Yaratıklar -özellikle insanlar- büyük günahlar işleyerek ve kafirlerin dav*randıkları gibi davranarak Allah Azze'nin haram hükümlerini ayakları altına aldıklarında ortaya çıkan bu başıbozukluk, ulusun yapısal bağlarında (vücu*dunda) ve toplumun bünyesinde adeta kanser hücresi olup çıkar. Öyleyse bu durumlar karşısında toplumun yerine getirmek zorunda olduğu görev nedir?
Hayasızlık, İçki, düşmanlık ve benzeri haramlardan herhangi birini işle*yen kişinin, gücü oranında bu haramları kabul etmediğini kanıtlaması gere*kir. Nitekim Resulultah (as) bu konuyla ilgili olarak, "sizden biriniz bir kötü*lüğün işlendiğini görürse ona eliyle -aktif olarak- müdahalede bulunup du*rumu düzeltsin. Böyle bir müdahaleye gücü yetmiyorsa diliyle (konuşarak) ikazda ve müdahalede bulunsun. Bunu yapmaya da gücü yetmez ise kal*biyle bu İşten nefret etsin. Bu da imanın en zayıf derecesidir." diyor. Eğer in*san böyle bir günahı örtbas eder, açığa çıkarmazsa bu demektir ki bu kişi gizliden gizliye bir sırrı inkar etmiş, açığa vurmamış ve sırrı saklamıştır. Bu hususta da Resuîulîah (as), "bir sim gizleyen kişinin sırrım Allah Azze dün*yada da ahirette de gizler, sırlarım örter. Ama haddi aşan azgın bir ki 'te*nin Allah Azze'ye karşı olan düşmanlıklarından vazgeçmesi gerekir'. Her*hangi bir kimse onu, bir İşi yapmasın, yani bir kötülüğü işlemesin diye gizli*ce uyarmış, ama o buna rağmen saçma bir söz söyleyerek veya başka bir kö*tü iş yaparak yapmaması gerekene bulaşmış İse, o İşin dinî açıdan yararlı o-lup olmadığına bakılır. Ahlakı bozuk kişi açıkça bir haramı işlemişse artık o-nun gizliliği kalmamıştır, o suç gizlenemez de. Böylece onun açık, görünür bir şekilde işlediği haramı kabul etmediğini ikrar etmesi ve onu yapmış olsa da kabul etmediğini ifade etmesi gerekir. Yoksa bu işten dolayı cezalandırılır. En azından ona selam verilmez, selamı alınmaz. Hele bir takım zırva işler ya*pan, iğrenç şeyler işleyen kişi toplumda saygınlığı olan, ama ahlaksız ve in*karcı birisi ise bunun cezası onun ölüsünden de dirisinden de uzak durmak*tır.
İyilik sahibi ve dindar insanlar, yaşarlarken böylelerinden nasıl kaçın-mışlarsa ölülerinden o derecede kaçınmalıdırlar. Böyle yapmakla bu tiplere nasıl davranılacağı ortaya konulmuş olur. Resulullah'ın (as) bu tiplerin cena*zelerini terketmesi gibi onların da terketmeleri gerekir. Nitekim birisi Semire b. Cündüb'e* "oğlun öldüğünde ben onun cenaze namazını kılmadım" de*mişti. Bununla da Semire'nin oğlunun kendi kendini öldürmeye yardım et*miş, adeta intihar etmiş olduğunu kasdetmişti. Bunun benzeri olarak kendile*rine farz olan cihadı terkeden ve böylece işledikleri günah ortaya çıkan üç sahabenin durumunu gösterebiliriz. Bunun yanında süreklilik arzeden gü*nahlardan daha doğrusu haramlardan içki içmek, ölü eti yemek gibi çeşitli ahlaksızlıklar yapan kimselerin veya bunların haramlıgında şüphe edenlerin tevbe etmeleri istenir ve bunların haramlıkları kendilerine iyiden iyiye anlafcılır. Tevbe etmezlerse artık İslam'ı terkederek mürteci (dininden dönmüş) kimselerden olurlar. Onların cenazeleriyle uğraşılmaz, onlara dua olunmaz ve ölüleri Müslümanlar arasına defnedilmez.