SEKÎNE
Soru: Sekîne ve çeşitleri hakkında bilgi verir misiniz?
Sekîne; sükûn kökünden, vakâr, ciddiyet, mehâbet, ünsiyet; ruhda dalgaların dinmesi ve sâkinleşme mânalarına gelir ki, hafiflik, huzursuzluk, kararsızlık ve telâşın zıddıdır. Sekîne, tasavvuf erbâbınca; gaybî vâridatla kalbin oturaklaşması ve onun sürekli bir dikkat ve temkin içinde öteleri kollaması ve üns esintileri soluklaması hâlidir.
Sekînenin nazil oluş keyfiyeti farklı farklıdır. Şimdi, biraz da icmalî olarak sekînenin değişik keyfiyetleri üzerinde durmaya çalışalım:
1- Her şeyden önce sekîne, eşref-i mahluk olan insan için, ukbâ buudlu bir mevhibe ve vâridat olarak, onun kalbine kût, kuvvet ve iradesine fer veren öyle İlâhî bir te’yiddir ki, hemen her devirde ona sık sık müracaat edilmiş ve bilhassa sıkıntılı anlarda iştiyakla istenmiş ve Cenâb-ı Hak tarafından da bu isteğe çok defa cevap verilmiştir. Meselâ, Sahabe-i Kiram (r.anhüm), Hendek Savaşı’nda, Kur’ân-ı Kerim’in “... Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuşdu da öyle sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve onunla beraber bulunan mü’minler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek olmuşlardı...”(Bakara, 2/214) ifadeleriyle anlattığı ciddî bir sarsıntı geçirmişlerdi. Sekîneye çokça ihtiyaç duydukları böyle sıkıntılı bir atmosferde hep beraber manzum olarak “Feenzil sekîneten aleynâ=Bizim üzerimize sekîne indir.” duasında bulunmuşlardı. Kur’ân-ı Kerim, şiddetini ifade için bu sarsıntıyı “zülzilû” tabiriyle anlatmaktadır. Çünkü Müslümanlar, Hendek Savaş’ında, zelzelenin merkez üssü durumunda olan Medine’de, günlerce, hatta aylarca sürekli tazyikâta maruz kalmış ve sarsılmışlardı; sarsılmışlardı ama, tazarru’ ve niyazları üzerinde nâzil olan sekîne ile de hiçbirinde korku namına bir şey kalmamış ve sıkıntıdan kurtularak gönülleri itminanla doldurulmuştu.
Başka bir imtihan meydanı olan Huneyn’de de benzer bir tabloyu görmek mümkündür. Şöyle ki, Müslümanlar düşman karşısında hezimet denilebilecek kadar bozguna uğradıkları bir hengâmede, etrafındaki birkaç yakın Ashabıyla yapayalnız kalan Allah Rasulü (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Ben peygamberim, yalan yok. Ben Abdulmuttalib’in oğluyum. Allah’ım bize yardım gönder.” diyerek dua etmiş ve Allah’dan nusret dilemişti ki bunu müteakip üzerlerine semadan melekler inip Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve Ashabını teskîn etmişlerdi. Şu âyet-i kerime de Huneyn Savaşı’nda Cenâb-ı Hakk’ın Müslümanlar üzerine indirdiği sekîne ile onları nasıl rahatlatıp sînelerini inşiraha kavuşturduğunu anlatmaktadır: “Andolsun Allah size birçok yerde, Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti; ama o, hiçbir yarar sağlamamıştı. Derken bütün genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelivermişti.. nihayet bozularak arkanızı dönmüş (kaçmaya başlamış)tınız. Sonra Allah, Rasulünün ve Mü’minlerin üzerine sekînesini (güven veren rahmetini) indirmiş ve sizin görmediğiniz askerler gönderip kâfirleri azaba çarptırmışdı (bozguna uğratmıştı)...” (Tevbe, 9/25-26)
Sekîne metafizik bir hâdise olduğundan dolayı onu fiziğin kâide ve prensipleriyle izâh etmek mümkün değildir. O; Bedir, Hendek ve Huneyn’dekilere nâzil olduğu gibi, Uhud Savaşı’na katılan insanlara da inmiştir. Zira Ashâb-ı Kiram, Uhud’da küçük bir sarsıntı ve akabinde gelen mini bir hezimet sonrasında, âdeta hiçbir şey olmamış gibi, bir kısım diğerlerini sırtlamış ve düşmanı Mekke önlerine kadar kovalamışlardı. Düşman ise, sözde Uhud’da üstlerinden vurup altlarından çıktıklarını sandıkları bu sekîne ile gerilmiş, korku ve endişeyi unutup ölüme seve seve giden insanlar karşısına bir daha çıkmama korkusuyla Mekke’ye kadar kaçmışlardı.