Çok buudlu olan bu cihad, her halin gereğine göre yerine getirilmelidir:
Vazifemizin adı cihaddır. Bu, çok buudlu bir mefhumdur. Kılıç, ölünceye kadar sürecek bir cehd ve gayretler zincirinin halkalarından sadece biri olup, yeri ve zamanı gelmeden kullanılmaz. Yeri geldiğinde onu kullanacak bileğin damarları gönülden beslenir; yeri geldiğinde mantıkla başlar üzerinde helezonlar çizer; yeri geldiğinde de gönül ve his buğuları içinde silinir gider. Cihad, hadîsin beyanıyla ‘büyük’ ve ‘küçük’ olmak üzere ikiye ayrılır; bunların biri maddî ve dışa doğru, diğeri mânevî ve içe doğrudur. Biri, içte muhasebeyle ağlayan göz, diğeri dışta düşmanı gözetleyen murakıp göz. Biri nefse, diğeri cemiyete, biri içte öze erme fethine, diğeri dışta gerilime geçip, gönüllerin ve icap ettiğinde kalelerin ve surların fethine müteveccih. Esasen, her iki yüzde de öze erme-erdirme, temizlenme ve saflaşma vardır. Sudaki daireler daima merkezden dışa yayıldığı gibi, bu hususta da herşey gönülden başlar ve bütün varlığa yayılır. Bu demektir ki, dış içe muhtaç, iç de dışa bereketli bir kaynaktır ve bu iki cihad şekli adeta birer kanat gibidir, birinde ârıza oldu mu, diğeri de fazla işe yaramaz ve insan uzun zaman insanî semalarda kalamayıp düşer...
Şimdilerde, cihad deyince vurup kırma ve etrafa korku salma anlaşılıyor.. Ruh ve kalb hayatı, iç derinlik ve Allah’la münasebet kat'iyyen düşünülmüyor. Benlik aşılamamış, gönül dünyası aydınlatılmamış ve ibadet u taat aşkı ve günahlara karşı tiksinti duyma hissi uyarılamamışsa, namazlar aksatıldığı ve günahlara girildiği zaman yemeden içmeden iştiha kesilmiyorsa, yani içe doğru inme, erme, olgunlaşma ihmal edilmişse.. ve bu arada diyalektik, münazara, münakaşa, tenkid, başkalarını çürütme ve üstün gelme gibi şeylere takılıp kalınmışsa, o zaman bünyenin bir yanı felç, biz de aldanmışız demektir. Diğer taraftan, sadece nefis terbiyesi, gönül lezzeti, zikir ve tesbih deyip, irşad adına gönülleri erdirme yolunda hiç bir gayret gösterilmiyor ve mistikce bir bakış zaviyesiyle toplumdan uzaklaşılıp ictimaî müesseseler kaderine terkediliyorsa, o zaman da bünyenin öbür yanı felcolmuş ve bütün bütün devre dışı kalmış sayılır.. Her sahada olduğu gibi, bu sahada da muvazeneyi Muvazene Sultanı’ndan öğrenmeli ve bu gayeyle Mekke ve Medine dönemleri çok iyi mütalâa edilip, çok iyi anlaşılmalıdır.
Evet, Cihad çok şümullü ve çeşit çeşittir; birisini vasıtaya bindirip imana, ibadete ısındırmak için sohbete getirmekten, malla bu işi yapanlara destek olmaya kadar; Mehmetçiğe top, tüfek almaktan, talebeye burs vemeye kadar; üniversiteye hazırlık kurslarından mektepler açmaya kadar çok geniş dâirede ve değişik usûllerle gerçekleştirilebilir.. yani, her halin gereğine göre ayrı bir Cihad şekli vardır. Yerinde yazıyla, yerinde dille, yerinde arabayla, yerinde malla ve yerinde halle...