"Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun" [Tahrim 66/6]




Okulların tatile girmesiyle birlikte çocuklarda ve ebeveynlerde ayrı ayrı telaş ve heyecan dalgası oluşuverdi. Sorumlu anne babalar, çocuklarına dini eğitimlerini de içine alan programları uygulamaya başladılar bile... Öyle ya, yavrularımız, bizi cennete veya cehenneme giden yolu hazırlarlar. Sadece bize değil kendilerine de...
Parmağına bir iğnenin bile batmasına gönlümüzün razı olmadığı, üzerlerine titrediğimiz ciğerparelerimiz için, onları İlahi rahmete götürecek, Peygamberimizin şefaatine (inşallah) ulaştıracak bir adımı atmamız her zaman mümkün.
Yüce Rabbimiz, bizi bir aile olarak sorumluluk dairesi içinde tutmakta ve geleceğimiz için uyarmaktadır: "Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun." [Tahrim 66/6]
"Ve onların - zavallı bir biçimde, boyunlarını bükerek, göz ucuyla- bakına bakına cehenneme atıldıklarını göreceksin. İman edenler birbirlerine şöyle diyecekler: 'Asıl mahvolanlar, Kıyamet günü hem kendisi hem de ailesi mahvolacak olanlardır.' Bakın! Zalimler gerçekten sürekli bir azabın içinde olacaklar, bundan hiç şüpheniz olmasın." [Şura 42/45]
Bu çerçeveden baktığımız zaman, aile bütünlüğü içerisinde, anne-baba-çocuklar, aslında sadece tatil için değil, hayatımızın tamamını kuşatan bir planlama ile kendimizi dünyevî ve uhrevî kötülüklerden korumalı, güzelliklere sunmalıyız.
Çocuklarımıza en güzel hediye

Allah Resulü (sav) çocuk eğitiminin çok küçük yaşlarda başladığını bize öğretmiştir.
Mesela dünyaya gelen çocuğumuzun sağ kulağına ezan okunur, sol kulağına kamet getirilir. Böylece dünyada duyduğu ilk kelamın, ilahi kelam olması sağlanır, bu mesajın kalpte kökleşmesi hedeflenir.
Ve eğitim süreci devam eder böylece... Bizler; çocuklarımızın sadece karınlarını doyurmakla işimizin bitmeyeceğini, onların maddi ihtiyaçlarının yanı sıra, manevi, ruhi donanımlarının da sağlanması gerektiğini bilmeliyiz. Sadece bunu bilmekle yetinmeyip, gereğini de yapmalıyız.
Allah Resulü (sav)'nün şu hadislerine dikkat edelim:
"Çocuklarınızı şu üç şey üzere terbiye edip değerlendirin: Peygamberi sevmek, Onun âl ve ashabını sevmek, Kur'an okumayı sevmek. Çünkü Kur'an okuyup ezberleyenler, arşın gölgesinden başka bir gölgenin bulunmadığı bir günde peygamberle ve kalbi pak, doğrularla beraber arşın gölgesinde bulunurlar." [Taberâni]
"Çocuklarınıza değer verin ve terbiyelerini güzel yapın." [İbn Mace, Edep]
"Bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha hayırlı bir şey bırakmamıştır." [İbn Mace, Edep]
"Ey Ebu Zer! Allah'ın Kitabı Kur'an-ı Kerim'den bir ayet öğrenmek için sabahleyin evinden çıkman, senin için yüz rekât (nafile) namaz kılmandan daha hayırlıdır." [Tirmizi]
Peygamberimiz küçük çocuklara Kur'an öğretirdi

Efendimiz Aleyhisselam'ın, Çocuklara Kur'an öğretiminde en çarpıcı, en önemli ve dikkat edilmesi gereken en etkili bir uygulaması şudur:
Müslüman çocuklardan konuşmaya başlayanlar hemen Allah Resulü'nün yanına getirilirdi.
Ve Resulullah (sav) ona dua ettikten sonra bizzat kendisi, İsra Suresi 111. ayetini yedi defa okutarak ezberletirdi.
Efendimizin çocuklara bizzat ezberlettiği ayet ve meali şöyledir:
"Elhamdulillahillezi lem yettehiz veleden ve lem yekün lehu şerîkün fil mülki ve lem yekün lehu veliyyün minezulli ve kebbirhu tekbîra: Bütün hamd (ve övgüler) çocuk edinmeyen, hükümranlığında ortağı bulunmayan ve acizlikten kaynaklanan bir sebeple dosta ihtiyacı olmayan Allah'a aittir. Ve onun büyüklüğünü ilan et." (Bu konuda geniş bilgi için bkz: İbrahim Canan, Kütübü Sitte Terceme ve Şerhi, c.8 s.233-235 Ank. 1989 Abdullah Nasıh Ulvan, İslamda Aile Eğitimi, c.1 s.120-123- İsmail Karaçam, En Büyük Mucize, s.118 v.d. İst. 2005)
Bu olay bize şunu kesin ve net olarak anlatıyor: Çocuklarımıza küçük yaştan itibaren Kur'an öğretmeliyiz. Onları Kur'an Kurslarına, Kur'an öğretim merkezlerine bizzat götürmeli ve bunun takibatını yapmalıyız.
Onlara Kur'an-ı sevdirmeliyiz. Tevhid inancını zihinlerine kökleştirmeliyiz. Böylece geleceğimizi Kur'an merkezli bir nesil üzere inşa etme idealimizi gerçekleştirme imkânı elde edebiliriz.
Ne mutlu Kur'an ehli ailelere...
Bir baba, bir oğul ve Hz. Ömer

Hazreti Ömer'in halife olduğu dönem... Herkes adaletin sıcaklığını en tatlı bir biçimde hissediyor. İnsanlar rahat ve huzurlu. Çünkü güvendikleri bir devlet, inandıkları bir devlet başkanı ve birbirine karşı saygılı bir toplum var.
Fakat her şeye rağmen aksilikler, eksiklikler, yanlışlıklar, sıkıntılar, ihmaller yok değil...
Çünkü insanın olduğu yerlerde isyan ve nisyanın da olması mümkündür.
Bir baba oğlunun elinden tutarak, adeta sürüklercesine Halife Ömer'in huzuruna çıkarır.
Baba kızgın, baba kırgın, baba şikâyetçidir: "Ya emirel mü'minin ben bu çocuğun elinden bizar oldum. Beni mahvetti bu çocuk. Ne söz dinliyor, ne iş yapıyor ne de evde huzur veriyor kardeşlerine. Ben bundan şikâyetçiyim, ne gerekiyorsa yapın."
Delikanlı başını önüne eğmiş dinliyordu. Hiç de öyle birine benzemiyordu. Hz. Ömer, biraz öfkeli biraz sevecen bir tavırla gence nasihat ve uyarılarda bulundu.
Halifenin sözü bittikten sonra delikanlı sordu: "Ya emirel mü'minin! Size bir şey sorabilir miyim?" "Elbette sorabilirsin"
"Bir çocuğun anne babasına karşı görevleri var da, anne babanın çocuklarına karşı görevleri yok mu acaba?"
Hz. Ömer beklemeden cevap verdi: "Elbette vardır. Mesela iyi, ahlaklı bir anne adayı bulmalıdır. Çocuğuna güzel bir isim vermelidir. Onu küçük yaştan itibaren iyi yetiştirmeli, Kur'an öğretmeli, zamanı gelince evlendirmelidir..."
Delikanlı biraz cesaretlendi: "Babam bana temel vazifelerini yapmadı ki ben de ona itaatkâr ve uyumlu biri olayım."
Halife Ömer merak etti. "Açıkça konuşur musun yavrum, baban ne yaptı?"
Diyaloğun bu safhasında tedirginlik babaya geçti ama yapacağı bir şey yoktu.
Genç devam etti: "Benim babam evleneceği zaman, toplumun en alt tabakasından, ahlaki zafiyeti olan bir cariyeyle evlendi. İyi bir eş seçmedi.
Ben dünyaya geldiğim zaman bana Cual ismini verdi. Adı Cual / Karaböcek olan bu çocuklar güzel, beyaz işler bekleyebilir mi?
Sonra büyümeye başladım. Bana Kur'an'dan, dinimden zerre kadar bir şey öğretmedi ki.
Ben bu halleri yaşamış biri iken, ona nasıl itaat edebilirim?"
Başını öne eğme sırası babaya gelmişti. Az önceki celalli babadan eser kalmamıştı. Halife Ömer (ra) adama ve oğluna nasihat ettikten sonra onları gönderdi.


Kaynak: Mehmet Nezir