Hey! Dünya cennetinin müdavimi
Tutukluluk halinin devamına karar verildi. Şimdi sen, neslin katilleri tarafından özgürlük ödülüyle taltif edilen bireysin. Gözlerinin önünde ömrünü kapsayacak hiçsizleştirme projesinde, kobaylığa terfi ettirildin.
Tarihi anlatacaklar sana ve senden önce yaşamış olanların hayatlarına, sana sunulan pencereden bakman istenecek.
Senden çok şey istenecek, istenenlere hazır hale gelebilmen için; işiten sağır, gören kör, yürüyen felçli, düşünen beyinsiz, konuşan lâl, reddeden kabulcü, sinirleri alınmış öfkeli, hesap sorduğunu sanan tetikçi, bilgiyi kuşandığını sanan bedevî, aydın görüşlü olduğunu zanneden yobaz, bilim diye zerk edilen, öngörüsüz karanlığın fedaîsi, büyük hedefler adıyla sunulan, küçük hazların bayraktarı, kendini dünyanın efendisi sanan, sıradan toprak ağası, güneşin aydınlattıklarından başka aydınlığı tanımayan, karanlık savaşçısı ve nihayet düşleri elinden alınmış, insanlıktan çıkarılmış bir makineye dönüştürüleceksin. Ama sen bu dönüşümü hiç mi hiç anlamayacaksın.
Tarihi kanla yıkamış olan efendiler, sağ elleriyle cennet, sol elleriyle cehennem sunacaklar sana. Sen dünyada mahşeri yaşadığına inandırılacaksın. Efendilerinin bahşettiği cennet bahçesinde, şatafatlı mekânlar kuracak, yine efendilerinin işaret ettiği cehennemlikleri, ezecek, çiğneyecek, huşu içinde cehennem odunu diye yakılmasına alkış tutacaksın.
Yaşam şeklinin kaynağını hiç ama hiç sorgulamayacaksın, senin gibi ölümlü olan efendilerinin seçip getirmiş oldukları ve yaşanabilir en özgür değerler diye sana sundukları devşirme değerleri, tapınak metinlerine dönüştürüp kutsayacaksın.
Etrafında akrabalık derecesi bakımından yakın olsa da efendilerinin sunduğu dünya cennetinin dışına çıkmış olanlara, hararetle husumet duyacak, hatta katli için saf tutacaksın.
Efendilerinin gör dediğini görecek, görme dediğini asla görmeyeceksin. Kazara cehennemliklerle bir araya geldiğin vakitlerin tövbesi için efendilerinle kuracağın büyük rabıtaya en kıymetli zamanlarını vereceksin.
Bir gün birileri gelip yaşadığın hayatın, seni büyük bir felâkete sürüklediğini anlatacak olursa onların da senin dininden olmaları için ve hidayete ermeleri için büyük emek sarf edeceksin.
Gücün ve materyalin kutsandığı piyasa dini, sana hep görünen güzelliklerle telkinde bulunacak. Diğer dünya insanlarının, sana sunulan ödülleri görememelerine şaşacak, onların sana has kılınan gerçeği görmeleri için canla başla mücadele vereceksin.
Efendilerinin bahşettiği cennette yaşarken, cennet memurları sana yaklaşacak ve edep içerisinde hürmet gösterecekler. Kısık sesleriyle, efendilerinin senden bedel istediklerini söyleyecekler. Sen de huşu içerisinde “Buyursunlar” diyecek ve gönül hoşnutluğuyla tüm bedenini ve tüm varlığını feda etmeye hazır olduğunu söyleyeceksin.
Senden çok şey isteyecekler ve çok yük yükleyecekler sana. Kafanı kaldırıp başka bir dünya var mı diye sormak, dinden çıkmak sayılacak senin için.
Efendilerinin sana sunduğu cennetin sonu yok zannedeceksin. Sana tarihle gelecekler, geleceğe dair kehanetlerini şehvet sahillerinde kutsayacaksın. Hazza tapınan sen, hazlar ülkesinde olmadık ödüllere gark olacaksın.
Yaşarken büyük ölümlere şahit olacaksın. Gözünün önünde çocuklar öldürülecek, genç kızların ırzına geçilecek, dehşet bombalarının parçaladığı ceset parçacıkları yüzüne savrulacak, kitle imha silâhlarının öldürdüğü milyonlara şahit olacaksın. Senin cennetinin dışında yaşayan insanların bu toplu ölümlerine, cennetinin bekası için âdeta farz ibadetlerin eda edilmesi diye bakacaksın. Öteki dünyanın insanları öldükçe sen iman tazeleyeceksin.
Sen yaşarken, gencecik kızların başından örtüleri alınacak, kavminin erkek çocuklarının ruhu katledilecek, diri kalan kızları fahşaya zorlanacaklar. Bütün bunları göreceksin. Efendilerinin bu yaptıklarını kutsama görevi sana verilecek. Onların şehvetlerinin azgınlıklarına, huşu içerisinde kurbanlar sunacaksın. Eli kanlı haydutların yaptıklarını kutsayacak ve efendilerinin azgınlığını bir türlü doyuramayacaksın.
Sen yaşarken başka bir cennet için yaşayan insanları, bir böcek gibi görecek ve acıyacaksın.
Bir de bütün bunları yaşarken, sen yaşlanacaksın. Efendilerin birer birer dünyandan ayrılacaklar. Ölümsüzlük yaşamı diye sunulan cennetin, gözlerinin önünde sıradan bir kâğıt parçası gibi buruşturulacak. Fakat sen hala sana sunulan, efendi diye bildiklerinin yaşama biçimini kutsuyor olacaksın.
Hiç beklemediğin bir zamanda ümüğünden tutulacak, cennet diye bildiğin dünyan, boynuna bir pislik çuvalı olarak asılacak. Özgürlük adına, hümanizma adına ve insanlık adına, diye kutsadığın her şey, sırtına bir pislik çuvalı diye yüklenecek.
Sen bu dünyadan ayrılırken cennet diye bildiğin yaşam başkalarına kalacak. Yüklendiklerinle birlikte, yalnız başına, sürüklene, sürüklene götürüleceksin. Bütün kutsalların ayakaltı olacak. Keşkelerin fayda vermez olacak ve iş işten geçtiğinde, anladıkların hiçbir yarar sağlamayacak. Dünya hayatında senin gibi insanlar çoğunlukta olacak ve tıpkı senin gibi yaşayacaklar.
Şimdi ben sana ne diyeyim? Bak defterin de dürüldü, kaldın mı tek başına! Nasıl bir hayat yaşadığını keşke bilseydin…
Biliyor musun? Sen aslında cennet diye, bilginin eşekleştirildiği bir hayatı yaşıyordun. İşte, o “müptezel” hayat, Hz. Musa’nın sihirbazlarının bile kaçtığı bir hayattı. Sen ise o sihirbazların ellerinin ve kollarının kesilmesini emredenin gölgesinde sabahlıyordun.
Bir hadis
“Eğer günah işlemeseydiniz, Allah sizin yerinize bağışlamak için günah işleyen bir topluluk getirirdi.” (Müsned)
AHMET BERBER
GÜLİSTAN DERGİSİ