstesna zaman dilimi kalb ve batini duygularla yaşanır. Gönül dünyalarına yönelmesini becerebilenler duygularıyla içinde ebedi bir hayat sürecekleri firdevs cennetlerine ulaşmış gibi olurlar. Böylesine bir haz yaşayabilenlere bu aylardaki günler, geceler ve saatler hatta dakikalar kurtuluşu müjdelerler. Hayatımızı hamleye çevirecek bu günlerdeki enerjiyi eğer alabilme ve kullanma, becerebilme kabiliyetimizi kullanabilirsek bu bizim yaşamımızı güzelliğe çevirir.
Her sene zamanın bu altın dilimini idrak edince cennetin hazzını alır gibi oluruz. Bugünlerde görebilenler ve duyabilenler için çiçekler raksa durur, bülbüller nâralar yağdırır, duygular gülden, lâleden esinleniyor gibi olur. Bu kemale erenlere tabiattaki her şey ne bilinmedik, ne sezilmedik şeyler fısıldar. Böylece Hakk'ı muhatap alma ve Hakk'a muhatap olma varlığımızın kemâlat hazzını iliklerimize kadar yaşatır.
Demek ki, bütün mesele Hakk'a teslimiyet ve O'nun tarağında bez sahibi olabilmektedir. Üç ayların gün ve geceleri bu nimetlere sahip olabilmek için büyük fırsattır. Hepimiz böylesine mübârek vakitlerimizi değerlendirelim; çarçur etme bedbahtlığına düşmeyelim. Kurtuluş simidi önümüzde hep birlikte ona yapışıp kurtulalım...


Mevlüt Özcan

Araştırmacı yazar