DEĞİŞİK HAYAT DÜZLEMLERİ / FRE*KANS*LA*RI / MERTEBELERİ
Zahiren öldükleri halde veya öyle görünmelerine rağ*men, yaşadıkları söylenen bazı kimselerden söz edilmek*tedir. Acaba gerçekten bunlar, bildiğimiz manada, yaşı*yorlar mı, yoksa hayatlarından başka bir şey mi anlamak gerekir?

Başta dört mezhep imamı ve diğer fukaha olmak üzere âlimler arasında, bütün peygamberlerin, bilinen ölümle*rinden sonra, ölen diğer insanlardan farklı bir hayat sür*dürdüklerine dair görüşler bulunmaktadır. “En faziletli günü*nüz Cuma günüdür. Hz. Âdem’in yaratılması, vefat etmesi, sura üfleme ve herkesin bayılması hep Cuma gü*nündedir. Cuma günü bana çok salavat getirin, zira sala*vatlarınız bana arz olunur. Sahabeler, “Siz o zaman çü*rümüş olacaksınız, salavatlarımız size nasıl arz olunur?” deyince Hz. Peygamber şu cevabı verdi: “Yüce Allah yere, peygam*ber*lerin cesedini çürütmeyi (yemeyi) haram kılmıştır. Allah’ın peygamberi hayattadır ve kendisine rızık verilir.”[272] vb. hadisler bütün pey*gam*berlerin hayatta ol*duklarını ifade etmektedirler. Pey*gamberler arasında, bazı âyet ve hadislerin de yoruma açık olmalarından ötürü olsa gerek, özellikle Hz. İsa, İdris, ve Hızır'ın[273] ha*yatta olduklarına dair görüş, tartışma ve izahlar büyük bir yekun tutmaktadır.

Meselâ Elmalılı, "Ya İsa, ben seni vefat ettirece*ğim ve bana yükselteceğim" (Al-i İmran, 3/55) âyetinin tefsiriyle ilgili en az on görüş bulunduğunu belirttikten sonra, ken*disinin de tercih ettiği görüşü şöyle aktarır: "Yani Hz. İsa, o suikast sırasında Allah'a ref' edilmiş, onlar öldürüp astık zannetmişler, ancak ölmemiştir. Bu*nunla beraber kıyametten önce vefat edecektir. Çünkü Allah "seni vefat ettireceğim" buyurmuştur. Müslü*manlar arasında meşhur olan anlam ve inanç budur. Bunda hilaf-i zahir denecek bir te'vil de yoktur. Bizce bu tefsir ve inancın hasılı şudur: "Kelimetun minellah olan ve ruhu'l- küdüsle müeyyed bulunan Mesih İsa'nın ruhu daha kabz edilmemiştir. Ruhunun eceli gelmemiştir. Ke*lime daha Allah'a rucu etmemiştir. Onun daha dünyada göreceği işler vardır. Bu bir bekay-i ruhtur. Fakat Hristiyan'ların dediği gibi, uhrevî ebedî bir bekay-i ruh da de*ğildir, bir bekay-i berzahîdir. Onun kıyametten evvel eceli gelecek, vefat edecek, kabzolunacaktır."[274]

Kelâmcılar, Hz. İsa'nın şu anda hayat sahibi olup ol*madığı hususu üzerinde pek durmadıkları halde, nüzûlü*nün hak olduğunu söylemişlerdir. Ancak meşhur kelamcı Tafta*zanî, Hz. İsa'nın hayatta olduğunu açıkça dile ge*tirmekte ve "büyük âlimlerin de aynı kanaatı paylaştıkları gibi" diyerek, bazı alimleri kendine mesnet olarak göster*mektedir. Ona göre Hz. İsa'nın nüzûlü konusunda varit olan hadisler ahâd dahî olsa, bunun sahih olduğuna de*lâlet eder.[275]

Hz. İdris'in hayatta olduğuna dair fikir ise "Kitapta İdris'i de an. Çünkü o, çok doğru bir peygam*berdi. Onu yüce bir yere yükseltmiştik." (Meryem, 19/56-57) âyetinden alınmıştır. Alûsî (1270/1854) bu âyetin tefsirinde şu ifadelere yer vermektedir: "Katade'den rivayet edildiğine göre, Hz. İdris, yedinci gökte, melek*lerle ibadet etmektedir. İstediği zaman cennetin güzellikle*rinden de yararlanmaktadır. Bede*niyle birlikte yükseklere çıkarıldığını söyleyenler, o günden bu yana hayatta ol*duğu görüşündeler. Mukatil (150/767), şaz bir görüş ola*rak vefat ettiğini söylemiştir."[276]

Meşhur fakih ve muhaddis İbn Hacer el-Askalanî (852/14*48) de şu bilgileri aktarmaktadır: "Hasan-ı Bas*rî'nin şöyle dediği rivayet edilir: Hz. İlyas, karalarla, Hz. Hızır da göklerle görevlidir. Onlara, sura ilk üfleme vaktı*na kadar hayatta kalma nimeti verilmiştir. Her hac mev*siminde ikisi bir araya gelir.” Sa'lebî (427/1035), "Hz. Hızır'ın ahır zaman*da Kur'an ref' edilinceye kadar hayatta kalacağı belirtil*mektedir," derken, et-Tehzib adlı eserinde İmam Nevevî (676/1277) şöyle der: “Alimler Hz. Hızır'ın hayatta ve ara*mızda bulunduğunu belirtmişlerdir. Tasav*vuf ve marifet ehli ile salih kişiler bu konuda ittifak halindedirler. Kendisiyle görüştükleri, ondan ilim ve ma*rifet aldıkları, bazı şeyler so*rup cevap aldıkları, mukaddes yerlerle hayır yerlerinde bu*lun*duğu vs. şeklindeki söz ve açıklamaları, sayılmayacak ka*dar çoktur. İbn Salah (643/1245) da Fetvalar'ında aynı düşünceyi beyan etmek*tedir. Sadece bazı hadis alimleri hayatta olmadığını söy*lemişler, fakat onlar da şaz olarak kalmışlardır."[277] Bu ko*nuda meşhur mutasavvıf Kayseri’li Davud da şu izahı yapıyor: “Gerçek hayat, Hayat Suyu’ndan içmekle elde edilen ilim hayatıdır. Bunu elde eden velev ki, maddî be*deniyle ölse bile, yeni, yani uhrevî bir bedenle diri ve baki kalır. Veya maddî bedeniyle bile ölmeden, kazandığı ger*çek hayat ve ilim sebebiyle onun gerektirdiği kozmik bir bedene, maddî veya dünyevî bedene dönüşür ve böylece diri kalabilir. Hz. İsa, İlyas ve Hızır’ın durumlarında ol*duğu gibi.”[278]

Hz. İsa ile Hz. Hızır'ın hayatta olduklarını adeta itti*fakla kabul eden tasavvuf ehli, Mesih, Hızır ve melekleri görme ve onlarla sohbet etme makamlarından söz ede*rek şöyle demişlerdir: "Nükeba'nın bir makamı da Hızır ve İlyas’ı gör*me makamıdır. Veli, nükeba derecesine yük*selince, Hızır ve İlyas ondan gizlenmezler. Onlarla dostluk kurar ve onlardan dinî bilgiler alır. Ancak, hiç bir konuda muha*lefet etmeyen kişiye bu makam müyesser olur. Ben önce*le*ri onları keşf sırasında görürdüm. Sonra zahiren de görmek nasip oldu. Onlar zahitlere gelerek tarikat yolunu öğretirler. Bu yolun sırlarını açığa vuran aşıklara görün*mezler."[279]

Aşağıya alacağımız âyetlerden de, şehitlerin hayatta oldukları fikri ortaya çıkmıştır.

"Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Hayır, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsı*nız" (Bakara, 2/154) "Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Hayır, onlar diridirler. Rableri ka*tında bulunan rızıktan yararlanmaktadırlar" (Al-i İmran, 3/169)

Sözü geçen kimselerin hayatta olduklarının kabul edilmesi durumunda, açıklığa kavuşturulması gereken en önemli nokta, hayatta olmalarından neyin anlaşılması ge*rektiğidir. Acaba, başından ölüm hadisesi geçmemiş, ya*şayan insanlar gibi, dünyevî bir bedenle, hayatın değişik bağları ve zorluklarıyla birlikte tam bir dünya hayatı mı yaşıyorlar? Öyle ise, şu anda bunlar neredeler? Kaldı ki, Hz. İsa, Hızır ve İlyas dışında kalan peygamberlerle şe*hitlerin, diğer insanlar gibi ölüm olayını yaşadıkları kesin olarak bilinmekte ve gözlenmektedir. "Ruhları yaşıyor" şeklindeki bir açıklama ise yeterli olamaz, çünkü diğer in*sanların da ruhları ölümden sonra yaşıyor.

Bu şahısların hayatta olduklarını söyleyen alimler, söz konusu hayatın, bilinen normal hayattan farklı olduğuna delâlet edecek ifadeler kullanmışlardır. Meselâ şu cümleler onlara aittir:

"Nebilerin hayatı, haklarında "Onlar hayatta olup Rabları katında bulunan rızıktan yararlanmak*tadır*lar," (Al-i İmran, 3/169) âyetinin nazil olduğu, şehitle*rin haya*tından daha üst seviyede, berzah âlemine ait bir hayattır."[280] "Hz. İsa'nın ruhu, meleklerin ruhuna yakın bir şekildedir."[281] "Mesih İsa'nın ruhu daha kabz edilme*miştir. Berzah âleminde hayattadır. Kıyametten evvel ruhu kabz edile*cektir"[282] "Hz. Hızır ve Hz. Mesih'in hayat*ları maka*mı*na çı*kan onları görebilir. Nitekim meleklerin de hayat maka*mına çıkan onları görebiliyor."[283] "Büyük şeyhlerin gayb âleminde nice yürüyüşleri, yol almaları ve ruhani*yât*la alış-verişleri vardır ki, onların mertebesinde olma*yan*lara müyesser değildir."[284] "Ruhlar dört çeşittir. (Ölüm*den sonra) peygam*berlerin ruhları cesetleri şekline girer, şehitlerin ruhları kuş*ların kursaklarına girer..."[285] "Şe*hitlere, cennet nimetlerinden yararlanabilmeleri için berzah hayatı boyunca geçici bir beden verilir."[286] "Şehit*ler, duyu organlarıyla hissedilmeyen bir hayattadırlar."[287] "Şehitler kendilerine verilen özel bir hayatla hayattadırlar. Bunu tamamiyle kavramamız mümkün değildir."[288] “Şehit*lerin dışındaki ölüler, hayattaki kişileri duymazlar. Şehitler hakkında ise, “Onlar Rableri yanında hayat*tadırlar” denildiği için, diğer ölülerden üstün bir meziyet verilmiştir.”[289] “Şehitlere ölü demek caiz değildir. Zira, ha*yatlarını tam olarak anlamasak bile, Cenab-ı Hakk onlara ölü dememizi yasaklamıştır.”[290]

Bu ifadelerden, hayatta oldukları söylenen şahısların, bizim hayatımız gibi, bir çok şartın bir araya gelmesiyle ancak devam edebilen, teneffüs ve yeme içmeye muhtaç, maddenin bütün özelliklerini taşıyan dolayısıyla görünen, bir anda ancak bir yerde bulunabilen, vb. özellikleri olan bir hayatla yaşamadıkları anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, nor*mal şartlarda ölen, bedeni çürüyen, ruhu kendine has bir yerde, tabir yerinde ise korumaya alınan bir insanın hayatı gibi de yaşamadıkları anlaşılmaktadır. Kendi ara*larında da hayatları farklı özellikler taşımaktadır. Yani ne şehidin ha*yatı peygamberlerin hayatına benzemekte, ne de Hz. Hızır'ın hayatı Hz. İsa’nın hayatına benzemekte*dir. Bu arada farklı özellikler taşıyan melek ve cinlerin hayatı da söz konusudur. Belki, varlığından haberdar olamadığımız başka hayat çeşitleri de vardır.

Şöyle bir netice çıkarmak mümkündür: Allah, kâinatta, farklı özellikler taşıyan hayat mertebeleri (frekans, alan) yaratmıştır. Bunlar arasında, belli şartlarla, geçiş müm*kün*dür. En azından, birbirlerinden haberdar ola*bilme, konuşma, yararlanma, dostluk kurma vb. faaliyet*ler, imkân dahilin*dedir. Çünkü bu işleri, hepsinde ortak unsur ve hakim güç olan ruh idare etmektedir.

Öyle ise, şu hayat frekanslarını tesbit etmemiz müm*kündür:

1.İnsanların, bilinen ve ölümden önce, ruh beden be*raberliği ile süren dünya hayatı,

2.Yine insanların normal ölümle başlayan ve sadece ruhla devam eden berzah hayatı,

3.Şehidlerin berzah hayatı,

4.Peygamberlerin berzah hayatı,

5.Hz.İsa'nın hayatı,

6.Hz.Hızır ve İdris'in hayatı,

7.Melek ve cinlerin hayatı.

Sıraladığımız bu hayat frekanslarının her birisi, farklı bazı özellikler taşımaktadır. Öyle ise, meselâ, "Hz. Hızır yaşamıyor" diyen kimse, insanların dünya hayatı gibi bir hayatı kastediyorsa, doğru bir yargıya varmıştır. Yaşıyor diyenler ise, kendine has özellikleri olan bir hayatı kaste*diyorlarsa, onlar da isabet etmişlerdir. Böyle bir yaklaşım tarzıyla bazı kimselerin, örneğin tasavvuf ehlinin, Hızır, melek veya cinlerle, hatta peygamberlerle, özel şartlarda görüşmelerine dair menkıbelerde garipsenecek bir taraf kal*mamış olur kanaatındayız. Hz. Hızır, melek, cin veya şe*hidin, bazı kimselere görünmesi de, bu duruma göre, normal karşılanabilir. Çünkü, daha önce de değindiğimiz gibi, hep*sinde hayat kaynağı olan ruh, aynı özellikleri ta*şımaktadır. Hatta “Hepsinde faal olan bir tek ruh vardır” görüşü kabul edilirse, sıraladığımız hayat mertebeleri, ru*hun değişik elbiseler giymiş şekil ve görüntüsünden ibaret kalır ki, ortada tartışılacak bir konu da kalmamış olur.