Helal da bellidir haram da bellidir. İkisi arasında da çok kimsenin ne olduğunu bilmediği, şüpheli şeyler vardır. Her kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve ırzını kurtarmış olur.
NALH SURESİ/ 116 : Dillerinizin yalan olarak vasfettiği şeyler hakkında "Bu helaldir, bu da haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.

İslam dininde şüpheli olan hiçbirşey yoktur. Dinimiz; Kutsal kitabımız ve Hadis-i Kudsi'lerle helal ve haramı kesin olarak belirlemiştir.

Yani haram ve helal'i belirleyen Allah'dır. Bunun dışında hiç kimseye bu yetkisinin kullanılması hususunda izin vermemiştir. İşde bu sebeple ki; Kur'an-ı Kerim'de belirtilen haram ve helal'ler, Hadis-i Kudsi'lerle desteklenmiş, böylelikle de her türlü soruya açıklama getirilmiştir.

Bu konuda İbn-i Abidin " Hiçbir şey akıl ile haram yada helal olmaz. Yani bir şeyin helal veya haram olduğuna hüküm vermek Allah'a mahsustur. Bir şeyin güzel yada çirkin olduğunu isbat eden dinin şeriatıdır. Akıl ise; güzelliği ve çirkinliği idrak etmek için bir vasıtadır" demektedir.

Haram'ın ve helal'in tesbitindeki maksat; kişilerin hem dünya hayatlarında hem de ahiret hayatlarında korkularından emin olarak umduklarına nail olmalarıdır. Daha açıkcası; önce dünya hayatını düzen ve huzur içinde günahlardan uzak olarak ve Allah rızasını alarak geçirmelerini sağlamak daha sonra da ahiret hayatlarında; umdukları mükafatlara nail olmasına vesile olmaktır.

Yukarıdaki Hadis-i Şerif'de; "İkisi arasında birçok kimsenin ne olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır" denilmektedir.

Peki nedir bu şüpheli şeyler?

Bizlere yüzyıllardır helal yada haram diye öğretilen ama ne Kur'an-ı Kerim'de nede Kudsi Hadislerde rastlanmayan şeylerdir bunlar ki; biz bunlara "Bid'at" diyoruz.Yani; aslında Asr-ı Saadet'de bulunmayan, peygamberimiz zamanında bilinmeyen yada uygulanmayan ama sonradan çeşitli sebeplerle çıkarılmış ve adına "dini hüküm" denilmiş olan icraatlardır. Gerçek kaynağı olmadığı için de; "şüpheli " görülmesi gerekmekde ve sahih dinin ortaya çıkmasını teminen, mücadele edilmesi gerekmektedir.

Abdullah Faruk ise bir yazısında bu konuya çok daha açıklık getirmektedir:

" Özellikle şüpheli şeyler konusunda gösterdiğimiz duyarsızlık harama bizi yaklaştırır. Onun için "caizdir" kavramına uzaklığımız ve "daha efdaldir" kavramına yakınlığımız, bizi hem haramdan uzak hem de takvaya yakın bir konuma getirecektir" demektedir.

Dini hurafelerden ve bidad'lardan ayıklamak, Allah'ın kelamı olan Kur'anın dinine bağlanmak yani gerçek İslam'ı ortaya çıkarıp yaşamak, her kulun hedefi, gayesi ve gideceği yolu olmalıdır.

Irzı muhafaza etmek ise; Hadis-i Şerif'de konu edilen manası ile "dinin ırzını" korumak, ona leke getirmemektir. Kişi; yanlış bilgilerden dinini muhafaza ederse, Hakk yolunda gerçek anlamda iman sahibi olarak ilerleyebilir. Ama dini ilim yapıyorum diyerek bidatlara saparsa ve bu yolun esiri olursa, o kişide ne din, ne amel, ne ırz, ne de yolculuk kalır.