İyi ve Güzel Görmek mi, Doğru Görmek mi?

Görmek dilimizdeki en ilginç kelimelerden biridir. Sözlüğü açıp baktığımızda, “görme” nin otuza yakın manası olduğunu ve görmekle ilgili yüzden fazla deyim ve atasözü bulunduğunu müşahede ederiz

Biz, bu yazımızda güzel görmeyi, iyi ve doğru görmeyi konu edineceğiz. Görmek bakmakla olur. Nasıl bakarsak öyle görürüz. Vakıa denilen şey, bizim hangi yönden baktığımıza göre değişik anlamlar kazanır. Mesela, tarihimize hangi açıdan bakarsak doğru bir yorum elde etmiş oluruz? Veya güncel olaylar hangi açıdan bakıldığında doğru görünür? Gördüklerimiz gerçek mi yoksa bir yanılgı mı?

Günlük yaşamımıza bir bakalım; kendimizi nasıl görüyoruz? Evimizi, insanları, doğayı, şehrimizi nasıl görüyoruz? Gördüklerimiz bizi mutlu mu ediyor, mutsuz mu? Hâlimizden şikayet mi ediyoruz, memnun muyuz? Ya da duyarsız mı?

‘Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.’ denilmiştir. Acaba güzel düşünmek, her felaketi güle oynaya karşılamak mıdır?

Görme ile kastettiğimiz aslında, vakıa hakkında bizim verdiğimiz hüküm ve yargılardır. Buna düşüncelerimizin yönü, bakış açısı veya paradigma da denilir. Olaylara ne açıdan bakarsak düşüncelerimiz o yönde gelişir. Önceliğimiz ne ise onu yaşarız.
Düşüncelerimiz bizim ruh hâlimizi ve davranışlarımızı etkiler. İncil’de ‘Ruha galebe eden, şehri fethedenden daha kuvvetlidir’ denilmiştir. Peygamber Efendimiz (sas)’in dilinde bu, ‘En büyük cihat, nefisle yapılan cihattır’ şeklinde ifade edilmiştir

Bakış açısını yaşadığımız toplumun değerleri, gelenekler, hayat şartları ve bizim kişisel algılarımız belirler. Materyalist birisi her şeyi parasal kıymeti ile ölçerken, romantik birisi her şeyi duygusal değerlendirebilir. Bir mümin de inançları doğrultusunda hayatı ve olayları yorumlar. Yaşadığımız her şey izafidir, yani bize göredir. Bizim algımıza göre değişik görüntüler sergiler. Kimine çok önemli görünen bir şey, diğerine göre önemsiz; birine zararlı görünen, diğerine iyi ve faydalı görünebilir. Yüce Rabbimiz bu gerçeği, ‘Sizin hayır zannettikleriniz şer, şer zannettikleriniz hayır olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir’ buyruğuyla dile getirmiştir

Yeryüzünde, herkesin bakış açısıyla şekillenen çok değişik âlemler mevcuttur. ‘Elhamdü lillahi Rabbi’l- âlemin’ derken bunu kastediyoruz belki de. Büyüklük- küçüklük, güzellik- çirkinlik, iyilik-kötülük, eğer sadece iç algılarımıza, geleneklerimize ya da maddi değer yargılarına göre oluşursa çok yanılgılar yaşarız. İnsanlığın bu çağda en büyük problemi de budur. Doğru göremeyen insanoğlu yanılgılar içinde bocalamakta, bir türlü mutluluğu yakalayamamaktadır

Maddi değer yargıları, zenginliği, sahip olmayı olduğundan daha büyük gösterir. İnsanoğlu daha çok sahip olmaya uğraşırken elindeki kıymetlerin farkına bile varamaz. Sahip olmayı önde tutanlar cimri, tatminsiz ve mutsuz olurlar

Koskoca bir kralı gözle göremediğimiz kadar küçük bir mikrop yere serebilir. Koca bir havuzu bir damla su kirletebilir. Zenginliği dillere destan Karun’un onca hazinesi bir gecede yerin dibine batırılmıştır(Kasas, 76-80) Demek ki büyüklük kralda veya Karun’un zenginliğinde değil, bizim algımızda, bizim onu nasıl gördüğümüzdedir. Burada doğru bakış açısı nimeti verenin de, alanın da Allah olduğu, bizim de yalnızca Allah’a kul olmamızgerektiğidir. Bu gerçeği görmek bizi mutlu eder

Bazılarımız kendimizi olduğundan büyük görür, kibir ve gurur illetine kapılırız. Sonuçta hayal kırıklığına uğramak mukadderdir. Bazılarımız da kendimizi küçük görürüz. Kendimize güvenemeyiz, görev almaya, konuşmaya korkarız. Oysa insanların elinden geleni yapıp sonra tevekkül etmesi (işin sonucunu Allah’a bırakması) en doğru bakış açısıdır

Bazılarımız sevdiklerimizi aşırı büyütürüz. Bu bazen eş, bazen oğlumuz, kızımız olur. Onları olduğundan büyük görmek hayal kırıklığı yaratabileceği gibi, küçük görmek de onların gelişimine engel olabilir. ‘Mallar ve evlatlar sizin için imtihandır’ (Kehf, 46) buyruğu bizim olanı olduğu gibi görmemizi ister. Bazılarımız da dostluğu ve düşmanlığı olduğu gibi göremeyiz. Efendimiz (sas)’in ‘ Sevdiğinizi aşırı sevmeyin, bir gün düşmanınız olabilir. Düşmanlıkta da ileri gitmeyin, bir gün dostunuz olabilir.’ hadisi, insanın farklı ruh hâlleri içindeyken farklı gördüğünün delilidir

Bazılarımız da başımıza gelen kötü bir işi, aşırı derecede büyüterek kendimizi fazla üzeriz. Fakat küçük görüp tedbir almazsak bir felakete de sebep olabiliriz. Doğru bir görüşle, kötü işler iyiye döner, felaketler büyük yaralar almadan geçer, insanoğlu iki cihanda mutluluğu kazanır

Depresyona giren bir genç, uzak bir ülkeye seyahat etmeye karar verir. Yolculuğa çıkarken babası ona bir mektup verir. ‘Bu mektubu ancak gittiğin yere varıp, yerleştikten sonra aç, oğlum!’ der. Genç, vardığı yerde de birçok sıkıntılarla karşılaşır. Yine çok mutsuzdur. Babasının mektubunu açıp okumaya karar verir. Mektupta şunlar yazmaktadır: ‘Oğlum! Yurdundan çok uzaklardasın. Hâlin hiç değişmedi değil mi? Öyle olacağını biliyordum. Çünkü bütün dertlerinin yegane sebebini yanında götürdün. O da kendindir. Senin, ne bedeninde ne de zihninde hiçbir arıza yok. Seni yıldıran karşılaştığın hâller değil, o hâlleri nasıl gördüğündür. İnsan kalben ne düşünürse kendisi odur. Bunu idrak edince eve gel oğlum! Çünkü o zaman şifa bulmuş olacaksın.’ Çocuk hayal kırıklığına uğrar. Babasından şefkat beklediği hâlde, onu suçladığını düşünmüş, verilmek istenen mesajı anlayamamıştır. Morali bozuk bir şekilde sokakta dolaşırken ibadethaneye girer. İçerde vaiz ‘ İnsanı mutsuz eden yaşadıkları değil, yaşadıklarına nasıl baktığıdır. Olumsuz düşünceler, bizi Tanrı’dan ve kendimizden uzaklaştırır ‘ şeklinde konuşmaktadır. Genç babasının mektubunda yazdıklarıyla aynı mealde bir konuşma dinleyince birden meselenin özünü kavrar. Onu mutsuz eden, her şeye karamsar bakması ve sıkıntıları normal karşılamak yerine aşırı büyütmesidir. O akşam eve doğru yola çıkar, bir hafta sonra çalışmaya başlar, bir ay sonra tamamen iyileşmiştir

İyi ve doğru görmek aslında, sahip olduklarımızın farkına varmaktır. Bunun için Rasûlüllah (sas), bize her gün yemek yerken, giyinirken, aynaya bakarken, yatarken, kalkarken okuyacağımız dualar öğretmiştir. Bu dualarda sahip olduklarımız için Allah’a şükreder, yarın için de dua ederiz

Ayakkabı alamadığı için üzülen birisi, üzgün üzgün dolaşırken, iki ayağı da olmayan, ama neşe içinde konuşan bir kişiyle karşılaşır. Kendi durumundan çok utanır, şu dizeleri yazıp her sabah baktığı aynasının üzerine asar. ‘Ayakkabım yok diye sıkılırken, sokakta ayaksız bir adam gördüm!’

İyi ve güzel görmenin dinî literatürde karşılığı sabır ve şükürdür. Peygamber Efendimiz (sas), şöyle buyurur: ‘Müminin hâli ne güzeldir. Başına bir felaket gelse sabreder, bu onun için hayırdır. Başına bir iyilik gelse şükreder, bu onun için hayırdır’ (Müslim,Züht, 64) Burada hayır kelimesinin karşılığı dünya ve ahiret mutluluğudur.

Sabır ve şükür farkındalıktır. Sabır, belanın Allah’tan geldiğinin ve yine O’nun rahmetiyle son bulacağının, bunun bir imtihan olduğunun, arkasında nice hikmetler sakladığının farkına varabilmektir. Şükür de Allah’ın bahşettiği sayısız nimetlerin farkına varıp, onlarla mutlu olmaktır

Allah (c.c.), bizim kullukta dahi doğru bakış açısına sahip olmamızı istiyor. Bizi şirkten, zulümden, sapmaktan, eğrilmekten koruyacak emirler veriyor. Her namazda Fatiha okurken ‘Bizi dosdoğru yoluna ilet. Nimet (iman, doğru bir görüş) verdiğin kulların yoluna, (dinde aşırı gittikleri için) gazaba uğrayanların ve (önemsemedikleri için) sapanların yoluna değil’ deriz

Doğru görmek iyi ve güzel görebilmek demektir. İyiyi, güzeli görmek insan ruhunda olumlu tesirler bırakır. Düşüncelerimiz olumlu olursa iyi görürüz. ‘Bardağın yarısının boş mu, dolu mu olduğunu’ bizim bakış açımız belirler. Dolu olduğunu görürsek bu bizi mutlu edecek bir yaklaşımdır. Bu şükürdür. Boş olduğunu görürsek doldurma girişiminde bulunmamız gerekir ki bu da sabırdır. Sonuçta bu da bizi (müminleri) mutluluğa götürür. Peki hangisi doğru bakış açısıdır? İşte bu da olayın yerine, zamanına, durumuna ve konumuna göre değişir. Bunu iyi tespit edebilmek de ‘Müminin gören gözüyle olur.’ Günümüzde buna farkındalık deniliyor

Monotonluk, farkındalığın önünde ciddi bir engel teşkil eder. Küçük detaylar, birçok güzelliği keşfetmemize yardımcı olur. İşte günlük ibadetlerimiz ve dualarımız monotonluktan kurtulup, detayları görebilmemiz içindir. Allah (c.c.), Kur'an’da farkına varmamız için bir çok uyarı yapar ‘Biz geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getiriyoruz. Bunda görebilen gözler için ibretler vardır’ ( Nur, 44)

Artık nefsani, kişisel algılarımızdan kurtulup; kendimize, çevremize, olana doğru bir bakış açısı geliştirmek zorundayız. Geç olmadan Rabbimizin bize bahşettiği güzelliklerin farkına varmamız gerekir. Her güne sahip olduklarımıza şükrederek ve yeni bir ışık için dua ederek başlarsak her günümüz mutlulukla dolacaktır


Not: Bu yazı, Diyanet AylıkAvrupa Dergi Mayıs 2009 sayısında yayınlanmıştır


Gülsüm Sezen
Vaize / Ankara