Cennetin Yolu Birdir
Allah'ın salât ve selâmı hepsinin üzerine olsun- bu husus başından sonuna kadar bütün rasûllerin, üzerinde ittifak ettikleri bir şeydir.

Cehenneme giden yollar ise sayılamayacak kadar çoktur. Bu sebeble Allah kendi yolundan bahsederken tekil, Cehennem yollarından bahsederken çoğul kelime kullanmıştır.

Buyurur ki:

"Ve bu benim yolumdur dosdoğru, onu izleyin, diğer yollan izlemeyin ki O'nun yolundan ayrılır fırka fırka olursunuz."(En'am, 153)

"Yolu doğrulmak (doğru yol) Allah'a mahsusdur ve ondan sapan var." (Nahl, 9)

Yani o yoldan sapan yol da vardır, bu gibi yollar ayağı kayanların yoludur.

Yine şöyle buyurur:

"İşte bu, Benim üzerime (düşen, bana ait olan) dosdoğru bir yoldur." (Hicr, 41)

İbn Mes'ûd der ki:

"Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize bir çizgi çizdi ve işte bu Allah'ın yoludur, buyurdu. Sonra o çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizdi ve bunlar da başka yollardır, her birinin üzerinde bir şeytan vardır, ona çağırır buyurdu ve şu âyeti okudu:

"Ve bu benim yolumdur, dosdoğru, onu izleyin, diğer yollan izlemeyin." (En'am, 153)

(Dârimî, 1, 67-68, Mukaddime'nin, görüşlere tutunmanın çirkinliği babı, İbn Mes'ûd hadisi; İbn Mâce, Câbir b. Abdillah hadisi, 11, Mukaddime'nin, Rasûlullah'ın, yolunu izlemek babı.)

Ama Allah Teâlâ;

"Size Allah'dan bir nûr ve apaçık bir kitâb gelmiştir, Allah, onunla, rızasını izleyenleri selâmet (cennet) yollarına hidayet eder" (Maide, 15-16) buyurmuştur.

(Bu ayette yollar çoğul bir kelimedir)denirse şöyle cevap verilir:

Bu yollar tek bir yolda birleşen yollardır. Onlar tıpkı büyük bir yol içindeki şeritler mesabesindedir. Bunlar imanın birleştirdiği, şubeler (imân şubeleri) dir. Tıpkı ağacın gövdesinde dalların, filizlerin birleştiği gibi.

Bu yollar, Allah'ın davetçisine (Rasûlullah'a), verdiği haberleri tasdik ederek, emrine itaat ederek icabet etmektir. Cennet yolu da aynı davetçiye icabet etmekten ibarettir, başka bir yol yoktur.

Buhari, Câbir'den şunu rivayet etmiştir.

Câbir der ki:

"Peygamber'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem melekler geldiler, kimisi, o, uyuyor dedi, kimisi, göz uyuyor, kalb ise uyanıktır, dedi. Sonra (hepsi), sizin bu arkadaşınızın bir hâli vardır, o, hâli bir misalle anlatın, dediler.

Sonra da şöyle anlattılar:

O'nun hâli, bir ev yaptırmış, içinde bir ziyafet çeken ve o ziyafet için, çağırıcı yollayan kimsenin hâli gibidir, artık çağırıcıya icabet eden eve girer ve ziyafetten yer, çağırıcıya icabet etmeyen, ne eve girer ne ziyafetten yer.

Sonra melekler, yorumlayın ki iyice anlasın dediler.

Birisi şöyle söyledi: Göz uyuyor, kalb ise uyanıktır, ev, cennettir, çağırıcı Muhammed'dir, Muhammed'e itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur. Muhammed'e isyan eden Allah'a isyan etmiş olur, Muhammed, insanlar arasını, ayırıcı (bir ölçü) dür."

(Buhari, XIII, 249, Kitâb ve Sünnet'e sarılma kitabının, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnetlerine (gittiği yola) uymak babı.)



Tirmizî bu hadisi yine Câbir'den şu şekilde rivayet etmiştir:

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir gün bizim yanımıza çıkıp geldi ve şöyle buyurdu:

"Ben rüyamda gördüm, sanki Cebrail başucumda, Mikail ayaklarımın dibinde idi, biri diğerine (beni kasdederek) şuna bir misal getir dedi. (Misâl getirecek olan, bana) dinle kulağın duysun. Anla, kalbine girsin, senin ve ümmetinin hâli şuna benzer:

Bir padişah bir yurt edinmiş, içine de bir ev yaptırmış, sonra dayalı döşeli bir sofra hazırlayıp, insanları yemeğe çağırmak üzere bir elçi göndermiş, kimisi elçiye, icabet etmiş kimi, onu bırakıp gitmiş, işte Allah o padişahtır, yurt İslâm'dır, ev ise Cennet'tir ve sen ey Muhammed o elçisin, artık kim sana, icabet ederse İslam'a girmiş olur, İslam'a giren Cennet'e girer, Cennet'e giren de oradaki şeylerden yer."

(Tirmizî, 2860, Meseller kitabının, Allah'ın, kullarına meseli hakkında gelenler babı. Tirmizî, bu hadis mürseldir, Çünki Saîd b. Ebî Hilâl, Câbir b. Abdillah'a ulaşmamıştır der.)



Tirmizî sahih dediği Abdullah b. Mes'ûd hadisinde şunları rivayet etmiştir:

Abdullah dedi ki:

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatsıyı kıldırıp ayrıldı, beni elimden tutup Mekke vadisine çıkardı, sonra beni oturttu, önüme bir çizgi çizdi;

"Bu çizgiyi aşma, senin yanına kadar bir takım adamlar gelecek, onlarla konuşma, çünki onlar da seninle konuşmayacak" buyurdu.

Sonra Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem arzu ettiği yere gitti, ben olduğum çizgide otururken birden benim yanıma Zutt'lara (Sudanlı veya siyahı bir inşan nesli) benzeyen bazı kimseler geldiler, saçları, vücutları onlara benziyordu, ne bir çıplaklık görüyorum ne de bir kabuk, tam yanıma kadar geldiler, çizgiyi geçmiyorlardı. Sonra Rasulullah'ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanına gidiyorlardı.

Gecenin sonu olduğu zaman; tabii bu sırada Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim yanıma gelmişti, ben yine oturuyordum bütün bir gece beni gördü, buyurdular. (Tirmizî'de "bana gösterdi" veya "kendimi görüyordum" şeklindedir.)

Sonra benim çizgimi aşıp tam yanıma geldi ve bacağımı yastık yapıp yattı. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yattığı zaman horlardı.

Ben oturmuş dururken ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bacağımı yastık yapmış yatarken birden bembeyaz elbiseli bir takım adamlar geldiler. Onların güzelliğini bir Allah bilir. Yanıma geldiler. Bir gurup Rasûlullah'ın başucuna, bir gurup ayaklarının dibine oturdular.

Sonra da, bu Peygamber'e verilenlerin benzeri kendisine verilmiş bir kul görmedik, iki gözü uyuyor, kalbi uyanık, hadi ona bir misal söyleyin, ona, bir saray yaptırmış, sonra bir ziyafet vermiş, insanları yemeğe ve içmeye çağırmış bir efendiyi misal getirin, artık kim ona icabet ederse yemeğinden yer, içeceklerinden içer, icabet etmeyeni de o efendi cezalandırır ya da azab eder, dediler. Sonra kalkıp gittiler.

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem o anda uyandı ve;

"Bunların dediğini duydun mu, kim olduklarını biliyor musun" buyurdu.

Allah ve Rasülü bilir dedim.

"Onlar meleklerdir, peki verdikleri misal nedir biliyor musun" buyurdu.

Allah ve Rasûlü bilir dedim. Buyurdu ki:

"Rahman, Cennet'i bina etti, oraya kullarını çağırdı, kim O'na icabet ederse Cennet'e girer, kim de icabet etmezse Allah ona azab eder."

(Tirmizî, 2861. Tirmizî, bu hasen-sahîh bir hadistir, bu vecihden ise garîbdir, demiştir.)