___Lâtif Salihoğlu ___
Hizmette ileri, menfaatte geri
Hizmet zamanı öne atılıp nefsini ileri sürmek; menfaat ve mükâfat sırasında ise, geriye çekilip arkada durmak, günümüz insanının kendinde tatbik edebileceği en zor bir hâdise. Ancak, Nur talebeleri ve Kur’ân şâkirtleri için, taşıdıkları “ihlâs sırrı” gereği, bunun dışına çıkamayacakları ve aksi yönde gidemeyecekleri bir mecbûrî istikamet. Yoksa, hizmetlerindeki birinci düstûru olan “hakiki ihlâs” kırılır, bozulur, kaybolur.
Nazarını dünyaya çevirmiş günümüz bir kısım insanı, şan-şöhret peşine düşmüş; gözünü makam-mevki hırsı bürümüştür. Kimi reyting peşinde koştururken, kimi de servetine servet katmanın hayaline yatmıştır. Uyku ve gaflet perdesi yer yer o derece kalınlaşmıştır ki, en kuvvetli tokmaklar dahi bazılarını uyandırmaya yetmemektedir.
Ölümü düşünmez, hatırına bile getirmez. Kaza, belâ, hastalık, musibet dersin, onu da başkasına yakıştırır; asla üzerine almaz. “Nasihat istersen, ölüm yeter” dersin; yahut: “Ne kadar yüce olursa şânın; âkıbeti iki taştır nişânın” levhasını gösterirsin; aldırış bile etmez.
Peki, nereye ve ne zamana kadar? Dünyayı yutsa doymayan hırslı gözlerin, bir avuç toprakla tanışması vaktine kadar...
İşte, dünyanın bütün maddî-mânevî menfaati ve bilumum mükâfatı, o bir avuç kara toprak önünde dize gelir, beş paralık olur.O ândan sonrası için lâzım ve geçerli olan şeyler artık başkalaşmış, farklı bir hüviyet kazanmıştır. Ne mal-mülk, ne şan-şöhret, ne para ve ne de servet gibi menfaatler... Dünyada iken öne çıkan, önemsenen hiçbir maddî değerin, orada değeri kalmaz.
Asıl yolculuk ordan başlamış ve aslî vatana o yoldan gidilir. Hayatta iken, nefis hesabına kazanılan menfaat ve mükâfatlar geride durmuş; hizmet nâmına korunan değerler ise, öne geçmiş, projektör gibi yolu aydınlatıyor.
İhlâs öyle bir kuvvettir ki, dünya hayatı gibi âhiret hayatını da aydınlatıyor, huzur veriyor; o uzun yolu kısaltıyor ve en son gidilecek menzil-i maksûda nâil ediyor. İhlâsa aykırı kazanılan şeyler, o uzun seyr ü seferde birer ayakbağı olup meşakkat verirken; ihlâslı amel ile elde edilen zerrecikler dahi orada birer kol kanat hükmüne geçip sıkleti atıyoru, yükü hafifletiyor. O halde her ne işe al atarsak atalım, o iş, his ve heves nâmına değil; dâvâ ve hizmet adına ve aynı ulvî maksada matuf olmalı. Böylesine ulvî bir maksatla yaşayıp bütün hareketini ona binâ etmek, şüphesiz en zor bir harekettir. Ama zorluğu ve zahmeti nisbetinde de rahmeti vardır, saadeti vardır...
Yeni Asya, 14 Ocak 1998
--------------------------------------------------------------------------------