Uyan Gecelerde
Dr. Bilge Gönül
İnsan bir yolcudur. Ruhlar âleminden, anne karnına uzayan bu yolculuk, varlık alemine çıkmak için, kelebeğin kozasında tekâmül etmesi gibi, önce üç karanlık içinde bir vücut kazanma ameliyesi ile başlar. Rahm-i mâderde başlayan bu seyahat, şu fânî dünyada kısa süren bir konaklamadan sonra berzahta devam eder, ebedî âlemde sonsuzluğa açılır.
İnsan, bu dünya hayatına bir defa gelir. Onu bekleyen işler çoktur, mesuliyet de ağırdır. Yapılması gereken işler karşısında zaman sermayesi ne kadar da azdır. İnsan, bu hayatta yapması gereken her şeyi kısacık ömrüne sığdırmak mecburiyetindedir.
Dünya, bir maişet yeridir. Gündüzler alışveriş ve ticaret zamanıdır; ekseriyetle çalışma, koşuşturmaca ve maişet derdiyle geçer. İş hayatının uzun süren mesaisi ve bedenî ihtiyaçların karşılanması derken, insan vaktin nasıl geçtiğini anlayamaz. Günlük hâdiseler, sürekli insanın duygularını ve ruhunu örseler. Günlük meşguliyetler arasında insan, çoğu defa amellerinin muhasebesini yapmaya zaman bulamaz.
Bir günlük zaman dilimi, her insana eşit olarak verilmiştir. Ne var ki çoğu kimse gündüzleri, çalışma hayatının yoğun meşguliyetleri ve yorucu temposu sebebiyle tefekkür, okuma, ibadet gibi mânevî yönünü geliştirecek faaliyetler için zaman bulamaz. Gündüz vakti, bazı insanlar ibadet, okuma ve düşünme gibi faaliyetlerde bulunsa da, çoğu kimsenin, gündüzleri gaflet ve nisyan perdesi altında mâlâyanî işlerle geçirme riski yüksektir.
Hayatımızda gecenin yeri
Geceler, birer uzlet zamanıdır; insan isterse, bu zaman dilimini fırsata dönüştürebilir. Hayatın eksikliklerini telâfi için, geceler mühim fırsatlar sunar ve insanın başarısına ciddi tesir eder. Bununla birlikte, geceler, insan hayatının yarısını teşkil ettiği hâlde, onların ihmal edilme ve gafletle geçirilme tehlikesi de fazladır. Geceyi değerlendirme hususunda muvaffakiyet ciddî bir azim, kararlılık ve şuur işidir. İnsan, geceleri ihmal ederse, hayatını semeredar edecek fırsatları kaçırmış olur. Geceleri ihyâ etme şuuruna sahip bir insan, gündüzünü de değerlendirecek fırsatları kollar ve mümkün olduğunca onu zâyi etmemeye çalışır.
Maddî dünyaya ait duyuların en mühimi görme ve işitmedir. Gündüz vakti bu duyular çok yoğun sinyal bombardımanı altında kalırken, gecenin karanlığı her şeyi kuşattığında sokakların, çarşı-pazarın, makinelerin gürültüsü azalır, bir sessizlik başlar. Gece sanki maddî dünyanın yüzüne bir perde çeker, her şeyi setreder; görme ve işitme duyuları derin bir sessizliğe bürünür. Gecenin ilerleyen saatlerinde sesler tamamen kesilir, böylece göz ve kulak için sanki maddî âlem susar.
Gecenin yarısına doğru herkes istirahata çekilmiştir, geceye sessizlik hâkimdir. İnsan hislerinde bir teyakkuz hâli ve ruhlarda daha derin rikkat vardır. Ruh, nefsin ve bedenin baskısından bir nebze olsun sıyrılır, hisler ruhun kontrolüne geçer. İşte bu zaman dilimi, mânevî âlemlere iştiyaklı ruhlar için ötelere açılmaya bir fırsattır.
Gece vakti, kemâlât yolunda fırsatlarla dolu zamanın altın bir dilimidir, ruh için bir berzah ve nefes alma zamanıdır. İnsanda, gündüzleri cismâniyet; geceleri ise, ruhâniyet hâkimdir. Sanki insan, gündüz fenasını, gece bekâsını yaşar. Mânevî seyahatler için bir davetiyedir geceler. Cismin maddî yükünü bir kenara bırakıp mânen yükseklere tırmanma, zirvelere seyahat ve gaybî âlemlere bir pencere açabilmek için gayret zamanıdır. Ruhî olgunlaşmaya, mânevî seyahatlere ve Rahmanî iltifatlara mazhariyet için onda feyiz ve bereket kaynağı olacak Regâib, Beraat, Kadîr gibi zaman dilimleri vardır. Kur'ân'da fecre (şafak) ve on geceye yemin edilir (Fecr, 89/1–2). Muttakilerden bahsederken, geceleri az uyuyan ve seher vaktinde Rablerinden bağışlanma dileyenler oldukları vurgulanır (Zâriyat, 51/16–18). Gündüz meşguliyetlerinin fazlalığı, gecenin mânevîyata tesiri ve okumaya elverişli olması sebebiyle gece kalkışı âdeta emredilir (Müzzemmil, 73/1–7). Nafile namazların en faziletlisi teheccüd namazı, Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) için Makam-ı Mahmud'a ulaşmaya bir vesile olduğu gibi ümitle yaşayanlara da bir fırsattır.
Mehtaplı gecelerin hisleri okşayan lâtif ve ruhları büyüleyen esrarlı yönleri vardır. Bu geceler şairlere ve mütefekkirlere bir ilham kaynağıdır. Gecenin sükûneti, insanın ruh dünyasının inkişaf etmesine vesile olur. Geceler, sanki semaya açılan bir pencere, ötelere uzanan bir yoldur. Ay ışığının sessiz nuranî atmosferinde ruh teyakkuza geçer, hisler öte âlemlere iştiyakla dolar ve insan adeta uhrevîleşir. İnsanın ruh dünyası ilhama açık hâle gelir, sükûnete eren kalbe mevhibeler sağanak sağanak yağmaya başlar.
Seher vakitleri, Hakk'ı zikreden hüşyâr gönüllerin ötelere açıldığı kutlu zamanlardır. Hak yolunun sâlikleri seher vakitlerinde Esma-i Hüsna'nın manevî definelerini ararlar. Göklerde gıpta edilen mânevî ziyafet sofraları olduğu gibi, yeryüzünde de zikir meclisleri ruhanîlerin hayranlık duyduğu ve ziyaret için can attığı ulvî mekânlara dönüşür. Hakk'a giden yol, O'nu anan ruhanilerin kervanına katılmaktan ve mânevî ziyafet sofralarının konuğu olmaktan geçer.
Münacatlar ve virdlerin gece vakti, hususan seher vakitlerinde yapılması daha faziletlidir. Yakaran gönüller, Rablerine en ulvî münacatlarını, en hususî ve en mahrem taleplerini seher vakitlerinde dile getirirler. Gözyaşlarını ceyhun edip inleyenler için geceler, ötelere açılan bir kapı ve bir mavera yolculuğudur.
Kutluların hayatından
Nebilerin hayatlarında da gecelerin hususi yeri vardır. Onlar ilk vahye çoğunlukla bir gece vakti mazhar olmuşlardır. Âlemlerin Efendisi'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk vahiy bir gece vakti inmiş, İsrâ ve Mirac mu'cizesi de kutlu bir gecede gerçekleşmişti. Nebiler Nebisi, kutlu hicret yolculuğuna çıkarken yine bir gece vakti idi... Hz. Musa (aleyhisselâm), ailesi ile birlikte Mısır'a giderken nübüvvete ermiş ve zifiri karanlık bir gecede vahyin ilk hitabına mazhar olmuştu. İnananlar topluluğu ile birlikte Mısır'dan yola çıkarken de yine bir gece vakti idi. Hz. Lut (aleyhisselâm), kavminin helâke uğrayacağı şehirden, gecenin sonuna doğru yola çıkmıştı.
Peygamberlerin ibadetlerinde de gecenin ayrı bir yeri vardır. Başta Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) olmak üzere, hemen her nebi ve maneviyat büyüğü, geceleri Allah'a yönelmiştir. Hz. Davut (aleyhisselâm), seher vakitleri Zebur'un gönülleri dilbeste eden nağmelerini terennüm ederek Rabb'ine niyazda bulunurdu, hayvanat da onun etrafında toplanır, ona iştirak ederdi.
Sahabe, tabiîn, sonraki asırlarda selef-i sâlihin hep aynı yollardan geçmiş; gecelerini dua ve zikir, ilim tahsili veya eser telifi ile değerlendirmişlerdir. Az uyumak büyük âlimler ve zâhitlerin, ortak özelliğidir. İmâm-ı Gazâlî, İmâm-ı Rabbânî, Bediüzzaman gibi kendi asrının dertleriyle dertlenen ve derin bir kulluk şuuru içinde yaşayan zâtlar, istirahat ve uykudan fedakârlıkta bulunmuş, gecelerini ihyâ ederek Allah'a yönelmişlerdir. Meselâ, Bediüzzaman Hazretleri: "Fıtrî uyku beş saattir." demiş, zamanı değerlendirmek hususunda çok hassas davranmıştır. Üstâd, geceleri belli vakitten sonra misafir kabul etmemiş, erken yatıp, gece kalkmış, gecesini ibadet, zikir ve tefekkürle değerlendirmiştir.
Bize düşenler
Esasen insanın yüksek bir ideali ve o ideal yolunda daha alt hedefleri olmalıdır. Bu hedefler günlük, haftalık, yıllık ve bir ömürlük olabilir. Rıza-i İlâhi'yi kazanmak insanın bütün hayatını kuşatan bir hedef olmalıdır. İlim elde etmek için devamlı gayret içinde olması, günlük evrad-ı ezkarını okuması kısa zamanlı, ancak önemli hedeflerdir. Bunun için, insanın kendisini ilgilendirmeyen şeylerden uzaklaşması ve asıl yapılması gereken işlere odaklanması ve vakit ayırması önemlidir.
Kendisini Hak davaya adamış, hakikat yolcusu ve mukaddes emanetin temsilcileri için gece, ayrı bir mânâ taşır. Mühim bir vazife ve misyon sahibi birinin bütün gece uyuması doğru değildir. Hakk'ın yolunda yürüyenler hayatlarını disipline etmeli, gündüzleri olduğu gibi geceleri de mutlaka değerlendirmeli ve vazifelerine hazırlık yapmalıdırlar. Âlem-i berzahlarını aydınlatacak nuranî bir ışığa sahip olmak, kalblerinde mânevî bir pencere açmak ve önlerindeki tehlikeleri fark edip yollarda takılıp kalmamak için, gecelerini ihyâ etmeye gayret göstermelidirler. Gecenin içinde her insanın Rabb'ine ayıracağı hususi bir zamanı olmalıdır. Bu vakti, vazife ve misyonlarına muvafık düşecek şekilde Hak adına Kur'ân okuma, ilmî eserleri müzakere etme, namaz ve dua ile değerlendirmelidir. Zîrâ "Kalbin aydınlığı geceyi ihya etmekten geçer." İbrahim Hakkı Hazretleri bu konuda ne hoş söylemiştir:
"Ey dîde nedir uyku, gel uyan gecelerde;
Kevkeblerin et seyrini, seyran gecelerde.
Bak hey'et-i âlemde bu hikmetleri seyret;
Bul Sâni'ini ol âna mihman gecelerde.
Çün gündüz olursun nice ağyâr ile gafil,
Ko gafleti dildârdan utan gecelerde.
Az ye, az uyu, hayrete var, fâni ol andan
Bul bekâ ol âna mihman gecelerde.
Ey Hakkı! Nihan aşk oduna yan gecelerde."