Çok küçük olabilmek ve seni o zaman kaybetmek vardı.'

-''Anne!'' Diye haykırabilmek...Oysa seni ne çok tanımak isterdim.Bana bir şans verilse doya doya şefkatinle dirilebilmeyi dilerdim...

Koray ilkokulun sığ koridorlarına korkarak adımlarını atıyordu.Hiç tanımadığı insanlarla tanışacaktı.Belki de en çok canını sıkan bu korkuydu.Öğretmeni haftasonu bir veli toplantısı yapacaktı.Herkese tek tek babasının adını sordu.Sıra Koray'a gelince herkes büyük bir şaşkınlık sınıfı kaplamıştı.Öğretmeni Koray'a durumunu sordu ama yanıt alamadı.Koray eve gittiğinde anne ve babasından niye soyadının farklı olduğunu öğrendi.İçi bu kez daha bir garip olmuştu.

Yıllarca içinde kuruntular büyüttü.Niye halasına evlatlık verilmişti?Halasını tanımak bu sorularına cevap olabilirdi.Ancak halası şimdi ulaşamayacağı kadar uzaklardaydı.Onu evlatlık aldıktan bir sene sonra vefat etmişti.Bazen halasının mezarına gidip içli feryatlar ediyordu.

--''Keşke şimdi hayatta olsaydın.Şu çıkmazlarımdan bir anda kurtulurum.'' Diyordu...

O kadar garip bir durumu vardı ki, hem babasıyla birlikte mirasçıydı, hem de anne ve babasının oğlu olarak görünmüyordu.Suçlu kimdi?Neye göre insanları yargılamalıydı?Bu durumun bir nedeni olmalıydı.

Takvim yaprakları çöp kutularına karışıp gitti.Koca bir delikanlı, geleceğini kovalamaktaydı.Koray on dokuz yaşına gelmişti.Kesik sonbahar yaprakları toprağın üstüne bir bir kapanıyordu.Tüm tabiat sarı rengini insanlığa gösteriyordu.Çözülüp giden buzlar bayramın tatlı havasında yerini güneşli yarınlara bırakıyordu.Koray her bayram yaptığı gibi yine mezarlığın yolunu tuttu.her mezarlığa gelişinde ruhunda ki damlalar toprağa düşüyordu.Hayata dargınlığı bir kat daha artıyordu.İlk önce tüm büyüklerinin mezarını birer birer gezdi.Sıra annesi olarak görünen halasına gelmişti.

Halasının mezarına geldiğinde yüreği tüm dünyanın yükü altındaydı.Koca bir ağaç dalı halasının mezarının tam üstündeydi.Alıp bir köşeye fırlatmak içinden geçti.Sonra sanki halasının isyanını işitir oldu.Ağaç dalını bile tutamadı.O an içinden halasından af dilemek geçti.

--''Biliyorsun...Şimdiye dek hep bu soyadını sevmedim.Gözünü maddiyat bürümüş insanlara göre, bu soyadı bir hazineydi.Oysa kimse maneviyatını keşfedemedi.Bu annemin soyadıydı.Senin soyadındı toprağın altında ezilen annem!Şimdi çıksaydın şu ot dolmuş mezarından, gözlerime baksaydın!Ben sana ne yaptım yavrum, niye şimdiye dek değiştirmeye yeltendin soyadını?Seni doya doya birkaç ay koklayabildim.Kokuna bile doyamadan kara toprağa teslim oldum deseydin keşke.Şu halimi görseydin, Eminim padişahın olarak beni yüceltmezdin.Hayatımda annemle senin kadar hangi kadın bana değer verdi?Hangi kadın, kaşıma gözüme bakmadan beni yüreğine basabildi?Hangi kadın satırlarıma vurulmadan bana aşık olabildi?Şu an, toprak altından çıkıp, keşke beni duysaydın...Dertlerim zincir zincir ömrümü karartmazdı.Özrün en büyüğünü alnına konduruyorum.Sana sarılamadım ama, şimdi mezarına sarılıyorum.Sen benim özlemimi işitirsin.Affına sığındım, kabul et beni!Yine eski yumuk gözlerimde, bir gece kaybolup git.Sabah senin sıcaklığınla uyanayım.Ben senden sonra o eve bile giremedim anne!'' Dedi Koray...Sanki sesini işiten halasıydı...

Ömrümüzde bize sorulmadan biçilen o kadar çok rol var ki...Benimkisi de bunlardan biri!Belki de en çok oynamayı sevdiğim rol;tanımadığım bir soyadla, keşke tanısaydım dediğim bir yüreği mutlu edebilmek...Yüreğinde, toprağında sevgi dolsun...Bu hayatta doya doya beni koklayamadın, cennetin en sevgili gölgesinde yanında olacağım.

Kamil Uysal Ferik