Dünya zıll-i zaildir yani kaybolan bir gölge gibidir. Gelip-geçici olan bu gölgeye güvenen, sonunda pişman olur.
Dünya harap olmak üzere yaratılmıştır. Bunun için nimetleri zehirli, sefaları ise, kederlidir. Dünya, bedenleri yıpratır, emelleri arttırır. Kendini kovalayandan kaçar ve kendinden kaçanı ise kovalar.
Dünya bala, içine düşenler de sineğe benzer. Nimetleri geçici, halleri ise, değişicidir.
Dünyanın sonu fena yani yok olmak, dinin gayesi ise rızasıdır. Bu dünya, haramları terk eden için nimet, ibadet eden için ganimet, ibretle bakan için hikmet, manasını anlayan için ise, selamet yeridir.
Dünyada herkes misafirdir. İnsanın malik oldukları ise, emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur.
Bir gün Musa aleyhisselam yolda giderken, ağlayan bir kimse görür. Dönüşte, aynı kişinin yine ağladığını görünce, Cenab-ı Hakka;
-Ya Rabbi! Bu kimse senin korkundan durmadan ağlıyor, senden af diliyor diye arzedince, Allahü teâlâ:
-Ya Musa! Onun gözyaşları ile beyni de aksa yine affetmem. Çünkü onun kalbinde dünya sevgisi var buyurmuştur.
Muhammed aleyhisselam peygamber olarak gönderildiği zaman, şeytanlar İblisin başında toplanarak, üzüntülerini bildirirler. Bunun üzerine İblis onlara:
-Bunlar dünyayı severler mi? diye sorar. Onlar;
-Evet, dünyayı severler derler. Bunun üzerine;
-Öyleyse üzülecek bir şey yok. Onlara birçok haksız kazanç sağlatırız. Lüzumsuz masraf yaptırırız ve lüzumlu yere para harcatmayız. Zaten her kötülük bu üç şeyden meydana gelir der.
İsa aleyhisselam; “Dünyalık peşinde koşan, durmadan tuzlu su içen gibidir. İçtikçe harareti artar” buyurmuştur.
Hazret-i Ali; "Dünya ile ahiret birer kuma gibidir. Birisini memnun eden, diğerini gücendirir. Eğer bütün varlığı ile helalinden dünya bana yönelse, üzerime bulaşacak bir pislikten kaçar gibi ondan kaçarım" buyurmuştur.
Malik bin Dinar hazretleri; "Dünyalık için ne kadar üzülürsen, o nispette ahiret sevgisi kalbinden çıkar. Ahiret için ne kadar üzülürsen, o nispette dünya sıkıntısı kalbinden çıkar" buyurdu.
Fudayl bin Iyad hazretleri; "Dünyayı sevene, dünyaya düşkün olana her ne verilse doymaz, daha fazlasını ister" buyurdu.
Ebu Süleyman Darani hazretleri; "Dünya bir binektir. Binebilirsen seni taşır, binemezsen o sana yüklenir ve seni öldürür" buyurdu.
Hasan-ı Basri hazretleri; "Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur" buyurdu.
İman ile küfür birbirlerine zıt olduğu gibi, ahiret de, dünyanın zıddıdır. Dünya ve ahiret bir araya getirilemez. Ahireti kazanmak için, dünyayı yani haramları terk etmek lazımdır. Dünyayı terk etmek, iki türlüdür:
Birisi, bütün haram olan şeylerle beraber, mubahları da, yani günah olmayan lezzetlerin çoğunu da bırakıp, yaşamak için zaruri olan miktarını kullanmaktır. Yani tenbel ve işsiz olarak oturup da, dünyanın zevk, keyf ve eğlencelerine dalmak yolunu bırakarak, her türlü zevk ve lezzetinden vazgeçip, bütün zamanını, ibadetle, Müslümanların rahatları ve İslam dinini bilmeyenlerin, doğru yola kavuşmaları için lazım olan ilmi ve teknik usulleri ve vasıtaları, en ileri en üstün şekilde yapmak ve kullanmakla geçirmek bunlar için durmadan çalışmaktır. Dünya zevkini böyle çalışmakta aramak ve bulmaktır. Eshab-ı kiramın hepsi ve din büyüklerinin çoğu, böyle idi. Dünyayı, bu şekilde terk etmek, çok faydalıdır. Bundan maksat, İslamiyet’in emrettiği şeyleri yapmak için, bütün rahatı ve zevkleri feda etmektir.
İkincisi, dünyada haram ve şüpheli şeylerden kaçıp mubahları kullanmaktır. Bu kısım da, böyle zamanlarda, çok kıymetlidir.
Dünya insanın gölgesine benzer. Kovalarsan kaçar. Kaçarsan, seni kovalar. Ölümden önce olan her şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyadan sayılmaz. Ahiretten sayılırlar. Çünkü dünya, ahiret için tarladır. Ahirete yaramayan dünyalıklar, zararlıdır. Haramlar, günahlar ve mubahların fazlası böyledir. Dünyada olanlar İslamiyet’e uygun kullanılırsa, ahirete faydalı olurlar. Hem dünya lezzetine, hem de ahiret nimetlerine kavuşulur.
Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibadetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını gözetmezse, dünyaya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur. Bunu kimse sevmez.
Ebu Bekr-i Şibli hazretleri buyurdu ki:
"Dörtyüz hocadan ders okudum. Bunlardan dörtbin hadis-i şerif öğrendim. Bütün bu hadislerden bir tanesini seçip kendimi ona uydurdum, diğerlerini bıraktım. Çünkü, kurtuluşu ve ebedi saadete kavuşmayı bunda buldum ve bütün nasihatleri hep bunun içinde gördüm. Seçtiğim hadis-i şerifte Peygamber efendimiz bir Sahabiye buyuruyor ki:
(Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!)