Allah Rasûlü (sav) anne ve babanın çocuğun manevî gelişmesi üzerindeki tesirini şöyle vurgular: "Bir çocuk ancak İslâm fıtratı üzerine doğar. Onun Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi olmasına anne ve babası sebep olur." [Buhari, Müslim]
![]()
Rasûlullah (sav) uzunca bir hadis-i şerifinde hesap gününde, o dehşetli bunaltı ve sıcaklığın hâkim olduğu anda Allah'ın özel gölgede gölgelendireceği yedi zümreden biri olarak, Rabbine ibadetle yetişen, filizlenip büyüyen, kemikleri, kasları bu duygu ve teslimiyetle gelişip sertleşen genci sayıyor ve şöyle buyuruyor: "Yedi zümre vardır ki, Allah onları kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı hesap gününde kendi özel gölgesinde gölgelendirecektir: "Rabbine kulluk ve ibadetle gelişip yetişen genç..." [Buhari, Müslim]
"Çocuklar, ancak İslam fıtratı üzerine doğar"
Bu filizlenmenin, gelişip yetişmenin temellerini şüphesiz anne ve baba atar; dünyaya gelişine vesile oldukları yavrularının her iki cihanda da gerçek saadeti elde etmesi için atılacak ilk adımlar onların adımlarıdır. Allah Rasûlü (sav) anne ve babanın çocuğun manevî gelişmesi üzerindeki tesirini şöyle vurgular: "Bir çocuk ancak İslâm fıtratı üzerine doğar. Onun Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi olmasına anne ve babası sebep olur." [Buhari, Müslim]
Allah Rasûlü (sav) birçok kaynakta yer alan bu hadisin devamında bir de misal verir: "Develer yavrular. Siz bu yavrular arasında kulağının ucu kesik bir yavru buluyor musunuz? Onların kulak uçlarını daha sonra siz kesiyorsunuz." [Buhari, Müslim]
Bu misalde ifade edilen gerçek, fazla izaha ihtiyaç duyurmayacak kadar açık ve nettir. Nasıl bir yavru, annesinden dünyaya gelişinde selim, azaları tam olarak dünyaya geliyorsa insanlar da, fikir ve düşünce olarak selim bir şekilde dünyaya gelirler. Dış tesirler onlara kötülük aşılamasa ve kötü yolları öğretmese, bu selim fıtratları devam etse hayır ve güzelliklerle iç içe olurlar. Nasıl selim doğan hayvanların kulakları tanınsınlar diye veya başka sebeplerle sonradan insanlar tarafından kesiliyor ve hayvanın selim yaratılışı bozuluyorsa insanın selim yaratılığı da dış tesirlerle bozulmaktadır.
Dış tesirlere dikkat!
Dış tesirlerin başında da şüphesiz anne ve babanın tesiri gelir. Anne ve babanın çocuklar üzerindeki tesiri zannedildiğinden çok daha fazla ve derindir. Basit bir ifade ile çocukların dillerine, şivelerine, yürüyüş ve davranışlarına baktığınızda bunun izlerini, örneklerini göreceksiniz. Sonradan öğrenilen hiçbir dilin ana dil kadar rahat konuşulamayışı, aynı ses tonu vurgularının, aynı ince latifelerin yapılaşamayışı bunun en sıcak örneklerindendir.
Bu gerçek elbette ki kendisine akıl ve irade verilen bir insanın kendi mesuliyetini ortadan kaldırmaz. İstisnaları yok da değildir. Bu istisnalar müsbet yönde de vardır, menfî yönde de...
Sahabelerden çoğunun babaları, ataları müşrik iken, onlar hak yolu seçmişler ve onun uğruna dünya durdukça unutulmayacak mücadeleler vermişlerdir. Önceki asırlardan misal vermek gerekirse, Firavun'un hanımı Âsiye bunun müspet örneklerindendir. Hz. Nuh'un oğlu, Hz. Lut'un hanımı ise bunun kötü örneklerindendir. Tarih içinde ve günümüzde de nice hayırlı insanın çocuklarında sıkıntılar görüyor ve nice yolunu yitirmiş aileden gelen ve bizde hayretler uyandıran gençlerle karşılaşıyoruz.
Ancak hem çevrenin hem de ailenin çocuk üzerinde ne kadar derin bir iz bıraktığını da biliyoruz. Asıl olan istisnalar değil, ana kaidelere uygun olanlardır. Hedefler buna göre tayin edilir, planlar, projeler buna göre yapılır, çerçeveler buna göre çizilir ve adımlar buna göre atılır. Bizim mesuliyetimiz de buna göredir.
Çocuk yetiştirmek!
Çocuk yetiştirmek, istenilen hasletlere sahip yeni bir nesil hazırlamak... Bunlar gönle hoş, dile kolay gelen sözler. Ancak, bataklıklarla dolu hayatın içinde boğuşurken gerçekleştirilmesi hiç de kolay olmayan bir şey. Bir canavarın ağzından avını almak kadar zor ama son derece önemli. Bütün kötü şartlara rağmen asla ihmal edilmemesi, gaflette bulunulmaması gereken bir görev... Zor günlerde zorlu görev...
Durum ne olursa olsun anne ve baba bu görevin şuurunda ve gayreti içinde olmalıdır. Bunun içindir ki Allah Rasûlü'nün (sav) şu buyruğuna hayat boyu ve hayatın her devresinde dikkat etmek zorundayız: "Hepiniz çobansınız ve sorumluluğunuz altında bulunanlardan sorumlusunuz. Emir seçilenler de bir çobandır. Bir erkek ailesinin başında bir çobandır. Bir kadın da kocasının evinde, çocuklarının başında çobandır. Hepiniz çobansınız ve sorumluluğunuz altında bulunanlardan sorumlusunuz." [Buhari]
Aile, imanın ilk adımıdır!
Çocuk ilk olarak aile yuvasını tanır. Orada nefes alır. İhtiyaçları orada karşılanır. Kendini de bu yuva içinde tanımaya başlar. İlk duygularını burada hisseder. Maddî ve manevî dünyayı âile yuvasının penceresinden seyreder. Şahsiyeti burada oluşmaya başlar. Burada korunacağını bilir ve kendini burada emniyette hisseder.
Bir yavru hayat basamaklarını tırmanırken ona yol gösterecek, hem dünya hem de âhiret saadetini temin edecek olan iman nûrunu da kalbinin derinliklerinde yer edecek şekilde burada korur, ahlâkıyla ve amelleriyle burada bütünleştirir.
Elbette ki kendisine akıl ve irade verilen bir insanın kendi mesuliyetini ortadan kaldırmaz. İstisnaları yok da değildir. Bu istisnalar müsbet yönde de vardır, menfî yönde de...
Şerafeddin Kalay
Araştırmacı yazar