5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: Vücud ve Adem

    Share
  1. #1
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Vücud ve Adem

    Adem şerr-i mahz, ve vücud hayr-ı mahz olduğunu, ehl-i tahkik ve ashab-ı keşif ittifak etmişler. Evet, ekseriyet-i mutlaka ile, hayır ve mehâsin ve kemâlât, vücuda istinad eder ve ona râci olur. Sureten menfi ve ademî de olsa, esası sübutîdir ve vücudîdir. Dalâlet ve şer ve musibetler ve mâsiyetler ve belâlar gibi bütün çirkinliklerin esası, mayası ademdir, nefiydir. Onlardaki fenalık ve çirkinlik, ademden geliyor. Çendan suret-i zâhirîde müsbet ve vücudî de görünseler, esası ademdir, nefiydir.

    altı çizili yerlerin izahını yapabilirmisiniz

    hayırlar görünüşde yok ama aslında varlar.ve fenalıkta görünüşte var ama onlarda yoklar.somut bir örnek verilabilirmi bu konuda...




  2. #2
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Vücud ve Adem

    Meselâ, şâhâne bir bağ var ki, nihayetsiz meyvedar ve çiçekdar masnular içinde bulunuyorlar. Ona nezâret etmek için pekçok hademeler tâyin edilmiş. Bir hizmetkârın vazifesi dahi, yalnız o bağa yayılacak ve içilecek suyun mecrâsındaki deliğin kapağını açmaktadır ve şu hizmetkâr ise, tembellik etti, deliğin kapağını açmadı. O bağın tekemmülüne halel geldi veyahut kurudu. O vakit, Hâlık'ın san'at-ı Rabbâniyesinden ve Sultanın nezâret-i şâhânesinden ve ziyâ ve hava ve toprağın hizmet-i bendegânesinden başka bütün hademelerin, o sersemden şekvâya hakları vardır. Zîrâ, hizmetlerini akîm bıraktı veya zarar verdi.


    Meselâ, cesîm bir sefine-i sultaniyede, âdi bir adam, cüz'î vazifesini terk etmesiyle bütün gemideki vazifedarların netâic-i hidemâtına halel getirdiğinden ve bâzı da mahvettiğinden, bütün o vazifedarlar nâmına, gemi sahibi ondan şedid şikâyet eder. Kusur sahibi ise, diyemez ki, "Ben bir âdi adamım, ehemmiyetsiz ihmâlimden şu şiddete müstehak değildim." Çünkü, tek bir adem, hadsiz ademleri intâc eder. Fakat, vücud kendine göre semere verir. Çünkü, bir şeyin vücudu, bütün şerâit ve esbâbın vücuduna mütevakkıf olduğu halde, o şeyin ademi, intifâsı, tek bir şartın intifâsıyla ve tek bir cüz'ün ademiyle, netice itibâriyle, mün'adim olur. Bundandır ki, tahrip, tâmirden pekçok defa eshel olduğu, bir düstur-u müteârife hükmüne geçmiştir. Mâdem küfür ve dalâlet, tuğyan ve mâsiyet esasları, inkârdır ve reddir, terktir ve adem-i kabuldür; sûret-i zâhiriyede ne kadar müsbet ve vücudlu görünse de, hakikatte intifâdır, ademdir. Öyle ise, cinâyet-i sâriyedir. Sâir mevcudâtın netâic-i amellerine halel verdiği gibi, esmâ-i İlâhiyenin cilve-i cemâllerine perde çeker.sözler

  3. #3
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Vücud ve Adem

    Sureten şer görülen hayırlar için:

    Diyelim hırsızlık yapan bir adamın eli kesiliyor.Sureten baktığımızda bir tahrib var, menfi bir iş gibi görülüyor , şer gibi algılanabilir. halbuki elinin keslimesi ile ahirette göreceği muhtemel dehşetli ceza dünyada hafif bir şekilde gördüğü ceza ile iptal oluyor. Demek ki sureten şer gibi fakat hakikatte ona hayır yapılıyor.



    Sureten Hayır , müsbet görülen şerler için

    Risale-i Nur ' da örneği var yavruları katletmiş bir canavarın öldürülmesine merhamet gösterip acımak ve affetmek...zahiren baktığımızda '' affetmek '' '' merhamet göstermek '' müsbet manalar fakat hakikat noktasında böyle bir affetmek yavrular adedinde zulm etmek demektir dolayısıyla affetmek hayır değil şer işlenilmiş olur.

    Karuna ilim hayır mı şer mi ?
    Firavuna verilen saltanak , varlık bunlar vücudi şeryler ama hep şer olmuş.



    Dışa bakan hükümlerde değil de Hususi alemimizde, enfüsi dairede, Vücud ve adem'e nasıl muhatab oluruz?

    Kendi enfüsümüzde Vücud'un hayr-ı mahzına nasıl ulaşır, ademin şerr-i mahzından nasıl kurtulur ve kendimizi muhafaza ederiz?



    Vücudunda adem, ademinde vücudu vardır.

    Yani kendini bilse, vücud verse, kâinat kadar bir zulümât-ı
    adem içindedir. Yani, vücud-u şahsîsine güvenip, Mûcid-i Hakîkiden gaflet etse, yıldız böceği gibi bir Şahsî ziyâ-i vücudu nihayetsiz zulümât-ı adem ve fıraklar içinde bulunur, boğulur.

    Fakat enâniyeti bırakıp, bizzat nefsi hiç olduğunu ve Mûcid-i Hakîkinin bir âyine-i tecellîsi bulunduğunu gördüğü vakit, bütün mevcudâtı ve nihayetsiz bir vücudu kazanır. Zîrâ bütün mevcudât esmâsının cilvelerine mazhar olan Zât-ı Vâcibü'l-Vücudu bulan bir kalp, herşeyi bulur. mektubat

    Kemâlini kemâlsizlikte,
    kudretini aczde,
    gınâsını fakrda bilmektir. mektubat

    Örneklerden anladığımız kadarıyla , insanın enfusi alemde vücud ve ademe muhatabiyeti bu şekilde cereyan ediyor. Yani vücud iddiasında bulunduğu müddetçe adem , ademini kabullendiği müddetçe vücud buluyor

  4. #4
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Vücud ve Adem

    peki cüz-i iradede vücudi midir? vücud halimidir?



    O çare ise şudur ki: O cüz-i ihtiyârîden dahi vazgeçip, irâde-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberrî edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine ilticâ ederek, hakikat-i tevekküle yapışmaktır.

    "Yâ Rab! Mâdem çare-i necât budur. Senin yolunda o cüz-i ihtiyârîden vazgeçiyorum, ve enâniyetimden teberrî ediyorum.

    yani cüz-i ihtiyarinin dahi bir vücudu varsa "kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenab-ı Hakkın havl ve kuvvetine iltica edip, hakikat-ı tevekküle yapışmak" bir derece vücud iddiasından vazgeçmek ve teberri etmek mi oluyor?


    İşte ey insan! Eğer yalnız Ona abd olsan, bütün mahlûkat üstünde bir mevkî kazanırsın. Eğer ubûdiyetten istinkâf etsen, âciz mahlûkata zelîl bir abd olursun.
    Eğer enâniyetine ve iktidarına güvenip tevekkül ve duâyı bırakıp, tekebbür ve dâvâya sapsan, o vakit, iyilik ve icad cihetinde, arı ve karıncadan daha aşağı, örümcek ve sinekten daha zayıf düşersin; şer ve tahrip cihetinde, dağdan daha ağır, tâundan daha muzır olursun.sözler


    Kardeş cüz'i ihtiyari vücudi değildir , emr-i itibaridir.Risaleforumda emr-i itibariyi açıklayan derslerimiz mevcud oradan istifade edebilirsiniz ama kısacası siz belki biliyorsunuzdur ama bilmeyen kardeşler varsa...
    Emr-i itibari dfemek harici vücudu olmayıp ancak kıyas yolu ile ortaya çıkan emirlerdir. Mesela güzel, çirkin,uzak , yakın , aşağı, yukarı, çok, az vb. tabirlerin vücudları yoktur yani ' aşağı ' diye vücudu olan varlık yoktur vücud-u ilmileri vardır.

    Cüz-i ihtiyari ise abdin kesbidir yani bir fiile olan meyelanıdır. Hanefi mezheb imamı Maturidi o meyelana emr-i itibaridir demiş. Eşari ise o meyelan mevcud bir emir fakat o meyli bir tarafdan bir tarafa çevirmedeki tasarruf emr-i itibaridir demiş.



  5. #5
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Vücud ve Adem

    Sual: Cüz-ü ihtiyari denilen şey nedir? Ne kadar etrafı kazılırsa, altından cebir çıkıyor! Bu nasıl birşeydir?
    Cevap:
    Birincisi: Fıtrat ile vicdan, ihtiyari emirleri, ıztırari emirlerden tefrik eden gizli birşeyin vücuduna şehadet ediyorlar. Tayin ve tabirine olan acz, vücuduna halel getirmez.
    İkincisi: Abdin bir fiile olan meyelanı, Eş'arilerin mezhebi gibi mevcut bir emir ise de, o meyelanı bir fiilden diğer bir fiille çevirmekle yapılan tasarruf, itibari bir emir olup abdin elindedir.
    Eğer Maturidilerin mezhebi gibi o meyelanın bizzat bir emr-i itibari olduğuna hükmedilirse, o emr-i itibarinin sübut ve tayini, kendisinin bir illet-i tamme olduğunu istilzam etmez ki, irade-i külliyeye ihtiyaç kalmasın. Çünkü çok defalar meyelanın vukuunda fiil vaki olmaz.
    Hülasa; adetullahın cereyanı üzerine hasıl-ı bilmasdarın vücudu, masdara mütevakkıftır. Masdarın esası ise meyelandır. Meyelan veya meyelandaki tasarruf mevcudattan değildir ki, bir müessire ihtiyacı olsun. Madum da değildir ki, hasıl-ı bilmasdar gibi mevcut olan birşeyin vücuduna şart kılınmasına veya sevap ve ikaba sebep olmasına cevaz olmasın.
    Sual: İlm-i ezelinin veya irade-i ezeliyenin bir fiille taallukları ihtiyara mahal bırakmıyor.
    Cevap:
    Birincisi: Abdin ihtiyarından neş'et eden bir fiile ilm-i ezelinin taalluku, o ihtiyara münafi ve mani değildir. Çünkü müessir, ilim değildir, kudrettir. İlim, maluma tabidir.
    İkincisi: İlm-i ezeli, muhit olduğu için, müsebbebatla esbabı birlikte abluka eder, içine alır. Yoksa ilm-i ezeli, zannedildiği gibi uzun bir silsilenin başı değildir ki, esbabdan tegafül ile, yalnız müsebbebat o mebdee isnad edilsin.
    Üçüncüsü: Malum nasıl bir keyfiyet üzerine olursa, ilim öylece taalluk eder. Öyleyse, malumun mekayisi ve esbabı, kadere isnad edilemez.
    Dördüncüsü: Zannedildiği gibi, irade-i külliyenin bir defa müsebbebe, bir defa da sebebe ayrı ayrı taalluku yoktur. Ancak, müsebbeple sebebe bir taalluku vardır.
    Bu mezheplerin nokta-i nazarlarını bir misal ile izah edelim:
    Bir adam, bir aletle bir şahsı öldürse, sebebin madum olduğunu farz edersek, müsebbebin keyfiyeti nasıl olur?
    Ehl-i Cebrin nokta-i nazarları: "Ölecekti." Çünkü, onlarca taalluk ikidir. Ve sebeple müsebbeb arasında inkıta caizdir.
    Ehl-i İ'tizalce: "Ölmeyecekti." Çünkü onlarca muradın iradeden tahallüfü caizdir.
    Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatçe, bu misalde sükut ve tevakkuf lazımdır. Çünkü, irade-i külliyenin sebeple müsebbebe bir taalluku vardır. Bu itibarla, sebebin ademi farz edilirse, müsebbebin de farz-ı ademi lazım gelir. Çünkü taalluk birdir. Cebir ve İ'tizal, ifrat ve tefrittir.

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.06.09, 22:33
  2. Vahdet-İ vÜcÛd
    By Konyevi Nisa in forum V-Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.12.08, 13:58
  3. VÜcÛd
    By Konyevi Nisa in forum V-Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.12.08, 12:07
  4. Vücûd-i Adem
    By Konyevi Nisa in forum V-Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.12.08, 12:06
  5. Vücûd-i Vehmî
    By Konyevi Nisa in forum V-Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.12.08, 12:05

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •