Hasan Güneş
Kesrette boğulmak
Cenâb-ı Hak insanoğluna bir lütuf olarak, yarattığı kâinatı insanın
anlayacağı şekilde yaratmış ve tevhid mührünü de insanın özelliklerine
uygun şekilde vurmuştur.
Vahidiyyet ve ehadiyyetin kâinattaki tecellileri ve gerekçeleri
Bediüzzaman Hazretlerinin mühim izahlarından birisidir. Cenâb-ı Hak
vahidiyet sırrıyla, alemin her tarafına birlik mührünü vurmuştur. İnsanın
koca âlemde ve kesrette boğulmaması için de, her küçük birime
ehadiyyet sırrıyla birer birlik mührü vurmuştur.
İnsan, duyguları, kabiliyetleri ve kapasitesi itibarıyla kesrete ve
çokluğa tahammülü az olan bir varlıktır. Bu cihetle zayıf bir özellik arz
eder. Fakat buna rağmen, yönü kesrete ve çoğula dönüktür.
Acelecidir, kolaycıdır. Koca okyanusları bir çırpıda geçmek ister.
Kaldıramayacağı büyük yüklerin altına rahatça girer. Kur'an'da izah
edildiği gibi; göklerin, zeminin ve dağların tahammülünden kaçındığı
emaneti yüklenmiştir. Ayetin tabiriyle zalim ve cahildir.
İnsan bu özelliğini iyi tanıyıp, yaşantısını, hedeflerini ve
tefekkürünü de ona uygun şekilde düzenlemelidir.
Geniş dairede, âlemlerin rabbinin vahidiyyet tecellilerini tefekkür
ederken, kesrette boğulmamak, gaflete düşmemek ve kapasitesini aşan
hadiselerin altında kalmamak için, zaman zaman içe dönmeli,
merkezdeki küçük birimlere yönelerek gafleti izale etmelidir. Esas
maksadını hatırlamalı, rotasını gözden geçirmeli ve kendi kendisine bir
kontrol mekanizması kurmalıdır.
Cenâb-ı Hakkın koca kâinattaki esmasının tecellilerini müşahede
etmek büyük bir tefekkürü gerektirir. Neredeyse tüm kâinatın üstüne
çıkıp, geniş bir perspektiften bakarak, tamamını müşahede edip
hakikate yol bulmak büyük bir azim ve gayreti gerektirir. Birçok
malumata ve ilgili fenlere vukufiyete ihtiyaç duyulur. Gerçekte, macera
ile dolu uzun bir yoldur. Öncekilerin izleri ve otorite kabul edilmiş
şahısların çalışmaları mühim tuzaklardan ve engellerdendir. Kişiler
hadisenin büyüklüğünden, maceranın dağdağasından kendilerini
unuturlar. Nisyandan alınan insan, zaman zaman yola çıkış gayesini de
unutur. Bu zor şartlar ve tehlikeler altında doğruyu bulmak ve
istikameti muhafaza etmek oldukça zordur.
Bir yerlere ve bir hedefe varmak değil, seyehat etmek hedef
haline gelir. Vasıta hedef olur.
Fen bilimleriyle ve felsefeyle meşgul olan pek çok ilim adamı ve
araştırmacı, bahsedilen engellere takılmışlar, Cenâb-ı Hakkın isimlerinin
birer tecellisi olan, karmaşık ve kompleks kevni hadiselerin karşısında
bocalamışlar ve boğulup gitmişlerdir. Geniş dairedeki hadiseler bir
bütünün parçalarıdır. Parçalar bir araya getirildikleri zaman bir mânâ
ifade ederler ve tam mânâsıyla ancak o zaman anlaşılır. Bu da zamânâ
dönüktür. Bazı hakikatlerin anlaşılması ve parçaların bir araya
gelmesine şahısların, bazan da asırların ömrü yetmez.
Enfusî ya da dar dairedeki hakikati anlamak ve müşahede etmek
ise, bazan kişinin aynaya bakması kadar kolaydır. İnsan kâinatı
algılarken ve değerlendirirken pek çok teknolojik araca ihtiyaç duyar.
Algılamasındaki doğruluk ve değerlendirmesindeki isabet de araçların ve
kişinin seviyesine bağlıdır.
Kâinatın yaratılışını ve mahlukatın yaşantısını anlamaya çalışan
insan, gafletini izale etmek ve kendi kendini kontrol etmek için, kâinatın
uzak çöllerinde aradığı hakikatlerin aynısının kendisinde de olduğunu
fark etmelidir. Neredeyse kâinata eşdeğer olan kendi varlığına,
duygularına, istek ve arzularına, kalbinin genişliğine, yaratılışına, acz ve
zaafına rağmen rızıklandırılışına da bakmalı ve Cenâb-ı Hakkın
isimlerinin insan üzerindeki tecellilerini müşahede etmelidir. kâinat
kitabının sayfalarını incelerken zaman zaman da, o kitabın özetini ve
ana fikrini ihtiva eden insan sayfasındaki yazıları da okumalıdır. Fen
bilimlerinde geçerli olan bu “kesrette veya çoklukta boğulma hadisesi”
içtimai ve sosyal hadiselerde de geçerlidir. Siyasî ve sosyal sahalardaki
faaliyetler gibi geniş dairelerdeki hizmetler, ferde dönük hizmetlere
nazaran daha caziptir. Fert terkedilir. Toplum hedeflenir. Fakat pek
çok kişi o maceralı ve dağdağalı yollarda kaybolup gider. Büyük
ideallerle yola çıkanların çoğunun idealleri yok olur, hedefe varmak
için kat edilmesi gereken yol ve yolculuk artık hedef haline gelir.
Şüphesiz geniş dairelerdeki yollar da terk edilmemelidir. Fakat,
başlangıçtaki esas gayemizi unutmamak, kendimizi kontrol etmek,
istikametimizi anlamak için içteki daire sürekli merkezde olması
gerekir.
Geniş dairedeki uzun yolda ihtiyaç duyacağımız enerjinin kaynağının
enfüsi tefekkür, ferdi hedefleyen faaliyetler, başta nefsimizin ıslahı,
ihlâs, samimiyet, uhuvvet ve fedakarlık gibi iç dinamiklerin inkişaf
ettirilmesi olduğunu unutmamalıyız. Zaman zaman öze dönmek, belirli
periyotlarda hem aynaya bakmak, hem pusulaya bakmak, hem de enerji
tazelemek gibidir.
--------------------------------------------------------------------------------