Soru 3: İrâde-i Külliyenin yalnız ve yalnız Allah’a ait olduğu Kur’an-ı Kerim’de beyan olunmuştur. Bunun yanı sıra, cüz’î bir irâdenin insana verildiği de malûmdur. Hâl böyle olunca, günah işleyen bir kişi kendi irâdesine uyarak mı günah işler, yoksa Cenab-ı Hakk’ın irâde-i külliyesi mi günah işletir?
Cevap: Meselenin kısaca ifadesi şudur: İnsanın elinde irâde vardır. Biz buna ister cüz’î irâde, ister meşiet-i beşeriye, isterse insanın kesb (kazanma) gücü diyelim. Cenab-ı Hakk’ın yaratmasına da, küllî irâde, halketme kuvveti veya kudret, irâde ve tekvin diyelim. (Bunlar Allah’ın sıfatlarıdır.) Mesele, Cenab-ı Hakk’a ait yönü ile ele alındığında, âdeta, Cenab-ı Hakk zorluyor da, olacak şeyler öyle oluyor, şeklinde anlaşılır. Bu suretle de, işin içine cebr girer. Mesele, insana ait yönüyle ele alındığı zaman ise insan kendi işlerini kendi yapıyor, şeklinde anlaşılır. O zaman da işin içine “herkes kendi fiilinin hâlıkı” düşüncesinden ibaret olan “Kaderîlik” fikri girer.
Kâinatta olup biten herşeyi Allah yaratır. Bu soruda “küllî îrade” diye geçen şey de işte budur. Hatta, “Sizi de, işinizi de, Allah yarattı.”(Saffât, 23/96) Yani sizin de, sizden sâdır olan ef’âlin de hâlikı yalnız Allah’tır. Meselâ: Siz taksi yapsanız, veya bir ev inşa etseniz, bu işleri yaratan Allah’tır. Siz ve ef’aliniz, Allah’a aitsiniz. Ama ortaya gelen bütün bu işlerde, size ait bir husus vardır ki, o da bir kesb ve bir beşerî mübâşerettir. Bu ise âdî bir şart ve temâyül gibi bir şeydir. Tıpkı dünyaları aydınlatacak olan bir elektrik şebekesinin düğmesine dokunmak gibi.. Bu durumda “Sizin hiçbir şeyiniz, hiçbir müdâhaleniz yok” denemeyeceği gibi, işin tamamen size ait olduğu da söylenemez. İş tamamıyla Allah’a aittir. Fakat, Allah size ait bu işleri yaratırken, sizin cüz’î müdâhalenizi de âdi şart olarak kabûl etmiş ve yapacağı her şeyi onun üzerine inşa buyurmuştur. Meselâ: Şu câminin içindeki elektrik mekanizmasını, Allah kurmuş; işler ve çalışır hale getirmiştir. Yeniden bunu tenvir etme işi, ameliyesi de Allah’a aittir. Elektron akımlarından bir ışık meydana getirme, câmiyi tenvir etme birer fiildir. Ve bunlar da “Nuru’n-Nûr, Münevviru’n-Nûr, Musavviru’n-Nûr” olan Hz. Allah (cc)’a aittir. Ama bu câminin aydınlanması mevzuunda, sizin de bir mübaşeretiniz vardır; o da Allah’ın kurduğu bu mekanizmada, Allah’ın ayarladığı düğmeye sadece dokunmanızdır. Sizin irâde ve tâkatinizin çok fevkinde, o mekanizmanın, tenvir vazifesini yapması ise tamamen Allah’a aittir.
İsterseniz biraz daha açalım: Meselâ; hazırlanıp, işler, çalışır, yürür hâle getirilmiş bir makina düşünelim ki; sadece çalıştırmak için onun düğmesine dokunma vazifesi, size verilmiş. O makinayı harekete getirme ise, onu kuran ve inşâ eden Zât’a mahsustur. Binaenaleyh, beşere ait bu küçük mübâşerete biz, “kesb” diyoruz. Veya “Cüz’î irade” deniyor. Allah’a ait olana ise “halk etme, yaratma” diyoruz. Ve böylece bir irâde inkısamı karşımıza çıkıyor:
A) Küllî İrade
B) Cüz’î İrâde.
İrâde dediğimiz; murad etme, dileme demektir ki tamamen Allah’a aittir. “Allah’ın dilediğinden başkasını dileyemezsiniz..”(İnsân, 76/30).
Bu husus, yanlış anlaşılmasın. Biz böyle düşünürken, “kulun da bir parmak dokundurma denecek kadar irâdesi vardır” diyerek, tamamen “cebrî determinizma” diyeceğimiz çarpıklıktan uzaklaşmış bulunuyoruz. İşi meydana getiren Allah’tır, derken de, Mûtezile mezhebi ve rasyonalistler gibi düşünmediğimizi gösteriyoruz. Bu suretle de ne Ulûhiyetinde, ne de Rubûbiyetinde Allah’a eş ve ortak koşmuş oluyoruz. Allah (cc) nasıl ki, Zâtında birdir; icraatında da birdir, işini başkasına yaptırtmaz. Allah (cc) herşeyi kendisi yaratmıştır. Fakat, teklif, imtihan gibi birtakım sırlar ve hikmetler için, beşerin mübâşeretini de şart-ı âdi olarak kabul buyurmuştur.
Meseleyi daha fazla tenvir için, burada bir büyük zâtın bu mevzûda irad ettiği bir misâli arzetmek istiyorum: Diyor ki: “Sen bir çocuğun isteğiyle, onu kucağına alsan; sonra sana dese ki, beni falan yere götür; sen de onu oraya götürsen; o da orada üşüyüp hastalansa; şimdi o çocuk sana: “Beni niye buraya getirdin” diye itirazda bulunabilir mi? Bulunamaz, çünkü, kendisi istedi. Üstelik ona: “Sen istedin” diyerek iki de tokat vurursun.”
Şimdi bu hususta çocuğun iradesi inkâr edilebilir mi? Edilemez; zira, o talep etti ve istedi.4 Ama onu oraya getiren sensin... Hastalanmayı da, çocuk kendisi yapmadı. Belki ondan sadece bir talep sâdır oldu. Binâenaleyh, burada hastalığı verenle oraya götüren ve bu işi talep eden birbirinden ayrılmış olur. Biz kadere ve insanın irâdesine bu ma’nâ ve anlayışla bakarız.
İşin doğrusunu, herşeyi takdir eden Allah bilir.