"And otsun ki, Allah birçok savaş yerlerinde ve Huneyngününde size yardım etmiştir. (O Huneyn ki)çokluğunuz o zaman size ucub vermişti de bu, size(gelecek kozadan) bir şeyi gidermeye yaramamıştı.Yeryüzü o genişliğine rağmen, başınıza dar gelmişti.Nihayet (bozularak) gerisin geri dönüp gitmiştiniz.Sonra Allah, Rasûlü ile müzminlerin üzerine sekînetiniindirdi, görmediğiniz orduları indirdi ve kâfirleriazâblandırdu Bu o kâfirlerin cezası idi. Sonra, Allahbunun ardından kimi dilerse onun tevbesini kabul eder.Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir"(et-Teybe: 25-27) .

317-.......İsmâîl (ibn Ebî Hâlid) haber verip şöyle dedi: Ben Ab*dullah ibn Ebî Evfâ'mn elinde bir kılıç darbesi gördüm (ve kendisine bu nedir? diye sordum). İbnu Ebî Evfâ: Ben bu yarayı Huneyn günü-Peygamber(S)'le beraber muharebede bulunduğum sırada vurularak
aldım, dedi.
Râvî İsmâîl ibn Ebî Hâlid dedi ki: Ben İbn Ebî Evfâ'ya:
— Sen Huneyn gazvesinde bulundun mu? diye sordum. O da:
— Ben ondan önce (Hudeybiye'de bile) bulundum, dedi .

318-.......Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib(R)'denişittim. Ona bir adam geldi de:
— Yâ Ebâ Umâre! Sen Huneyn gününde geri dönüp kaçtın mı? diye sordu.
el-Berâ:
— Amma bana gelince (bizler kaçtık). Peygamber üzerine şehâ-det ederim ki, O, geriye dönmemiştir. Lâkin ordunun öncüleri acele gittiler de onların üzerlerine Hevâzin kabîlesi okçuları ok yağdırdı*lar. Ebû Sufyân ibnu'l-Hâris, Peygamber'in beyaz katırının başın*dan tutmuştu. Peygamber (S) ise: "Ben peygamberim yalan yok, ben Abdulmuttalib oğlu'yum" sözlerini söylüyordu .

319-.......Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan tahdîs "etti (ki o şöyle de*miştir): Ben işitirken el-Berâ'ya:
— Huneyn gününde sizler Peygamber'in maiyyetinde bulunduğu*nuz sırada gerisin geri dönüp kaçtınız mı? diye soruldu.
el-Berâ (kendilerinin ta'mîm üzere olmayarak kaçışlarının isbâ-tıni içine alıcı ve bedî' olan) şu cevâbı verdi;
— Peygamber'e gelince; O asla kaçmadı. Hevâzin kabîlesi erleri iyi ok atıcı kimselerdi (onlar bize ok yağdırdılar). Peygamber (yerin*de kaya gibi sabit durup): "Ben o peygamberim yalan yok, ben o Ab*dulmuttalib oğlu'yum" dedi.

320-.......Bize Şu'be, Ebû îshâk'tan tahdîs etti ki, o el-Berâ'danişitmiştir. el-Berâ'ya Kays kabilesinden bir kişi;
— Sizler Huneyn günü Rasûlullah(S)'m yanından kaçtınız mı? diye sordu.
el-Berâ (R):
— (Bizler kaçtık.) Lâkin Rasûlullah kaçmadı. Hevâzin kabîlesi halkı iyi ok atıcıları idiler. Biz (harb meydanında) bunların üzerine hücum edince, onlar açılıp bozuldular. Bizler de hemen ganîmetler üzerine düştük. İşte bu sırada Hevâzin tarafından ok yağmuruyla kar*şılandık. (Biz kaçtık.) Yeminle söylüyorum ki, ben Rasülullah'ı be*yaz katırının üzerinde gördüm. Ebû Sufyân da katırın gemini tutuyordu. Bu sırada o: "Ben o peygamberim yalan yok, ben o Ab*dulmuttalib oğlu'yum!" diyordu.
İsrâîl ibn Yûnus ile Zuheyr ibn Muâviye kendi rivayet ettikleri
hadîslerinde, burasında: Peygamber (S) beyaz katırından indi (de "Yâ Allah, yardımını indir" duasını söyledi) demişlerdir .

321-.......Muhammed ibn Şihâb şöyle demiştir: Urve ibnu'z-Zubeyr, kendisine Mervân ibnu'l-Hakem el-Emevî ile el-Mısver ibn Mahrame'nin şöyle haber verdiklerini söyledi: Rasûlullah (S), Hevâ-zin kabilesi hey'eti müslümân olarak geldikleri ve Rasûlullah'tan mal*larım ve esirlerini geri vermesini istedikleri zaman, Rasûlullah ayağa kalktı da onlara:
— "Berâberimdeki sahâbtierimi görüyorsunuz. Bana sözün en sevimlisi en doğrusudur. Şimdi siz iki taifenin birini seçiniz: Yâ esir*leri, ya da malları. Ben sizin gelmenizi beklemiş idim (zamanında gel*mediniz)" buyurdu.
Ve hakîkaten Rasûlullah, Tâif ten (Cı'râne'ye) döndüğünde on küsur gece onları beklemiş idi. Hevâzin hey'etine Rasûlullah'ın ken*dilerine ancak iki taifeden birisini geri vereceği apaçık belli olunca:
— Biz esîrlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah müslümânlar arasında ayağa kalktı,
Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyle sena etti. Sonra "Amma ba'du" deyip hutbesine şöyle devam etti:
— "Bu Hevâzin hey'eti kardeşleriniz kusurlarından tevbe edici*ler olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (kar*şılıksız olarak) vererek kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesi üzerine bağlı kalmak (karşılık*sız vermemek) arzu ederse, biz ona (bu bedeli), Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz, o da bu şartla esirlerini onlara versin" buyurdu.
Bu konuşma üzerine oradaki insanlar:
— Rasûlullah'ın hatırı için Hevâzin başkanlarına esîrlerini ver*mekle gönüllerimizi hoş etmişizdir, dediler.
Rasûlullah da:
— "Şimdi biz sizden esirini vermeye razı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan ayırıp bilemiyoruz. Haydi siz gidiniz de bize muva*fakat işinizi, iş bilir nakibleriniz arzetsin" buyurdu.
İnsanlar yerlerine döndüler. Kabîlelerin nakîbleri kabile halkla-rıyle konuştular. Sonra Rasûlullah'a gelip herbiri kavminin esîrleri geri vermekten hoşnûd olduklarını ve Rasûlullah'a esîrleri geri ver*mesi hususunda izin verdiklerini haber verdiler.
İbn Şihâb: İşte bana Hevâzin esirlerinden ulaşan budur, demiş*tir .

322-.......Bize Hammâd ibnu Zeyd, Eyyûb'dan; o daNâfi'dentahdîs etti ki, Umer ibnu'l-Hattâb:
— Yâ Rasûlallah!... demiştir.
H ve yine bana Muhammed ibnu Mukaatil tahdîs etti. Bize Ab*dullah ibnu'l-Mubârek haber verdi. Bize Ma'mer ibn Râşid, Eyyûb'*dan; o da Nâfi'den haber verdi ki, Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bizler Huneyn'den döndüğümüz zaman Umer, Câhiliyet za*manında adadığı bir i'tikâf adağını (yerine getirip getirmemesi husu*sunu) sordu. Peygamber (S) ona adağını yerine getirmesini emretti.
Bu hadîsin râvîlerinden bâzısı: Hammâd, Eyyûb'dan; o da Nâ*fi'den; o da îbn Umer'den.. diye söylemiştir:
Ve bu hadîsi Cerîr ibnu Hazım ile Hammâd ibnu Seleme, Ey*yûb'dan, o da Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer'den; o da Peygam-ber'den olmak üzere rivayet etmiştir .

323-....... Bize İmâm Mâlik, Yahya ibn Saîd'den; o da Kesîribn Eflâh'ın oğlu Umer'den; o da Ebû Katâde'nin âzâdlısı Ebû Mu-hammed'den haber verdi ki, Ebû Katâde (R) şöyle demiştir:
Biz Huneyn senesi Peygamber'in maiyyetinde sefere çıktık. Düş*manla karşılaşınca müslümânlar için bir ilerleme ve gerileme olmuş*tu. Bu sırada ben müşriklerden birini müslümânlar dan bir kimse üzerine çıkmış hâlde gördüm. Hemen arka tarafından yaklaştım ve onu boynu ile kürek kemiğinin bağı üzerinden kılıçla vurdum. Ve onun giydiği zırhı kestim. Hemen benden tarafa dönüp beni öyle bir ku*cakladı ki, bu sıkı kucaklayıştan ölüm kokusunu hissettim. Sonra ona ölüm yetişti de beni salıverdi. Akabinde ben Umer'e rastgeldim de:
— Bu insanlara ne oldu? dedim. Umer:
— Azîz ve Celîl olan Allah'ın işidir (yânî onlara isabet eden bu
bozgunluk, Allah'ın hükmü ve kazasıdır), dedi.
Sonra müslümânlar (bozgunluğun ardından) dönüp geldiler. Pey*gamber de oturup:
— "Her kim bir düşmanı öldürür ve öldürdüğüne dâir bir bey-yinesi de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyaları onundur" buyurdu.
Ben (hemen kalkıp):
— Benim için kim şâhid olur? dedim.
Sonra oturdum. Sonra Peygamber tekrar bunun benzerini söy*ledi. Ben yine kalkıp:
— Benim için kim şehâdet eder? diye sordum ve sonra oturdum.
Sonra Peygamber o sözün benzerini yine söyledi. Ben yine aya*ğa kalktım. Peygamber:
— "Neyin var yâ Ebâ Katâde?" buyurdu.
Ben de kendisine olanı haber verdim. Bu sırada bir kimse:
— Ebû Katâde doğru söyledi. O maktulün eşyası benim yanım-dadır. Artık hakkı olan bu şeyler yerine ona başka şeyler vererek ben*den razı kıl, dedi.
Ebû Bekr:
— Allah'a yemîn olsun ki, bu olamaz! Peygamber, Allah ve Ra-sûlü yolunda mukaatele eden Allah arslanlarından bir arslanm hak*kını ibtâle yanaşmaz ve onun selebini sana veremez, dedi.
Bunun üzerine Peygamber(S):
— "Ebû Bekr doğru söyledi. Yanındaki o maktule âid şeyleri Ebû Katâde'ye ver!" buyurdu.
Akabinde o kimse maktulün eşyasını bana verdi.Ben de o eşya*yı sattım da onun bedeliyle Benû Selime yurdunda bir bustân satın aldım, işte bu bustân, İslâm'da aslına mâlik olduğum ilk maldır .
Ve İmâm el-Leys ibn Sa'd şöyle demiştir: Bana Yahya ibnu Sa-îd, Kesîr ibn Eflâh'in oğlu Umer'den; o da Ebû Katâde'nin âzâdlısı olan Ebû Muhammed'den tahdîs etti ki, Ebû Katâde şöyle demiştir: Huneyn günü olduğu zaman müslümânlardan bir adama baktım ki, o müşriklerden bir adamla mukaatele ediyor. Müşriklerden olan bir diğeri ise müslümânı öldürmek için arka tarafından onu aldatmağa uğraşıyordu. Ben hemen onu aldatmağa çalışan kişiye doğru koştum. O beni vurmak için elini kaldırdı. Ben onun elini vurup kestim. Son*ra o kişi beni tutup sıkı bir sarmalayışla beni kucakladı; beni o dere*cede sıktı ki, ölmekten korktum. Sonra beni bıraktı ve çözüldü. Ben de onu iteledim. Sonra onu öldürdüm. Müslümanlar bozuldular, ben de onlarla beraber bozguna uğradım. Bu sırada bozulmayan insan*ların içinde) Umer ibnu'l-Hattâb'la karşılaştım. Ona:
— İnsanlara ne oluyor? dedim. Umer:
— Allah'ın emri (yâni hükmü ve takdiri), dedi.
Sonra bozulan insanlar Rasûlullah'a döndüler. Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Her kim öldürdüğü bir maktul üzerine beyyine dikerse, öl*dürdüğü kişinin eşyası onundur" buyurdu.
Ben hemen öldürdüğüm maktulün üzerine bir şâhid aramak için kalktım, fakat benim için şehâdet edecek bir kimse göremedim. Son*ra aklıma geldi de, o adamın işini Rasûlullah'a zikrettim. Meclisinde oturanlardan biri:
— Bunun öldürdüğünü zikretmekte bulunduğu o maktulün si*lâhı benim yammdadır. Onun yerine başka şeylerle Ebû Katâde'yi razı kıl, dedi.
Ebû Bekr:
— Hayır olamaz. Peygamber o silâhı Kureyş'ten gevşek ve âciz bir kula vermez ve Allah ve Rasûlü yolunda harbeden Allah arslan*larından bir arslanı terkedemez, dedi.
Râvî dedi ki: Akabinde Rasûlullah kalktı ve o silâhı bana verdi. Ben de onun bedeliyle bir bustân satın aldım. İşte bu, İslâm içinde aslına mâlik olduğum ilk maldır