_______ Metin Ergöktaş_______




Görüşmek Üzere

Sevgili arkadaşım İlker'in ruhuna binler fatiha duâsıyla.....


Her yeni gün, güneşin ziyası kızıla çalan gökyüzünün eteklerinden
tutunup dünyamıza misafir olur. Ve yepyeni bir âlemin kapısına götürür bizi.
Hayatla bezeli, duygularla örülü bir âlemin. Geceyle hasretlendiğimiz hayata
sabahla kavuşturuluruz. Furkan-ı Hakim `` Sizi geceleyin öldüren O'dur"(1)
ferman eder. Ve yine ``nefes almaya başladığı zaman hayat'a ``(2) yemin
eder. Her nefes alışımızda, kalbimizin her ritminde hayatı kucaklarız. Sonra
hayatı sevgiyle öreriz, anne ve babamızı severiz, arkadaşlarımızı, dostlarımızı
severiz, bir kelebeği, laleyi, menekşeyi, yağmuru, baharı, severiz.

Sevmekler dünyasıdır bu. Kâinatın derununa kök salan hissiyatımızla muhatap
oluruz hayata. Ne ki, dünya durmamakta dönmektedir. Zaman olur, gündüz
geceye kalb olur, beyaz siyaha yol alır. Siyah hayat üzerine serili bir örtü olur ve
dünyamız ışıksızlık garibliğine bürünür, ``Gece ile gündüz örtülür" (3). Gündüz
elimizden çıkar, meftun olduğumuz güzellikler bizden gizlenir, cemil olanlar
karib olmazlar gayri. Ne ki cemil olan karib olmayınca cemilin dokunuşu ilişmez
kalbimize. Bunun için mi acaba tesbihatta ``Ya Cemil" `i ``Ya Karib" takib
eder? Zaman olur Falikul Esbah sabaha ulaştırıp, yeniden kavuşturur bizi cemal
tecellilerine. Siyah ve beyaz birbiri ardınca dürülür, zaman ihtiyarlanıp güze
ulaşır bir gün. Menekşe solar, ağaçlar çiçek libasından soyunur, hayat çekilir bir
nebze canlılardan, cansızlığa bürünür, yapraklar gazel olur, kuşlar terkedip bizi
göç yollarına koyulur, rüzgârın hercai esmesi kalbimizden bir yaprak koparır.
Duygularımız hüzünle dolar, bir mutsuzluk yerleşir yüreğimizin köşesine. Acının
kemendine bağlanır kalb.

Ve gün olur bir sevdiğimiz ölür. Ölümün soğukluğunu hissederiz kalbimizin
derinliğinde. Hüzün kaplar ruhumuzu, hüznümüz sevgimize tercüman olur ve
gözyaşı lisanıyla damla damla anlatır kendini. Hiç düşünmemiştik oysa, severken
hep ebedî sevmiştik, hep beraber olacaktık, ayrılırken bile ``görüşmek üzere"
ayrılmıştık. Ne zaman güz rüzgârının bir yaprağı soldurup önüne kattığını görsek,
bahar da ağaç tepelerine konduracağı nermin buseleri hatırlamıştık. Ne zaman
solmuş gülü görsek, onun bast edilişi gelirdi aklımıza. Ağaçların güz garibliğinde
hemhemelerini işitsek baharda giyecekleri çiçek libasları canlanıverirdi
gözümüzde. Her ayrılık görüşmek üzere" bir ayrılıktı yani. Her ayrılığın sonu
duygularımızın en derunundan gelen ve ruhumuzun aşk-ı beka tercümanı olan
esaslı bir ``görüşürüz" sözü değil miydi? Firaklardan gelen feryatlar aşk-ı
bekadan gelen ağlamaların tercümanı idi yani. Öyle ise ölümde ki ayrılık da
``görüşmek üzere `` bir ayrılıktı. ``Yer altına girmiş bir çekirdeğin hava
aleminde ağaç olması gibi yer altına giren insanda, âlem-i berzahta elbette bir
hayat-ı bakiye sünbülü verecekti. Ve ölüm beyaz olan gündüzden siyah olan
geceye kavuşmaktı belki de. Yani ölüm beyazdan siyaha, temsilden öze
dönüşün bir adıydı. Siyah öze dönüşün, vatan-ı aslîye kavuşmanın rengiydi yani.
Belki de bunun için Rasulullah (a.s.m) Mekke'nin fethinde siyah sarık takmıştı
kim bilir?

``Görüşmek üzere" bir ayrılığın asıl adı ise Refik-i Alâya kavuşmaktı. Ölmek için
doğuyor, buluşmak için ayrılıyorduk. Firaka değil visâle müteveccihtik yani.
Yusufla Yakubun visali de bir ``gayabetul cubb" dan geçmemiş miydi.

Dünya firaklar dünyasıydı, visaller ise bir başka âleme kalıyordu. Asıl ve esas
vazife hayatın her anını ölümden sonraki firakten münezzeh visallerle müzeyyen
bir alemin boyası ile renklendirebilmekti. O boya Allah'ın boyası idi ve ``Allah' ın
boyasından daha güzel boyası olan kim?"(4) di.

İşte o zaman her anımıza aşk-ı bekanın güzellikleri komşu olur. Ve
dünyevi firaklar ebedî hayatın tatlı birer kıpırtısı olur. Ve her an bitmez
tükenmez visallerle dolu bir sahil-i selâmetin eşiğine yanaşırız. Ve
duygularımız biricik şimdimize ebedî bir visal aleminin rengiyle muhatap olur.
Her firak anı ebedî bir visal anının tatlı muştusunu iletir bize. Ve der ki:"
Ademe değil, vücud-u daimiye sevk olunuyorsunuz". Öyleyse ne gam...

(1) Bkz. En'am 60
(2) Bkz.. Tekvir18.
(3) Bkz. Araf 54
(4) Bkz. Bakara 138



--------------------------------------------------------------------------------