İsviçre'nin Davos şehrinde yapılan bu ekonomik toplantı, dünyaya yön veren devletler ve sermaye sahiplerinin bir araya geldiği bir toplantıydı. Toplantıda ebetteki parasal konular olduğu gibi siyasi konularda oldukça yoğundu, en çok üzerinde durulan konuda Filistin ve İsrail arasındaki savaştı.
Aylardır gündemden düşmeyen bu savaşı Yahudi varlığını temsil eden Peres kendilerinin yapmış oldukları vahşeti, ballandıra ballandıra anlatıp bütün insanlığın gözüne baka baka yalanla, dolanla anlatıyordu. Son derece haklı olduklarını savunuyor ve taraftarlarından da alkış alıyordu. Böylece de tarih yeniden tekerrür ediyordu. Tarihte haçlı ordularını komuta eden komutanlar öyle yarışa girerlerdeki, kim ne kadar Müslüman öldürürse ona göre madalyaları ve unvanları artardı. Yaptıkları katliamı ağızlarından salyaları aka aka anlatırlar ve sevinirlerdi.
Bugünde Davos'da buna benzer görüntüler yaşandı. Yahudi varlığının temsilcisi dişleri dökülmüş kurt, canavarlaşmış bir şekilde Filistin'deki Müslümanları nasıl katlettiklerini ağzının salyası akarak anlatmaya çalışmıştı. Birçok taraftarda bundan hoşnut olmuş ve alkışlamıştır. Zira anlatanda, alkışlayanlarda bu katliamının taraftarıdırlar!
Bu toplantıda, birçok ülkenin devlet başkanları olduğu gibi hainler kulübünün başkanı BM, Arap birliği başkanı Amur Musa da var idi.
Faydalarından çok zararları olan bu başkanlarda konuşulanlara kulak vermişlerdi. Bu vakıa "İnsan olmayanın insanlığa faydası olmaz" sözüne ne kadar uygun düşmektedir.
BM başkanı ise kendi kurumlarının vurulmasına dahi itiraz edememiş bu saldırılara O'da sessiz kalmış ve bu tavır salondakilerin şaşkınlığına sebebiyet vermişti.
Sonra Yahudi varlığının cumhurbaşkanı olan Peres konuşmasına başladı, Türkiye cumhuriyeti başbakanı Tayyip Erdoğan'a bakarak sanki hakaret edercesine, yani efendinin kölesine azarlarcasına avazı çıktığı kadar bağırırcasına konuşmasını yapıyordu. Aslında hakaret eder gibi değil, bilakis hakaret ediyordu efendi kölesine! Çünkü diplomaside sesin yükselmesi, hakaret içerir. Bunu bilen Peres sesini yükseltip Erdoğan'a hakaret ediyordu. Batılı yandaşlarının önünde Türkiye'yi ve başbakan'ı küçük düşürmeye çalışıyordu. Bunu kesinlikle bilinçli bir şekilde yapıyordu. Bunu kendilerine tanrı tarafından verilmiş bir görev olarak görmektedirler. Yoksa kulağının duymadığı falan yalandır! Ve nede olsa Yahudiler yalandan korkmazlar! Filistin'i katlederken haklı görünmek için bütün insanlığın gözüne baka baka yalan söylediği gibi, burada da her zamanki takındığı üslubu, yani yalanı kullanmıştır!
Peres "neden Erdoğan'a bakarak yüksek sesle konuştu?" sorusunun üzerinde durmamız gerekir. Erdoğan'la hiç bir konuda ters düşmeyen bir Yahudi varlığı neden ters düşmüştür?
İsrail, Türkiye ile siyasi ve ekonomik bağımlılığı olan bir ülke, Türkiye ve Müslümanlar aleyhine o kadar istihbarat paylaşma yaptığı bir ülke, bir Filistin için nasıl bağlarını koparabilir? Aslında bağlar kopmuş değildir, güvende sarsılma olmuştur.
Bu olayların, Yahudilerin Filistinli Müslümanları katletmesiyle başladı. Çünkü Yahudi varlığının başbakanı Türkiye'ye gelip de Erdoğan'la görüşüp ona bilgi vermeden Filistinli Müslümanları katletmesini Erdoğan hazmedemedi.
Davos'ta karşılıklı yapılan tavırlar sanki bir planın parçaları gibiydi. Üzerinde durulması gereken bir konu ise Tayyip Erdoğan'daki Osmanlı özlemidir. Davos ta Osmanlı! Ne alaka demeyin. Başbakan Erdoğan'ın gündeme getirmekte olduğu Osmanlı söyleminin arkasındaki yatan gerçeği isterseniz bir düşünelim.
Gerçekten bu sevgi Osmanlıya mı? Yoksa göstermelik mi? Bu noktaya neden gelindi?
Osmanlının yönetim biçimi olan Hilafeti tabirini ısrarla kullanmıyor da Osmanlı ismini kullanıyor.
‘Osmanlı demek Hilafet demek' Peres'in kızgınlığı bunu idrak ettiği içindir. Galiba Peres Hilafeti hatırlatan her sözcüğe kızdığı gibi buna da çok kızıyordu.
Erdoğan'ın bu aşamaya kadar gelmesinde kimlerin eli vardır? Yoksa Peres'in haberimi yoktu desek, ama olamaz! Yahudisiz böyle bir düşünce düşünemeyiz.
Her zaman olduğu gibi yine Yahudiler ve batı vardır arkasında. ABD vardır, BOP plan'ı vardır. Bu planlarla Erdoğan'ı İslam âlemine lider yapmak vardır. Çünkü ümmeti yanında görebilmek için ümmetin düşmanı İsrail'i karşısına almak gereklidir. Artık Avrupa'da ABD de İsrail'den bıkmışlardır. Sırtlarında bir kambur olmuştur, bu yüzdende onu atmak istemektedirler. Onlar dünyanın huzurunu kaçırmaktadır. Burada "düşmanımın düşmanı benim dostumdur" felsefesini uygulamaktadırlar. Böyle bir ortama Erdoğan'ı getirdiler. Yeterli konuşma hakkı dahi vermediler, öyleyken Tayyip Erdoğan kendine biçilen rolü iyi oynadı. Bence başarılıda oldu. Yunan basınında geçtiği gibi "gezegenimizde birçoklarının söyleyemediğini söyledi".
Bu bir cesaret işidir, Yahudi varlığının karşısında konuşan adamı makamdan ederler. Ecevit bir soykırım dedi de gördü, perişan olmuştu! Erdoğan ise tavrını koydu kızdı ve çıktı. Gönül bu tavırların İslamî olmasını isterdi elbet. Çünkü ümmet hiç bir liderde görmediği bir tavır gördü orada. Yahudilere karşı bugüne kadar kimse cesaret edememişti. Bir tokat geldi Tayyip'ten Yahudilere! Yalanda olsa güzel bir görüntü olmuştu yıllardır göremediğimiz bir görüntü.
Ümmet tokatı Yahudilere sanırken Erdoğan moderatore atmış. Ümmette bunu yuttu! Zira Tayyip "Perese kızmadım moderatore kızdım" diyerek tavrını açıkladı.
Nasıl anlayalım, şimdi kime inanalım? Ümmet İsrail'e sanırken Tayyip moderatore diyerek bir "u" dönüşü yapıyor ve ümmeti de sevindirmiş oluyor. Yani Yahudileri gücendirmek istememiş oldu ama anlayan anladı. Müslümanlar başka anladı, o başka anlattı. Kendisine seçilip biçilmiş görevi de tas tamam yerine getirmiş oldu.
Böylece İslam âlemine örnek gösterilen ılımlı İslam modelinin Türkiye'nin eliyle olduğunu ve bu modelin bütün İslam âlemine taşıyacak bir insanın, halkın gözünde kahraman olması lazımdı.
Böylece ülkelerin insanları tarafından sevilen ve sayılan biri olması, bu insanlar arasında da Türkiye modeli tutmasına sağlayan ve sevilen biri olduğu içindir bu olay.
"BOP" Büyük orta doğu projesidir. Bu plan İslam ülkeleri için hazırlanmış büyük bir projedir. İslam ülkelerinde gelişen, büyüyen Müslümanların önüne konulmak istenen engellerin oluşturduğu plandır. Bu senaryonun başrol oyuncusu da Erdoğan'dır. Müslümanları kontrol edemeyen batı Müslümanların içerisinden bir kahraman yetiştirmeye çalışıyorlar. Bu gidişte başarı şansı çoktur. Ama bu bir senaryodur, oynayan iyi oynarsa belki şansı daha fazla olabilir ve bugüne kadar oynanan oyunda başarılı gözükmektedir.
Erdoğan öyle bir zamanda gündeme geldi ve kahraman oldu, ABD'nin yeni başkanı Obama siyasi ağırlığını Pakistan ve Afganistan'a kaydıracağından dolayı güvenilir bir ortak olan Türkiye cumhuriyetini de orta doğuya davet etmiş oldu. Zira bu plan danışıklı bir dövüştür. ABD İslam'ın bir parçası olan Irak'a savaş açıp, Müslümanlar tarafından sevilmeyen bir ülke olduğu bir zamanda meydana çıkması bir şeyleri düşünmeye değmez mi? Böyle olunca da perde arkasındaki oyunun BOP Planı olduğu ve bu planda başarılı oldukları gözüküyor. Kim ne derse desin, Türkiye'nin bölgesel bir güç sıfatıyla orta doğuya Amerika adına jandarmalığa soyunmaktadır. Onun içindir ki Türkiye başbakanı olan Erdoğan sevdirilmiş oldu. Popüler olan lider ve özellikle Arap ülkeleri halkları arasında itibarinin yükseldiğini görmekteyiz.
Bunlar boşuna değildir!
Bir Arap gazetecinin sorusu; "size mi düştü arabuluculuk yapmak" dediğinde Erdoğan'ın kızması da boşuna değildir. Çünkü gazeteci bir şeyleri hatırlattı ona. Gazetecinin sorusundan şu anlaşılır "dedeniz Osmanlıyı mı hatırladınız".
Nede olsa Arap yöneticiler Osmanlıyı ve Türkleri hiç sevmezlerdir. Şayet bir kişiyi sevdirmek istersen ona, bazı sevdirecek işler yaptırırsın. ABD Afganistan'a, Irak'a savaşa giderken dünyayı tehdit etmişti. "Ya benimlesiniz ya onunla" diye düşmanları ile ortak olmuştu.
"Benimde düşmanım sizinde düşmanınız" demişti. Hatta "haçlı savaşı" diye isimlendirmişti. Zira karşısında İslam vardı. Bu yüzdende bütün ülkeler yanında yer almıştı. Yani düşmanı birlemişlerdi.
Bugünde Erdoğan için aynısı oldu. Hepimizin bildiği gibi, filmin baş oyuncusu hep mazlumların yanında olur.
Bugünde başbakan öyle oynadı. Filistinlilerin yanında görünerek, "ezilen halkların yanındayım" dedi. Başarılı oyununa karşılık, Müslümanlardan tam puan aldı. Filistin'de ve diğer Arap halklar arasında kahraman olurken Arap yöneticileri ise Tayyip Erdoğan'a ve Hamasa düşman oldular.
Erdoğan: "Hamas demokratik bir seçimle yönetime geldi buna saygılı olun" diyor, lakin Araplar razı olmuyorlar.
Olmazlarda! Zira Araplar kendi aralarında anlaştılar, Filistin'e bir devlet hakki vermek istemiyorlar. Gazze'yi Mısır'a, batışeria'yı ise Ürdün'e vermek isteyip İsrail'i rahatlatmak istiyorlar. Mısır ise Hamas olduğu müddetçe Gazze'yi almak istemiyor.
Zira Arap liderlerine gore "Hamas da İslam kokusu" var.
Onlar diğer yöneticiler gibi İslam'ın "i"sini bile sevmezler, kaldı ki ılımlı İslamı sevsinler.
Ilımlı İslam modelinden de rahatsızlardır. Ayni zamanda demokrasiyi de sevmezler. Zira İslam ve demokrasi demek, Arapların hükümranlığının krallıklarının sonu olduğunu bilmeleridir. Yoksa İslami bir düşünceleri yoktur! Kralların kendi saltanatlarının ellerinden gitmesinden korkuyorlar! Erdoğan'ı da bunun için sevmezler.
Dediğimiz gibi demokrasiyi de sevmezler, çünkü sevmedikleri Erdoğan demokrasiyi pazarlamaya çalışıyor. Arap yöneticilerin sevmemelerinin nedeni küfür olduğu için değil de saltanatlarından dolayıdır. Yoksa günümüzdeki hain yöneticiler kim, İslam kim?! Bu ikisi birbirlerine çok uzak iki kavram...
Onlarda Peres kadar İslam düşmanlarıdırlar.
Gündemdeki meseledir. Ümmet, İslam ülkesini temsil eden başbakandan böyle bir şey duymasını elbette "güzellik" olarak algıladı. Güzel olan yanları çoktu. Zira ümmetin kanayan yarasına azda olsa merhem olmuştu.
Allahın, Rasulünün ümmetinde, düşmanı lanetlenmiş bir kavmin temsilcisine hakarete varan davranış sergilenmişti ve ümmette buna çok sevinmişti.
Burda şunu demek lazımdır; "keşke İslam adına olsaydı".
İslam bize başta onlarla oturmayın diyor! Oturmakta şarta bağlıdır; "ya marufu emret ya münkeri nehyet, yoksa terk et!" diyor. Bu Müslümanlar içindir.
Elbette ki başbakan bunu yaptı, lakin İslam adına değil, ülkesi adına yaptı!
Bu ise kesinlikle haramdır! Müslüman konuşurken de Allah adına konuşmalı.
Her şeyiyle menfaatler, ölçü olmamalı! Zaten bu insanlarında İslam adına oraya gitmedikleri aşikârdır. Bu yüzdende İslam adına konuşamazlar. Konuşmadılar da zaten!
Körle yatan şaşı kalkar!
Umut fakirin ekmeğidir. Evet! Bizlerin beklentisiydi. Susayan bir insan ne yapar? Su arar! Ümmette bunu bekliyordu, maalesef ümmetin havası sahte kahramanlar yüzünden alınmış oldu. Meydana cıkmış oldular, umutlarda bir başka bahara kaldı.
Minhac Denizyıldız