2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: İstanbul’da İlk Nakşî: Seyyid Emir Buharî k.s.

    Share
  1. #1
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart İstanbul’da İlk Nakşî: Seyyid Emir Buharî k.s.

    İstanbul’da ilk Nakşibendî dergâhını açan Emir Buharî hazretleri davet üzerine şehre gelen velilerdendir. Alim ve şair bir zat olan Emir Buharî’nin tesiri Osmanlı İstanbul’unda birkaç asır devam etmiştir.

    İstanbul’un fethiyle birlikte, şehri her yönden bayındır hale getirmek, hem Fatih Sultan Mehmed’in hem de ondan sonra yerine geçen oğlu II. Bayezid’in öncelikli hedefi haline gelmiştir. Şehrin çehresi değiştirilmiş, camiler, hanlar, medreseler, tekkeler, çarşılar yaptırılmıştır, vakıflar kurulmuştur. Şehirde müslüman nüfusun artması sağlanmış, önemli zanaatkârlar, alimler ve mutasavvıflar davet edilmiştir. İstanbul’da ilk Nakşibendî dergâhını açan Seyyid Emir Buharî k.s. hazretleri de davet üzerine şehre gelen velilerdendir.

    Buhara’dan Simav’a

    Seyyid Emir Buharî hazretleri, tahminen 1443 yılında Buhara’da doğmuştur. Asıl adı Ahmed’dir. Doğum yerine nispetle Buharî ve Hz. Peygamber s.a.v.’in soyundan geldiği için “seyyid”, “emir” ve “hüseynî” nisbeleriyle de tanınmıştır. Nakşibendî silsilesinin büyüklerinden olan Mahmud Fağnevî k.s. hazretlerinin torunudur. Buhara’da çeşitli alanlarda tahsil gördükten sonra Hâce Ubeydullah Ahrar k.s. hazretlerine intisap etmiştir. Hem seyyid hem de Fağnevî torunu olması dolayısıyla Hâce Ubeydullah Ahrar hazretleri kendisine büyük hürmet göstermiştir. Bundan rahatsız olan Emir Buharî hazretleri, mürşidinin halifelerinden biri olan Abdullah İlâhî k.s. ile Anadolu’ya, Kütahya’ya gelmiştir. Abdullah İlâhî hazretleri memleketi olan Simav’a yerleşince o da yanından ayrılmamıştır. Anadolu’da açılan bu ilk Nakşibendî dergâhının birkaç yıl imamlığını yapmıştır.

    Seyyid Emir Buharî k.s., doğup büyüdüğü, ilim tahsil ettiği Buhara’dan ve seyr u sülukunu tamamladığı Simav’dan sonra hacca gitmek için şeyhinden izin ister. Yolculuk esnasında Kudüs’e uğrar. Orada vakıf imkanlarından faydalanmayı reddeder, kitap istinsah ederek geçimini sağlar. Mekke-i Mükerreme’de kaldığı sürece her gün yedi tavaf ve yedi sa’y yapar. Bir yıl mübarek topraklarda kalan Hazret, şeyhinin daveti üzerine tekrar Simav’a döner.

    İstanbul yılları

    O yıllarda Abdullah İlâhî hazretlerinin şöhreti hızla yayılmış, İstanbul’dan birkaç kez bizzat davet almış, fakat gitmemiştir. İstanbul’a gitme arzusu gönlüne düşen Emir Buharî hazretleri, şeyhine İstanbul’u görmek istediğini bildirir. O da şehrin dinî ve tasavvufî durumunu kendisine bildirmesi şartıyla izin verir.

    İstanbul’a gelen Emir Buharî k.s., Şeyh Vefa hazretleri ile görüşür ve tekkesinde misafir olarak kalır. Birkaç ay sonra bir mektupla mürşidine şehrin durumundan bahseder, görüştüğü şeyhleri anlatır. Mektupta farsça yazdığı şu beyit de vardır:

    “Burada gönlü rahat olan kişi, yârin eteğine yapışmış ve bir köşeye çekilmiştir.”

    Mektubu alan Abdullah İlâhî hazretleri İstanbul’a yerleşme düşüncesinden tamamen vazgeçer fakat gidip Emir Buharî k.s. hazretlerine halifelik verir. Sonra Simav’a döner ve vefat edene kadar burada irşada devam eder.
    Emir Buharî hazretlerinin hilafet aldığı yıl, 1477’dir ve Nakşibendî yolu İstanbul’a ilk olarak bu tarihte gelmiştir.

    Hüseyin Vassaf “Sefine-i Evliya” adlı meşhur kitabında şöyle der:

    “İstanbul’da ilk defa olarak Nakşibendî dergâhını tesis ve inşa eden Ahmed Buharî hazretleri, Eğrikapı dahilinde Ayvansaray üstünde mescid ve zaviye inşa eylemiştir. Burada insanları irşad etmekle meşgul olmuştur.”

    Bu yıllarda Fatih Camii’nin batısında oturan Emir Buharî hazretlerinin müritleri artınca, II. Bayezid bir mescid ve dervişleri için odalar yaptırarak burayı Nakşibendî dergâhına dönüştürür. Zamanla mensupları daha da çoğalınca Ayvansaray ve Edirnekapı’da birer dergâh daha açılmıştır.

    Seyyid Emir Buharî hazretleri 1516 yılanda vefat eder ve vefat ettiği tarihe kadar ilim ve irşad faaliyetlerine ara vermeden devam eder. Dört eser yazmıştır. Bu eserler tasavvufla ilgili bir risale, Mevlâna hazretlerinin bir şiirinin şerhi, Farsça ve Türkçe şiirlerini içeren iki küçük divançedir.

    Türkçe şiirlerinde Yunus Emre’de görülen akıcılık ve sadelik göze çarpar. Kaynaklarda belirtildiğine göre, Hz. Mevlâna’ya özel bir muhabbeti vardır. Nitekim hac yolculuğuna çıkarken yanına sadece Kur’an-ı Kerim’i ve Mesnevi’yi almıştır.

    Nakşibendîlik Osmanlı coğrafyasında üç asır boyunca onun ve daha sonra gelen Müceddîdilik koluna bağlı şeyhlerin vasıtasıyla devam etmiştir. 19. yüzyıla gelindiğinde ise bu kolların yerini Halîdilik almıştır.

    Sanatkâr velî

    Emir Buharî hazretleri birçok mürit ve halife yetiştirmiştir. Bunların içinde önemli alim ve şair zatlar vardır. Dönemin önemli şairlerinden Lamiî Çelebi bunlardan biridir. Nefahat Tercümesi’ni yapan bu zat aynı esere Emir Buharî hazretlerinin hayatını ve menkıbelerini da eklemiştir.

    Lamiî Çelebi, divanındaki birçok şiirinde mürşidinden bahsetmiş ve ona muhabbetini dile getirmiştir:

    “Bugün taht-ı velâyetde şehinşeh Mîr Efendi’dir
    Tarîk-i hâcegân içre reîs-i Nakşibendîdir.”

    ...

    “Bir ulu dergâha çokdan intisabım var benim
    Eşiğinde rûz u şeb çok feth-i bâbım var benim.”

    ...

    “Ne sevda bu ne sevdadır ki cân doymaz bu sevdadan
    Ne derya bu ne deryadır ki dil çıkmaz bu deryadan”

    Lamiî Çelebi, Emir Buharî hazretlerinin Simav yıllarını bizzat kendisinden dinlemiştir. Emir Buharî anlatıyor:

    “Hz. Şeyh (Abdullah İlâhî), Simav’da olduğumuz zamanlarda beş vakit imamlık görevini bize vermişlerdi. Hz. Şeyh’in bir merkebi ve katırı vardı. Güneş doğduktan sonra her gün onları sürüp öğle vaktine kadar dağdan odun çekerdim. Öğle namazını kıldıktan sonra sürülecek çift varsa sürerdim. Orak vaktinde ekin biçerdim. Diğer zamanlarda sırtımda çalı çırpı götürürdüm. Hz. Şeyh’in bağını bahçesini bend ederdim. İkindi namazını kıldıktan sonra Hz. Şeyh’in huzuruna varırdım.” (Nefahat Tercümesi, s. 781)

    Lamiî Çelebi şeyhinin özellikle üzerinde durduğu esasları şöyle sıralamıştır:

    • Azimete dayanan amel,

    • Şekle ve surete önem vermemek,

    • Kararınca yemek, az konuşmak,

    • Yakınlık üzere olmak ve dünyalıktan uzak durmak,

    • Geceleri ihya etmek,

    • Gündüzleri oruç tutmak,

    • Gizli zikre devam etmek,

    • Bid’attan uzak durmak,

    • Sünnet’e bağlanmak,

    • Dünyadan kalbî bağı kesmek.

    Emir Buharî hazretleri, vefatından az önce, müritlerine ‘Takva ve birlik halinde olunuz!’ diye vasiyet etmiştir.

    Şiirlerinden

    Sanman keramet isterim
    Yâ türlü halet isterim
    Ben aşıkım zat isterim
    Gayrı neme gerek benüm.

    . . .

    Özge sevdalarda geçti ömrümüz
    Kuru kavgalarda geçti ömrümüz
    Arzu-yı mansıb u sevdâ-yı câh
    Bu temennâlarda geçti ömrümüz.

    . . .

    Bana ansız olan seyri gerekmez
    Dilimde gayrının zikri gerekmez
    Gönülde mâsivâ fikri gerekmez
    Bana Tanrı gerek gayri gerekmez.

    . . .

    Sen bilirsin senden özge kimse şah olmaz bana
    Dostum hiç senden artık kimse padişah olmaz bana

    . . .

    Yele verdin bu hevada varımız
    Yere çaldın namus ile arımız
    Aleme keşfeyledin esrarımız
    Hey gönül, şeyda gönül, rüsva gönül.

    . . .

    Eşiğinden özge kanda varayım
    Seni koyup ya kime yalvarayım

    Yâ İlâhî sen esirge beni kim
    Bir zayıf u aciz ü bî-çâreyim.

    Sana tuttum yüzümü yâ Rabbenâ
    Seni koyup ya kime yalvarayım.



    Abdullah GÖKMEN
    SEMERKAND DERGİSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İstanbul’da İlk Nakşî: Seyyid Emir Buharî k.s.

    Emeğine sağlık. ALLAH C.C Razı olsun.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Seyyid Emir Gilâl
    By Günışıgı in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 21.06.13, 12:33
  2. Efendimiz’in müjdesi sadece İstanbul’a mahsus değildir
    By BaRLa in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.06.09, 12:06
  3. Risale-i Nur’da İstanbul’un Fethi
    By SamiYusuf in forum Emirdağ Lâhikası II
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.05.09, 17:28
  4. Buharalı Seyyid Emir Sultan
    By SiLa in forum Mübareklerin Sohbetleri
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 13.10.08, 20:40
  5. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.08.08, 10:12

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •