Kalbin incelmesi, yumuşaması da çok önemlidir:
Kalb ve hissiyatın incelmesi, yumuşaması, madde kesafetinden sıyrılıp, ruhun düşünce ve hayâl mesafelerinin ötesinde seyr ü sefer yapması, kalb ve gönül insanları için çok önemlidir. Evet, her mes’elede olduğu gibi bu mevzûda da Efendimiz’in nurlu beyanlarının rehberliğinde, nasıl şu dünyâda dünyâ ayaklarıyla yürüyor ve dünyâ gözleriyle görüyorsak, aynı şekilde, âhiret menzillerinde de daha bu dünyâdayken yürüme, gezinme ve o hayatı yaşamaya çalışarak iç tecrübeler edinme oldukça önemlidir. Şu kadar ki, böyle bir ameliye için de istikamete ulaşmış bir tefekkür, dolayısıyla da bir ma’rifet ve malû-mat gereklidir.
Ölmüşüm!.. Başımda ehlim, ıyalim, yakınlarım ve dostlarım toplanmış ağlıyorlar. “Ah, siz değil, ben ağlayacak durumdayım şimdi... Ah, keşke, keşke dünyâda ağlayıp da, şimdi burada gülebilseydim!..”
Teneşire upuzun uzatmışlar, gassal başımda cesedimi yıkıyor, kirlerimi temizliyor; istediği tarafa evirip çeviriyor beni... “Ah keşke ben, ben de, can bedende iken kirlerimi yıkasa idim, tevbeyle, istiğfarla arınsam ve günah işlemeseydim! Allah Rasûlü’nün mübarek elleri arasında evrilse, çevrilse, yoğrulsa ve buraya müsait şekli alsaydım!...”
Bak, kara ve karanlık bildiğim kabrin karanlığına terketmeden, son bir defa daha aklık görsün der gibi beni beyaz kefene sarıyorlar. “Ah, keşke kabrimi aydınlatacak olan Allah’ın boyası ile boyansaydım; abdest ile parlayıp, namaz ile nurlanıp ve Allah yolunda hizmet ile aklansaydım!...”
Eyvah, dört parça tahtadan yapılmış kuru tabuta da koydular. “Aah, aah, yumuşak döşeklerde ve koltuklarda ayaklarımı uzatmış, hayatın tadını çıkarırken neden düşünmedim bir gün böyle kuru bir tahtaya uzatılacağımı, neden? Babama da aynı şeyi yapmışlardı halbuki!..”
İşte beni musallaya yatırdılar ve namazımı kıldılar... Aldılar sırtlarına ve.. evet, işte kabre koydular. Hani, hani nerde benim eşim, nerde evlâdım, nerde dostlarım? Ne oldu size? Neden arkanızı dönüp ayrılıyor ve beni bu daracık yerde tek başıma bırakıyorsunuz? Malım, mülküm, servetim! Nerde bütün bunlar? Dünyâda iken böyle miydik ya? O da ne? Cesedim, bir an olsun benden ayrılmayan bedenim, güzel gözlerim, kulaklarım, ellerim, ayaklarım... Siz de mi beni terkedip gidiyorsunuz? Ah keşke, keşke beni kabir kapısında terkedecek olan şeylere gönül bağlamasaydım; burada faydası dokunacak ameller işleseydim!”
Münkir-Nekir gelip, sorular soracak; Berzâh hayatında Cennet ya da Cehennem seyredilecek; haşir neşir olacak ve insanlar hesap yerine sevk olunacaklar. Herkes başının çâresine bakacak; kişi kardeşinden, anasından babasından, arkadaşından, evlâdından kaçacak; herkes kendini kurtarma sevdasına düşüp, kapı kapı şefaatçılar arayacak. İşte eller eli Nebiler Nebîsi’nin eli orada bir kısım ellere dokunuyor, nurlu sîmaları tanıyor “Yüzleri, kolları abdestle, alınları secdeyle nurlanmışları uzaktan da görsem tanırım ve bendendirler der ve alırım” diyerek topluyor. Ah, keşke ben de adres bıraksaydım, kendisiyle tanışıklık kursaydım ve ben de Havzı’nın başına konanlardan olsaydım... İşte, defterler uçuşuyor, mîzan kurulmuş hesaplar görülüyor; sırlar ortaya dökülmüş, diller yerine eller ve ayaklar konuşuyor... gibi tefekkürlerle kalb ve ruhta bir incelik hasıl etmelidir.