16. Yıldızlar bile senin nürunu görüp kendilerinden utanırlar.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. 1, 50)
• Ey vefasız güzel, neden böyle yapıyorsun? Beni perişan ediyorsun? Neden vüzüme bakmıyorsun? Neden beni görünce yüzünü ekşitiyorsun?
• Neden yalnız sana ayrılan, sana bağlanıp kalan, senin vefalı dostun olan gönlümü, her an mızrakla yaralıyorsun?
• Senin cevherin kuyumcuda müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları hayran oldular. Öyle olduğu halde neden bizim canımızı da, cihanımızı da alıp götürüyorsun? Neden bize acımıyorsun?
• Sen Hızır'ın çeşmesisin, sen bir kevsersin, ab-ı hayattan bile hoşsun. Senin ayrılık ateşinle yanıp duran ancak benim, neden beni sevmiyorsun?
• Senin sevgin can gibi gizlidir. Sevgi mührünün de eseri, izi yoktur. Böyle olduğu halde, neden gönlüme mühürünü bastın; izler, nakışlar bıraktın? Neden kendini bana böyle sevdirdin?
• Dedi ki: "Ben canın canıyım, canı görmeye heves etme! can görülmez." Öyle olduğu halde neden senin güzel yüzün, canın şekline girdi, can oldu? Hani can görünmez diyordun, neden böyle oldu, neden?
• Ey bütün maddî varlığından kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Peki böyle iken ne diye şüphe bulutları ile örtünüp, gönüllere, maddî ve manevî güzel'ikle iki yüzlü olarak görünüyorsun?