ez-Zuhrî, Urve ibnu'z-Zubeyr'den olmak üzere:
Nadîr oğulları gazvesi, Bedir vak'asından sonra, altıncı ayın başında ve Uhud harbinden önce oldu, demiştir.
Ve Yüce Allah'ın şu kavli: "O, ehli kitâbdan küfredenleri ilk sürgünde yurdlanndan çıkarandır. Siz çıkacaklarım
sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin (Allah'ın azabına) hakîkaten mâni* olacağım zannetmişlerdi. İşte onlara
hesaba katmadıkları cihetten Allahftn azabı) geliverdi.
O, bunların yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem mü yminlerin elleriyle harâb ediyorlardı. İşte ey akıl ve basiret sahihleri, siz (bundan) İbret alin" (el-kaşr: 2).
Ve İbnu İshâk, bu Nadîr oğulları işini Maûne Kuyusu vak'asıyle Uhud harbinden sonraya koymuştur.
73-.......Bize İbn Cureyc, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Nâfi'den haber verdi ki, İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a karşı (ön*ce) Nadîr oğulları, (sonra) Kurayza oğulları harb açtılar. Bunun üze*rine Rasûlullah Nadîr oğullan'nı yerlerinden sürüp çıkardı. Kurayza oğullan'nı ise yerlerinde bıraktı. Ve onlara (birşey almamak suretiy*le) lütfetti. Nihayet Kurayza da (ahdini bozarak) harb etti. Rasûlul-. lah da onların erkeklerini öldürdü; kadınlarım, çocuklarını, mallarını da müslümânlar arasında bölüştürdü. Ancak onlardan bâzıları Pey-gamber'e katıldılar, Peygamber de bu katılanlara emân verdi. Onlar da müslümân oldular. Bu suretle Rasûlullah, Medîne Yahûdîleri'nin hepsini -ki bunlar Abdullah ibn Selâm'ın kabilesi olan Kaynukaa oğullarındır- ve Benû Harise Yahûdîleri'ni; (hulâsa) Medîne Yahûdî-leri'nin hepsini Medine'den sürgün etti .
74-.......Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den haber verdi ki, Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben îbn Abbâs'a Sûretu'1-Haşr diye söyledim, o: Sûretu'n-Nadîr de! dedi.
Bu hadîsi Ebû Bişr'den rivayet etmekte Ebû Avâne'ye Huseym ibn Beşîr el-Vâsıtî mutabakaat etmiştir .
75-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan olan kimse kendi hurmalığından bâzı hurma ağaçlarını Peygamber'e hediye ola*rak ayırır, verirdi. Bu Peygamber'e hurma ağacı ayırma işi, Kuray-za'yı ve Nadîr'i fethetmesine kadar sürdü. Bunların fethinden sonra Peygamber, Ensâr'm hurma ağaçlarını kendilerine geriye verir oldu .
76-.......İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) –muhasara sırasında- Nadîr oğulları'nın hurma ağaçlarını (harb gereği olarak) yaktırdı ve kestirdi. Bu harb mıntakası, Nadîr oğulları'nın hurmalığı olan Buveyre mevkiidir. Bunun üzerine şu âyet indi: "Herhangibir hurma ağacını kestiniz yâhud kökleri üstünde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir. (Bu izin de) j'âşıkları rüsvây edeceği içindir" (el-Haşr: 5)
77-....... Bize Cuveyriye ibn Esma, Nâfi'den; o da îbn Umer(R)'den; Peygamber'in Nadîr oğullan hurmalığını yaktırdığını haber verdi,
İbn Umer dedi ki: Bu hurmalık hakkında Hassan ibn Sabit şun*ları söylüyordu:
Ve hâne alâ serâii Benî Lueyyin Harıkun bi'î-Buveyreti mustetîru
(= Buveyre hurmalığında yayılan yangın Lueyy oğulları'nın efen*dileri aleyhine kolay oldu.)
Yine İbn Umer dedi ki: Peygamber'in amcasının oğlu Ebû Suf-yân ibnu'l-Hâris, Hassân'a şöyle cevâb verdi:
Edâme'llâhu zelike min senîin Ve harraka fînevâhîha's-sa'iyru
Se-îa'lemu eyyunâ minhâ bi-nüzhın Ve ta'îemu eyye ardayna tediyru
(= Allah bu yakmayı bir yapıcıdan devam ettirsin, Ve Medîne etrafını da alevli bir ateş yaksın. Yakında bileceksin ki Buveyre'ye hangimiz uzakta olacak! Ve yine bileceksin ki Mekke ve Medîne arazîlerimizden hangisi bununla zarar görecek!) .
78-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Mâlik ibn Evs ibn el-Hadesân en-Nasrî haber verdi ki, kendisini Umer ibnu'l-Hattâb çağırmış. Umer'in yanında otururken, Umer'in kapıcısı Yerfâ geldi ve Umer'e:
— Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'm senin yanına girmelerine rağbet ve iznin var mı? Bunlar geldiler, senin yanına girmeye izin isterler, de*di.
Bunun üzerine Umer:
— Evet, onları içeriye girdir, dedi.
Biraz eylendi. -Humus'da şu ziyâde var: Akabinde içeri girdi*ler, selâm verip oturdular. Sonra Yerfâ biraz oturdu.- Sonra Yerfâ yine geldi ve:
— Abbâs ve Alî'nin içeriye girmesi hususunda iznin var mı? Bun*lar da senin yanına girmeğe izin isterler, dedi.
Umer:
— Evet izin vardır, dedi.
Onlar içeri girip selâm verince, Abbâs şöyle hitâb etti:
— Ey Mü'minlerin Emîri! Benimle (Alî'yi işaret ederek) şunun arasında hükmet, dedi.
Abbâs ile Alî, Allah'ın fey' olarak Rasûlü'ne tahsîs buyurduğu Nadîr oğulları hurmalığından dolayı çekişiyorlardı. Alî ile Abbâs bir*birlerine dil uzatmışlardı. O mecliste bulunanlar (Usmân ve arkadaş*ları):
— Ey Mü'minlerin Emîri, bunların arasında hükmet de bunla*rın birini diğerinden huzur ve rahata kavuştur, dediler.
Bunun üzerine Umer:
— Yavaş olunuz, acele etmeyiniz! Gök ve yer, izni ve iradesiyle ayakta duran Allah hakkı için size sorarım: Sizler Rasûlullah'm: "Biz peygamberler camiasının terîkesi vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır, vakıftır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kasdettiğini bilir misiniz? dedi.
Topluluk:
— Evet, Rasûlullah böyle buyurdu, diye tasdik ettiler.
Bunun üzerine Umer, Alî ile Abbâs'a dönüp:
— Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlullah'm kendisini kas-dederek böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz? dedi.
Alî ile Abbâs:
— Evet, diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Umer:
— Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetim anlatayım, diye şöyle îzâh etti:
— Münezzeh olan Allah bu fey'de tasarrufu Rasûlü'ne tahsîs etti,
O'ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Zikri yüce Allah Kur'ân'-da: "Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği fey'e gelince, siz bu*nun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah pey*gamberlerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye hak-kıyle kaadirdir" (ei-Haşn 6) buyurmuştur. Binâenaleyh bu malda tasar*ruf, yalnız Rasûlullah'm hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse iştirak etmedi. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia ey*lemedi. Bu fey1 malının nemasını size verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey'den o malın aslı mahfuz kaldı. Rasûlullah bu maldan ai*lesinin bir senelik nafakasını ayırır, onları infâk ederdi. Sonra bun*dan artakalanı alırdı. Onu Allah'ın malı yerine (vakıf) kılardı. -Cihâd ve hayır yollarına harcardı.- Bu malı Rasûlullah sağlığında böyle kul*landı. Sonra Peygamber vefat edince Ebû Bekr:
— Ben Rasûlullah'm velîsiyim! diye-el koydu ve Rasûlullah'm kullandığı gibi kullandı.
Sonra Ümer, Alî ile Abbâs'a dönerek:
— Ebû Bekr'in bu suretle muamele ettiğini sizler de hatırlarsı*nız! Nitekim söylüyorsunuz, dedi (ve devam edip): Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi; lûtufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi, hak*ka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr'in vefatını diledi. Ben de: Rasû*lullah'm ve Ebû Bekr'in velîsiyim! dedim. Ve emîrliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve Rasûlullah ile Ebû Bekr'in kullandığı gibi idare ettim. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğruyum, lütufkâ-rım; akıl ve şuurumla hareket ettim, hakka uydum. Sonra her ikiniz müştereken bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve işiniz cem'iyyetli idi. Ey Abbâs! Sen bana geldin (Humus'ta şu ziyâde vardır: Benden kar*deşinin oğlundan isabet eden hisseni istiyordun. -Alî'yi kasdederek:-Bu da eşinin babasından nasibine düşen hissesini istiyordu.) Bunun üzerine ben sizlere Rasûlullah'm: "Biz peygamberler vâris olunma*yız, bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurduğu cevâbını verdim.
Müteakiben bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi hatırladım. Ve:
— İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasûlullah'm, Ebû Bekr'in ve
velî kılındığım zamanımda benim idare ettiğimiz gibi idare ediniz; şayet kabul etmezseniz artık bana birşey söylemeyiniz, dedim. Bu teklifim üzerine siz de:
— Bu şartla bize ver! dediniz.
Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şim*di benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yer izniyle ve iradesiyle ayakta duran Allah'a yemîn ederim ki, ben kıya*met kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden âciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin hesabınıza kifayetle idare ederim, dedi.
ez-Zuhrî dedi ki: Ben Mâlik ibn Evs'in rivayet ettiği bu uzun Umer hadîsini, Urve'ye tahdîs ettim. Urve; Mâlik ibn Evs doğru söylemiş*tir, diye tasdîk etti. Sonra şöyle dedi: Ben Peygamber'in zevcesi Âi-şe'den işittim, o şöyle diyordu: Peygamber'in kadınları Usmân'ı Ebû Bekr'e gönderip, Allah'ın kendi Rasûlü'ne tahsîs ettiği hurmalıklar*dan sümün( = sekizde bir) hisselerini istiyorlardı. Ben de onları kar*şılayarak kendilerine:
— Allah'tan sakınmaz mısınız? Peygamber (S): "Biz vâris olun*mayız- Bizim bıraktığımız her mal sadakadır (mülkiyeti Beytu'1-mâle âid vakıftır)" derdi. Bu sözle Rasûlullah kendisini kasdederek: "An*cak Muhammed'in ailesi bu mal{m gt\\x'm)dan istifâde edebilir" bu*yurdu, dedim. Ve Peygamber'in kadınlarının müracaatı, benim kendilerine vâki' olan bu haber vermem üzerine sona erdi.
Urve dedi ki: Bu sadaka olan hurmalık Alî'nin eline geçti. Ab-bâs'ı müdâhaleden men' edip ona galebe etti. Sonra sırasıyle Hasen ibn Alî, sonra Hüseyin ibn Alî, sonra Alî ibn Hüseyin ve Hasen ibn Hasen'in ellerine geçti. Alî ibn Hasen ile Hasen ibn Hasen ona nev-betle tasarruf ediyorlardı. Sonra Zeyd ibn Hasen'in eline, yânı ida*resine geçti. Hakîkaten bu mal Rasûlullah'ın sadakası olarak idare olundu .
79-.......Âişe(R)'den (o, şöyle demiştir): Fâtıma aleyhi's-selâm ile Abbâs, Ebû Bekr'e gelip Fedek arazîsinden miraslarını ve Hay-ber'den payını istiyorlardı. Ebû Bekr şöyle dedi:
— Ben Peygamber'den işittim: "Bizler mîrâs olunmayız. Bizim bıraktığımız herşey sadakadır. Ancak bu maldan Muhammed'in ai*lesi yerler" buyuruyordu. Allah'a yemîn ederim ki, elbette Rasûlul*lah'ın hısımları bana kendi hısımlarımla ilgilenmekten daha sevimli*dir