Mutlular Parkı
Bu işin sonu hiç iyi değildiye düşünüp
kendini doğruca dışarıya attı Ahmet Bey. Problem dahi edilmeyecek şeyler
eşiyle arasında artık tartışma sebebi oluyordu. Bu gailenin içinde canı sıkkın yürüyordu. “Bunlar evliliğin tuzu biberi diyorlar
tuza bibere razı olduk
bizimkisi acı bibere döndü
” diye yakınıyordu.
Kafası bulutlu avare yürürkenbirden önünde iki yol çıktı. Yolun biri Pişmanlar Parkı’na
diğeri ise Mutlular Parkı’na doğru gidiyordu. Bir an Mutlular Parkı tarafına yönelir gibi oldu ama
o hâliyle oraya gitmek istemedi. Belki de bu yorgun kalbiyle mutlu insanları görmek moralini daha da bozar diye düşündü.
Adımlarını Pişmanlar Parkı tarafına kararsızca da olsa çevirdi ve ilerledi. Beş on adım sonra birine rast geldi. Adamın hâli gerçekten çok kötü idi. Bakıştılar. Karşısındaki"yanıyorum
" dedi. "Neden yanıyorsun?" diye merakla sordu Ahmet Bey. "Söndüremeyeceğim bir ateşmiş yaktığım. O da döndü şimdi beni yakıyor" dedi. "Birine aşık olmak istedim. Sadece kalbimin ihtiyacını tatmin edecektim. Mecnun
Leyla’da fani olmuş
benim de talihim fena imiş. Ona kavuşmak için her şeyimi yitirdim. Kendimi bir sele kapılmış gibi hissediyorum
bilmediğim sularda pusulasız kayboldum. Çaresiz kaldım."
"Benim de içimde yangın var" dedi Ahmet Bey ve onu orada bırakıp yürüdü. Biraz gitti ki
başka birine rastladı. O da perişandı. "Bu ne hâl?" diye sorunca: "Benim ideallerim
özlemlerim vardı
" dedi adam. "Birini sevdim. Fakat benim fikirlerimi paylaşmıyordu. Ben ise ‘onu istediğim gibi değiştiririm’ diye düşündüm. Ancak hiç de öyle olmadı. Onu değiştiremediğim gibi
öyle problemler yaşıyorum ki
kendi ideallerimi bile unuttum."
Ahmet Bey ona hiçbir şey demeden ilerledi. Karşıdabiraz kuytu bir köşede pişmanlığıyla baş başa kalmış birisini gördü bu sefer. Ona yaklaşıp
"sen neden hayıflanıyorsun böyle?" diye sordu. Genç adam
"eşim
" dedi
"eşimi seçerken hata yapmışım
acele etmişim. Şimdi nereye baksam
ondan daha güzel olanları gördükçe elimde olmadan kederleniyorum. Çarşıda gezemez
televizyon seyredemez oldum; hepsi bana tekrar tekrar mağlûbiyet yaşatıyor sanki
her gördüğüm bana ‘yanlış yaptın’ diye bağırıyor."
Bunu da geçti gitti Ahmet Beyçünkü kalbi daha fazla dayanamadı. Duydukları
gördükleri
neredeyse kendi derdini bile unutturmuştu. "Of
" dedi
"dertsiz birini görmeyecek miyim?"
Biraz daha yürüyünce bir de baktı kilevhada Mutlular Parkı yazıyor.
İlk gördüğügerçekten de mutlu oldukları belli olan orta yaşlı bir çiftti. Onlara yaklaştı. Merhabalaştılar. Adam
"Birini mi arıyorsun
şaşırmış bir hâlin var
" dedi. Ahmet Bey
"az önce birine rastladım
" dedi
"eşiyle ilgili sorunlardan dolayı perişan olmuştu." Adam
"neden problem yaşıyormuş ki?" diye sordu. Ahmet Bey
"ayrıntılarını bilmiyorum ama
" dedi
"eşi
onun istediği gibi davranmıyormuş
eşini değiştiremiyormuş."
Adam"sorun çıkması doğal
" dedi
"çünkü
aile farklı bir anlaşmadır
bekârlık hayallerinin gerçekleştirileceği bir birliktelik değildir. Bak ben bir kimyagerim. Sana şöyle bir örnek vereyim: Biri yanıcı
diğeri yakıcı olan hidrojen ve oksijen bile bir araya gelebiliyorlar. Fakat bunlar kendi özelliklerini bir kenara bırakarak birlikte yeni bir oluşuma yürümüşlerdir. Aile de böyledir. Eşler artık fert olarak değil
ailenin bir bireyi olarak yaşayacaklar
adımlarını ona göre atacaklardır. Bunu iyice anlamadan ve aleminde kabul etmeden evliliğe adım atmak aceleciliktir. Başkasını da mutsuz etmektir. Acele işe
şeytan karışır bilirsin. ‘Nasıl olsa değiştiririm
’ düşüncesi zaten yanlıştır. Değiştiremezsin… Bir insanın tüm geçmişini silerek değişmesi
evlilik yapması imkânsızdır.
Öyleyse değiştirmeye uğraşacağın değilbirlikte bir amaca yürüyeceğin
anlaşabileceğin bir eş seçmeli. Biz öyle yaptığımız için mutlu kalabiliyoruz bak
" dedikten sonra sıcak bir tebessümle eşine baktı. "Değil mi karıcığım?" diyerek eşinin ellerini tuttu. İkisi kumrular gibiydiler. O sırada çocukları geldi ve Ahmet Bey’den izin alarak uzaklaştılar.
Arkalarından bakarken Ahmet Bey’in az ileride esrarengiz birisi dikkatini çekti. Hayallere dalmışağaçları seyrediyordu. Ona yaklaşınca
adam kendisine bakıldığını hissetti. Ahmet Bey rahatsız ettiği için özür diledi. Ama adamın iyi ve akıllı birisi olduğu belliydi.
Ahmet Bey bundan cesaret alıp"bir şey sorabilir miyim?" dedi. "Buyrun
elbette" cevabı üzerine
"evli misiniz?" diye sordu.
"Evet" dedi adam
"bundan da çok mutluyum
" diye ekledi. Ahmet Bey
"merak ediyorum
" dedi
"insan
sırf aşık olmak için
duygularını tatmin etmek için sever mi?"
Adam"bu
kişinin kendi tercihidir ama ben öyle yapmam
" dedi
"çünkü aşk şiddetli bir muhabbettir
karşılık görmezse o aşkı taşıyan kalbi yakar
o insanı yıkar."
"Peki" dedi Ahmet Bey
"kadın ve erkek arasındaki ilişkiye nasıl bakılmalı
insan sevmeye mecbur değil midir
karşı cins olmadan insan nasıl yaşar
eşler bir elmanın iki yarısı gibi midir?"
Adam arka arkaya dizilen soruları biraz düşündü: "Öyle de diyorlar ama bencekadın da
erkek de
karşı cins olmadan kendi özel hayatlarını kurabilirler; bunların örnekleri çoktur. Fakat
eşler aile ortamı içinde farklı bir gelişim ve açılım yaşarlar. Yani kadın ve erkek kendi başlarına başaramayacakları bir olgunlaşma tecrübe ederler. Bunun sırrı
ikisinin de birbirlerinin karşılıklı anahtarı olmasındandır. Erkeğin bazı yönleri kilitlidir
anahtarı kadındadır; kadının bazı yönleri kilitlidir
anahtarı erkektedir. Erkeğin ve kadının öyle duyguları vardır ki
ancak anahtarını bulan bir kilit gibi aile ortamında açılır."
Ahmet Beybu derin açıklama sonrasında "Nasıl yani?" diye sormadan edemedi. Adam cevap verdi: "Kadın ancak dirayetli bir erkek tarafından sevildiğinde ve kendi sevgisini hem ona hem de çocuğuna verdiğinde kadın olur; erkek de Allah’ın emanetine verdiği kadını sevdiğinde ve onu koruyup gözettiğinde erkek olmaya başlar."
Ahmet Bey"peki
" dedi
"evlilikle aşk bitermiş diyorlar
buna ne dersiniz?" Adam
"bitip bitmemesi insanın kendi isteğine bağlıdır
" diye cevapladı
"aşk da bir çiçek gibi
ilgi ve bakım ister. Canlı kalmasını
çiçekler açmasını istiyorsan bakmayı bilmelisin. Eğer eşinin
sürekli hatalarını
eksiklerini görürsen elbette ondan soğursun. Sadece eşinden değil
hangi insan olsa karşındaki ondan kaçarsın. Zaten insanlar da nihayetinde aciz ve hata yapabilen varlıklardır. Ancak
eşinin güzel huylarını
iyiliklerini
fedakârlıklarını
senin için katlandıklarını.. görmeye
anlamaya çalışırsan
ona olan sevginin canlandığını
güçlendiğini hissedersin. Onu anladığını
takdir ettiğini gösterirsen eşinin de sana olan sevgisi solmaz. Böyle bir ilişkide sevgi güçlenir
büyür ve belki de aşk adını alır. Bu aşka ulaşmak için
yolculuğa aşık olarak başlaman da gerekmez. Ben görücü usulü ile evlendim ama
bu yoldan eşimle beraber yürüdük."
Ahmet Beybir heykel gibi kıpırdamadan durup dinliyordu
yutkundu
hafiften başını salladı sadece. Teşekkür edip izin istedi. Hem yürüyor
hem de evini düşünüp
"ben nerde hata yaptım?" diye soruyordu kendine.
Biraz ötedeparktaki güvercinlere yem veren bir çifti daha gördü. Onlara doğru yaklaştığında merhabalaştılar. Adam elindeki yemlerden Ahmet Bey’e de uzattı
"kuşları sevindirmek ister misin?" dedi. Ahmet Bey
"memnuniyetle
" diyerek yemlerden aldı. Kuşlara yem atarken
"ne kadar da mutlular değil mi?" diye sordu.
Adam"onlar hayatın sırrını çözmüşler
" dedi
"anlaşacakları bir eş
bir yuva
bir de kursak dolusu yem onları mutlu etmeye yeter. Ulaşacakları yere kanat açıp uçarlar
varamayacakları şeyleri hiç düşünmezler bile."
Ahmet Bey"evet çok doğru
" diyerek
elinden kuşlara biraz daha yem attı. "Az önce birine rastladım
" dedi
"eşinden daha güzelleri görüp
kendi eşini çirkin bulan bir kişiydi ve çok mutsuzdu."
"İnsanıniştahının büyüklüğüyle
midesinin küçüklüğü arasında denge kuramaması kötü
" dedi adam. "Bir lokantaya gitmişsindir. Lezzetli yemeklerin hepsinden canın çeker
fakat tercihini kullanıp karnını doyurursun. Kararsızlık
seçimini yapana kadardır. Önündeki yemeği değil de
gözün başkalarında gezinmeye devam ederse
ne onlara ulaşırsın
ne de masandaki yemekten bir şey anlayabilirsin. İnsan elindekinin değerini takdir edebilmelidir. Sahip olduğu şeyle mutlu olamayan
başka şeylere ulaşınca da mutlu olamaz
çünkü o mutlu olmayı bilmiyordur."
Adam sözüne devam etti: "Ayrıca göz çok aldanır. Sana güzel görünen birinin ne kadar kötü huyları olabileceğini bilemezsin. Simasına bakıp hayal dünyasında onu yücelteceğineeşini hayal dünyasına taşımalı insan. Ondan hiç de aşağı kalmayacağına bahse girerim. Zaten evlilik denen olay da asıl gaye
onu bir olgunlaşma okuluna çevirmektir; haramına helaline bakmadan tüm zevkleri tatmak değil!"
Ahmet Beyelindeki son yemleri de güvercinlere atıp
ellerini silkeledi. Güvercinler
küçük bir çocuğun aralarına dalmasıyla uçuştular. Ahmet Bey teşekkür edip oradan ayrılırken
"yeni bir başlangıç" düşüncesinin verdiği coşkuyla doluydu kalbi.
Biraz gittikten sonratüm yaşadıklarını tekrar hatırlamak arzusuyla arkasına dönüp baktı. Ama baktığı yerde her zaman gezindiği şehrin yemyeşil parkı duruyordu.
Ali Suavi
zaferdergisi