Elimi Kalbime KoydumDinledim
Duâdaydı…
Sevgili Muhâfızım! Beniilgilendirmeyen işe karışmaktan… Değiştirmeye güç yetiremeyeceğim meseleye kafa yormaktan… Kendi kapım pisken
başkalarının kapısının pisliğine takılmaktan… Bünyesi nice mikropla hasta ve dertliyken
doktorluk iddiâsında bulunmaktan… “Sadece işittiği” hususlar için “biliyorum” demekten… Sağdan soldan duydukları ile fetvâ vermekten… İlmi ve hilmi israf etmekten… Boyumu aşan mevzûlarda
gevezelik yapmaktan beni koru… Edebe yol olmayan yaşmaktan… Nefsim dururken
başka bir düşmanla savaşmaktan… Ve şerlilerin şer tuzağına düşmekten Sana sığınırım… Dışı içine kaçmaktan
içi dışına çıkmaktan
haktan sapıp hataya koşmaktan koru beni….
Sevgili Yaratıcım! Benivar ettiğin o ezel yurduna
tertemiz geri döndür… Bu dünyaya gelişim pek mâceralı
büyümem pek meşakkatli olmuş… Anamı ve babamı cennet bahçende gezdir… Gidişimi kolay eyle… Akıl yaşta değil
başta diyorlar
başıma akıl nasip eyle… Hakikatte aklın ne yaşta
ne de başta olmadığını… Fakat aklın ille de yanışta olduğunu fark ettir. “Aklını yaşında sanan büyüyememiş ihtiyar” olmaktan Sana sığınırım. “Aklı
baş olmakta sanan büyükbaş” olmaktan da koru beni... Hakkımda her ne murâd etmişsen
beni ondan râzı kıl da
şikâyet edip duran bedbahtlardan olmayayım…
Sevgili Dostum! Sevdiklerim uyuduğuen çok sevdiğim de rüyalara daldığı ve beni sevdiğini söyleyenler yorulup
kendilerine bile hayırları kalmadığı zaman
beni yine de gözleyen
koruyan ve kollayan Sen’sin!.. O herkesin bırakıp gittiği ve sadece Sen’inle baş başa kaldığım zamanlarda
“Sen’inle olmak” duygusunu bana öyle derinden hissettir ki… Ömr-ü billah
yalnızlık nedir
unutayım… Dostlarına dost olmayı
dostlarının hizmetinde bulunmayı ve dostlara yaraşır bir sevgiyle sevmeyi nasip et…
Sevgili Lûtfedicim! Özellikle ağzımın içindeinci taneleri gibi pırıl pırıl durmakta olan
hani şu yeri; üstte
önde ve ortada olan iki dişim için
Sana şükredemezken
beni “Sana hakkıyla şükrettiğini zannetme” gafletinden uzak tut. O iki diş olmasaydı
ne insanların alaycı bakışlarından kurtulabilir
ne doğru düzgün yemek yiyebilir
ne de böyle düzgün konuşabilirdim. Ama ne olur
iki inci tanesi dişin kulu etme de beni
onlar sebebiyle kibir çamuruna batıp
deryadan ayrı kalmayayım… Karşıma
beni onlar olmadan da sevebilecek
takıntısız
yüce ruhlu insanlar çıkar… Kabuğa değil
öze âşık güzel kullarının arkadaşlığıyla
lutuflarına lutuf ekle… İkram ettiğin iki dişimle ilgili istediklerimi
yardımınla üstesinden geleceğim
herhangi iki işim için de istiyorum
lutfet…
Sevgili Sınayıcım! Karşıma çıkardığın imtihanlar hakkındahüsn-i zan beslemeyi ve onların her birini
sadece benim hayrıma yarattığını düşünmeyi… Çirkin bakarak güzellikleri karalayanlardan değil
güzel bakarak pislikleri paklayanlardan olabilmeyi bana nasip et… Yoklukla
çoklukla
açlıkla ya da toklukla sınadığında
kanaat lutfet… Yusuf olmaya güç yetiremem belki ama… Ben farkında olmadan
ruhumda bir Yusufluk büyütmüşsen
Züleyhâ’lar karşısında serinlik
iffet ve asâlet nasip et… Kim bilir
belki Yusuf değil de
Züleyhâ olarak sınanmaktır nasibim… Eğer öyleyse
lütfen
karşıma Yusuf gibi bir Yusuf çıkar… Her ikimizi o sınamadan
alnı ak çıkar… Ve alnıma
o Yusuf ile
râzı olduğun şekilde visâli yazıver… Dedikodusunu yapanlardan olmaktansa
Züleyha olmak yeğdir… Lâkin o vakit
bana öyle bir el ver ki
gömleğe uzanmasın! Öyle bir göz ver ki
fesat bakmasın! Öyle bir dil ver ki
zora sokmasın! Öyle bir kalp ver ki
fitne dolmasın! Öyle bir ayak ver ki
icabında kendine ayak diresin! Öyle bir irade ver ki
Sen’in hükmünde erisin! Öyle bir sabır ver ki
sabrından bir zerre olsun! Öyle bir güç ver ki
içi kaynar
içi yanık
içi bitik ise de… Dışı pek serin
pek sakin ve ille kavî olsun!
Sevgili Vefâkârım! Senne uğruna çekilen zerrece sıkıntıyı
ne de uğruna yapılmış zerre miktarı fedâkârlığı unutursun… Senin bu ahlâkından nasip almayı bana da bahşet… Nankör ve hayırsızlardan değil
vefâlı ve şükrân dolu olanlardan et beni… Verdiklerin içinde “kötü” olmadığını fark ettir... Şer içinde gizlediğin güzellikleri görebilecek göz lutfet... Hayırlar içinde sakladığın şerleri sezebilecek kabiliyet lutfet... Kalemde gizlediğin âlemi... Âlemde gizlediğin kendini... Kendinde gizlediğin huzuru lutfet... O huzur için şükreden
şükrünün her dâim kıt olacağını ve hiç bir zaman Sana lâyık olan şükrü edâ edemeyeceğini fark eden... Akıl sahibi bir akla kavuşmuş
ahmaklıktan kurtulmuş; fakat yine de
akıllılar (!) içinde aptal
aptallar içinde zekî... Uyanıklar (!) arasında enâyi
enâyiler arasında alabildiğine ferâsetli olmayı lutfet...
Sevgili Mahmûdum! Verdiğin nimetleri sahiplenmektenemânetçi olduğumu unutmaktan
haddimi bilmemekten koru beni... Haddi aşanlardan olacaksam
aşk ile kendimden geçtiğim ve aklım çatladığı için olsun... Haddimi bileceksem.... Bu had bilmenin içi
riyâ ile kirlenmesin... “Bilmesi câhillik” olmaktan... İlmiyle cehâlet batağına saplanmışlar arasında bulunmaktan... İlmi sebebiyle hakka itiraza düşmekten... İlmi
put edinmekten koru… Cehli içinde ilm-i hakikî gizlenen... İcâbında hakikati çekinmeden dile getirebilen... Sen’den uzak kalmaktan başka korku taşımayan... Gerektiğinde gözünü dahî kırpmadan
rızân yolunda canını ortaya koyanlardan eyle beni…
Sevgili Kudretlim! Sadece “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır…” diyerek gürleyenlerden değillâkin
çektiği bir “of!” ile
kendi içinde
güneşi görmeye maâni dağ ve tepe nâmına her ne varsa yıkılan
samimi ve ihlaslı kullarından olmayı nasip et… “Of!” nidasının içinde
tevbe
inilti
naz
duâ
yakarış ve selâm saklanan içlilerden et beni… Ayın ve güneşin ışığını yansıttığı nûra hayran
o nûra ermek adına
nâra da giryân
her derde de
her çileye de mest kullarından… Cefâ içre bin bir derman gösterdiğin nasiplilerden et beni…
Sevgili İkram Edicim! Sonu yok kiiyiliğime iyilik kat… Gözlerimi aç da
iyiliği kendi engin deryası içinde görür olayım. Hâdiseleri daracık
küçücük aklımla değil
akıl ötesi hikmetleriyle değerlendirme gücü ver… Sadrımı genişlet… İyiliği
sadece dil ile tavsiye edenlerden değil
fedâkârlık ederek ve çilelere katlanarak
iyiliğe bizzat vesîle olanlardan et beni… Taif’lerde taşlansa da
nefsi için zerrece öfke duymayacak yürek lutfet! Genişlemişlere
darları sarma ve kollama aşkı ver… Dar kalmışlara
o genişlerin eteğine sığınma ve onlara teslim olma nimetini bağışla… Baş gözümü de kalp gözümü de körlükten muhafaza buyur… Sonra da o göz açıklığının
her dâim şükrünü nasip et… Arayıp da bulamayan... Bulduğundan gâfil
aranıp duran... Arayışlarını beyhûde zannedip ümitsizliğe kapılanlardan etme beni… Kalabalıklar içinde bir tenhâ lutfet de
o tenhâda gizli gizli
Sen’inle buluşayım… Biricik sevgili olan “kendinle” oyala ve sevindir beni…
Sevgili Esrârengizim! Herkes ağlarken bazenpek abukça gülebilmeyi
herkes gülerken bazen
pek abukça ağlayabilmeyi... Herkes duyarken sağır
herkes görürken görmez olmayı nasip et… Başkalarının hatalarını ve zaaflarını seçip çıkarmaya ayarlı bir bakıştan Sana sığınırım. Bana
kendi hatalarını görmekten
başkalarınınkini görmeye hâli kalmayacak göz lutfet… Beni
sırdaş olabilen
sırdaş kalabilen
güvenilen ve peygamberinin «emîn»lik sıfatıyla boyanmış olan biri et. Bana nasip ettiklerini hor
hakir ve çirkin görmekten gözlerimi kurtar… Nefis perdesi yüzünden baktıklarını göremeyen
görüşü yanıltıcı ve aldatıcı olan
isabetsiz
sığ ve bön bakan biri olmaktan koru beni… Gözlerimden perdeleri dilediğince kaldır... Esirgeme ne olur
beni huzuruna aldır… Öyle bir aldır ki
her an huzurunda huzur
her dem huzurunda sürûr duyayım… Her ne çıksa karşıma Sen’den bilip
hürmet ile baş üstüne koyayım…
Sevgili Setredicim! Senöylesine şefkatli bir dostsun ki
kusurlarımı örtersin. Eğer böylesine setretmeseydin
hiç bakılacak hâlim kalır mıydı? Bana
o setredişinden nasip ikram et de
ben de insanların hatalarını örtebileyim. Birilerinin yanlışını dilime dolamaktan
birilerinin eksiğiyle mutluluk duymaktan
bencil ve kaba olup
nezâketten mahrum kalmaktan
Sana sığınırım… Hem
sadece beni başkalarına karşı örtmekle kalmaz
kendinle arama da perde çekersin… Bunu yapmakla
yine sadece beni korumayı murad ettiğini biliyorum… Lâkin… Perdeleri kalın etme de
hiç değilse
ardında gizlenen cemâlini seyretmeye yol bulayım…
Sevgili Rezzâkım! Şu içtiğim çay tadında bir ömürle bereketlendir beni… Açken detokken de gülümseyebilmekle rızıklandır. Sıcak ekmeğe dokunduğumda duyduğum hazzın aynısını
bayat ekmeğe dokunduğumda da duymayı nasip eyle… Soframdaki lokmadan şikâyet etmekten koru da
o lokmayı kimlerle bölüşebileceğimin düşüncesine sal beni… Sadece kendi karnı doyduğunda rahatlayanlardan olmaktan
yalnızca kendi keyfini düşünenler arasına girmekten koru… Midesi biraz dolunca
doygunluk hissetmekten Sana sığınırım… Sen beni
gönül tokluğuyla nasiplendir… Başkasının hakkına göz dikmekten
hakkı olmayanın peşine düşmekten muhafaza eyle… Hani hiç olmadı ya
gün gelir de
karnım sırtıma yapışacak kadar aç kalacak olursam
o gün
bir sünneti yaşıyor olmanın mutluluğuyla güldür yüzümü…
Sevgili Biriciğim! “De ki![]()
birdir!” âyetini
hayatımın her ânında dolu dolu hissettir bana… Samed oluşun karşısında
Sana alabildiğine muhtaç oluşumu hissettir… Kapında bir fakir ve bir dilenci olmaktan ayırma beni… Vesîleye takılıp kalarak Sen’i unutmaktan
vesîleye teşekkürü ihmal sûretiyle
Sana şükürde kusur etmekten koru… Kul hakkıyla ve nicelerinde hakkım olduğu iddiasıyla huzuruna gelmek ihtimalinden azâd et beni…
Sevgili Âdilim! Ben nefsime çok zulmettim… BunuSen’in emirlerini yaşamak hususunda lâkayt kalmakla yaptım… Doğrusu
hâlâ “nefsim nefsim!” demekle bile
kendime zulmetmekteyim… Zira
fasulye gibi nimetten sayıp zikretmekle
nefsimin kendini bir adam sanmasına sebep oluyorum… Hakkımda adaletinle değil
rahmetinle hüküm ver… Yüceler yücesi af ve merhametine öylesine muhtacım
üstelik bunu Sen’den isterken
öyle de yüzsüzüm ki… Bana kızgınlık ve kırgınlıkla âh ettirme… Kimsenin bu şekilde âhına da beni sebep etme… Fakat keşke
ne şeref ki
aşk ile âh edeyim… Ve aşk ile «âh»a vesile edileyim....
Sevgili Merhametlim! Bana bir “ben” lutfet kikendine hayrı olsun… Ve o “ben”e lutfet de ömrünce hayra koşsun… Yok
zerrece şüphem yok
Sen bana sevdalısın! Bunca kusuruma karşın
böylesine yüce
böylesine akıl almaz bir cömertlik ve şefkat sergileyişini
başka neyle açıklayabilirim? Kaldı ki
Sen’in tutumunu açıklamaya sanki gücüm mü var!? Nicedir vefâya dönüşemeyen tavrım için… Nicedir sevdâna karşılık vermeye güç yetirememiş gönlüm için… Ve nicedir
öyle veya böyle
biricik oluşundan gaflete düşmüş bakışım için
beni affet… İşlediği sevapları kendinden
günahları ise uydurduğu nice kılıftanmış farz edip
varlık iddia etmekten geçemeyen nefsim için beni affet…
Âmin… Âmin… Âmin…
Bi rahmetike yâ erhamerrâhimîn