YARASA GÜNEŞTEN HOŞLANMADI DİYE,
GÜNEŞ KIYMETİNİ KAYBETMEZ.




Yaşadığımız dünya da, kıymet verip önemsediğimiz dini ve ahlâkî değerler büyük bir erozyona uğramıştır. Asrı Saadette baş tacı edilen bu değerler gündemimizin son maddesi haline getirilmiştir.

Kadir- kıymet anlayışımız gerçekten zâfiyete uğramıştır. Kadir; Kudret sahibi ve her şeye kudreti yeten yüce Rabbimizin ismidir. Öncelikli olarak tüm değerlerin zirve noktasına konulması gereken kadir vasfına sahip yüce Rabbimizin emir ve talimatları olmalıdır. Diğer değerlerimiz bu değerler üzerine bina edilirse, bir anlam kazanır.
Gerçekten değer verilmesi gereken gücün, insana hakiki mâbud, her şeyin dizginlerini elinde tutan, her şeyin hazinesinin yanında olduğu, her şeyin yanında nâzır, her mekânda hazır, mekândan münezzeh, âcizden müberra, kusurdan mukaddes, Kadiri Zülcelâl olan 'ın olması gerekir.


“Bazı eşyalar insandan, bazı insanlar da eşyadan kıymet alırlar."
sözünde olduğu gibi, insana ve eşyaya verdiğimiz kıymet öncelikle her ikisinin sanatkârı ve ustası yüce Rabbimiz olduğundan dolayı bir değer kazanmaktadır.
Ülkemizde egemen sekülerizm anlayışı kömür ile elması eş değerde görmektedir. Dünyevî ve uhrevî mutlu-luğun temeli olan İslam'ın yüce değerlerini büyük bir tehlike olarak görmekte ve sosyal hayatımızda dışlamak için her türlü desiseye başvurmaktadır. Hâlbuki “İslam'dan başka sistemlerin insana verdiği değer, resmi dairelerdeki demir-baş büro eşyasına verdiği değer kadar yoktur."

Son günlerde medya gündeminin birinci maddesi birkaç kız öğrencinin bir lisede İslam'ın beş şartından biri ve dinin direği olarak kıldıkları namaz emri oluşturmaktadır. Tebrik, takdir ve baş tacı edilmesi gereken bu inançlı öğrenciler, bir suçlu, bir hain gibi takdim edilmektedir. Diğer taraftan içki içmek, kumar oynamak, gayri meşru bir aile hayatı yaşamak ve her türlü çirkin davranışta bulunmak, çağdaşlık ve modernlik olarak sunulmaktadır. Kendi inanç değerlerine düşman ve öcü gören değersizlerin değerli kılınmaya çalışıldığı bir ortamla karşı karşıyayız.
Sadece medyadaki bu tavır ülkemizdeki değerler aşınmasını ve dini değerlere bakış açısını ortaya koyma açısından ciddi bir örnektir. Ancak, Sâdi Şirâzi’nin “Yarasa güneşten hoşlanmadı diye, güneş kıymetini kaybetmez." dediği gibi İslami değerlerden birilerinin hoşlanmaması da, İslam'ın değerini düşüremeyecektir.

Yaratıcı kudretin bir eseri olan insan, evrendeki en üstün ve değerli bir varlıktır. Yüce Yaratıcının bizlere sunduğu yaşam ve değerler sistemi de elbette üstündür. Bundan dolayı da gündemimizin birinci maddesini oluşturmalıdır.

Günümüz Müslümanları, değerlerin alabora olduğu bir ortamda birbirlerine gereken değeri vermediklerini birbirlerini sahiplenmediklerini ve İslam'ın temel değer ölçülerinden ne kadar uzaklaştıklarını, şu örnek, gözler önüne sermektedir:
Bir zamanlar, adamın biri kasabanın tam ortasına bir çeşme yaptırır. Üzerindeki mermere de şöyle bir yazı yazdırır: "Bu çeşmeden herkes su içebilir, ama Müslümanlar asla!" Müslümanlar şaşırmış... Çünkü çeşmeyi yaptıran bir Müslüman, ama o yazıyı yazdıran da yine bir Müslüman! Çıkmışlar Kadı Efendinin huzuruna ve şikâyet etmişler adamı... Kadı ertesi gün yakapaça getirtmiş adamı:
“Be adam bu ne densizliktir!” Adam;
“O yazıyı yazdırmamım bir sebebi var.” demiş ve hikmetin anlaşılabilmesi için, kendisine tutuklama yetkisi verilmesini istemiş. Kadı da merak etmiş, bu işin sonunun nereye varacağını... Ve istenen yetkiyi vermiş. Adam dönmüş kasabaya... Aldığı yetkiye dayanarak, önce kasabadaki hahamı tutuklamış! Bütün Yahudiler ayağa kalkmış gürültüpatırtı, tepki, protesto derken, varmışlar Kadı Efendinin huzuruna:
“Hahamımızı isteriz!” Haber salmış Kadı Efendi kasabaya... Haham serbest bırakılmış. Birkaç gün sonra, bu defa kilisenin papazını tutuklamış çeşmeyi yaptıran adam. Bu defa Hıristiyanlar ayaklanmış... Doğruca Kadı Efendinin huzuruna:
“Papazımızı isteriz!” Uzatmayalım... O da serbest bırakılmış... Çeşmeyi yaptıran adam, bu defa kasabanın tek imamını tutuklayıp atmış zindana. Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş, üç gün geçmiş ne bağıran var, ne çağıran! Kadı Efendi beklemede, ne gelen var, ne giden! Dayanamamış, kendi düşmüş yollara... Gelmiş kasabaya. Gelirken de, karşısına çıkan kasabalılara sormuş:
“Sizin bir imamınız vardı, duydum ki tutuklanmış, acaba suçu neydi?” Dudak bükmüş kasabalı:
“Devlet tutuklamışsa, vardır bir sebebi! Zaten son günlerde ileri-geri lâflar ediyordu. Sivri dillinin biriydi! Çeksin cezasını zindanda!”
Kadı Efendi aldığı bu cevaplardan sonra, gitmiş çeşmeyi yaptıran adama... Kucaklamış onu:
“Haklıymışsın! İmamlarına bile sahip çıkmayan insanların, o çeşmeden su içmeye hakları olamaz! O yazı bir ibret levhası olarak kalsın çeşmenin üzerinde.”


Müslümanlar olarak dini ve ahlâkî değerlerimizi yaşatarak sahiplenmek zorundayız. Bizim önemseyip hayatımızın temel taşı yapmadığımız değerlerimize, elbette birileri saldırmaya devam edecektir.

Dini ve ahlâkî değerlerimizin en önemlilerinden biri de hakkı teslim ve ziyaretleşmedir. İslâm, Müslümanları; birbirlerinin kardeşleri olarak ilan etmiş ve onların birbirlerini sevip saymalarını, yardımcı olmalarını emretmiştir. İnsanlar arasında sevginin yerleşmesine yardımcı olan en önemli sebeplerden birisi ziyaretlerdir. Bu bakımdan dinimiz, ziyaretlere büyük önem vermiştir. Hz. Peygamber bir hadisinde; için bir hastayı veya bir Müslümanı ziyaret eden kişinin cennetteki yerini hazırladığını haber vermiştir. (Tirmizî, Birr 64)

Bir hadis-i şerifte, Rasûlüllah, Müslümanlara yedi şeyi yapmalarını emretmiş, yedi şeyden de kaçınmalarını istemiştir. Yapılmasını istediği şeyler şunlardır: “Cenazenin arkasından gitmek, hastaları ziyaret etmek, davete icabet etmek, mazluma yardım etmek, verilen sözü, yapılan yemini yerine getirmek, verilen selamı almak, aksırana dua etmek.” (Buharî, Cenaiz 2; Müs-lim, Selâm 46)

Tamamen sosyal ilişkileri düzenleyecek özellikte olan, bu emirler içinde hasta ziyaretinin de bulunmasına dikkat edilmelidir. Hz. Peygamber, aşağıdaki hadis-i şerifinde de hasta ziyaretinin önemine işaret buyurmuştur:
"Esiri kurtarınız, açı doyurunuz, hastayı ziyaret ediniz." (Tecrid, VIII, 404)

Hasta veya diğer ziyaretler, sevgi ve güven duyguları gelişen bireylerin ve birlik ve beraberlik içinde yaşayan toplumların doğmasına sebep olur. Müslümanlar, ziyaret yolu ile birbirlerini daha yakından tanımak imkânını bulurlar. Sıkıntılarını, problemlerini öğrenirler. Pek çok konuyu aralarında görüşüp, birlikte karar verme imkânına sahip olurlar. Toplum içinde yalnız olmadıkları duygusunu kazanır ve geleceğe ümit ve güvenle bakarlar. Sevinç ve üzüntülü anlarında çevrelerinde gördükleri kardeşleri, onlar için huzur kaynağı olur.

Ziyaretler, dünyevî kazançla birlikte uhrevî faydayı da temin eder ki, bu da rızasına ulaşmaktır. Rasûlüllah şöyle buyurmuştur:
"
Aziz ve Celil olan kıyamette:
-Ey Âdemoğlu! Ben hasta oldum da sen beni ziyaret etmedin! buyurur. Kul:
-Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde ben sana nasıl hasta ziyareti yapabilirim? diye sorar. :
-Sen bilmez misin ki, benim filanca kulum hasta olmuştu da sen onu ziyaret etmemiştin. Yine bilmez mi-sin ki eğer sen onu ziyaret etseydin, muhakkak Beni onun yanında bulacaktın (yani, Ben'im sevabımı ve ikramımı onun yanında bulacaktın) buyurur."
(Müslim, Birr 43)

Her şeye rağmen, ziyaret deyince akla hasta ziyareti gelir. Peygamberimiz hastaları ziyaret etmiş, bunu, Müslümanlara da ısrarla tavsiye buyurmuştur. Hasta ziyareti ile ilgili pek çok hadis-i şerif vardır. Rasülüllah (s.a.v.) yalnız Müslüman hastaları değil, gayr-i müslim hastaları da ziyaret etmiştir.

Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle demiştir: "
Bir Yahudi genci, Nebi (s.a.v.)'ye hizmet ederdi. Bir ara hastalandı. Rasûl-i Ekrem onu hastalığında ziyaret etti. Başucunda oturdu. Gence Müslüman olmasını teklif etti. O da babasına baktı. Babası; "Oğlum, Ebu'l-Kâsım'a itaat et!" deyince Müslüman oldu. Rasûl-i Ekrem hastanın yanından çıkınca: "Şu genci cehennem azabından kurtaran Cenab-ı Hakk'a hamd ü senâlar olsun." buyurdu.
Bu hadis-i şerif İslâm'ın dost düşman, tanıdık-tanımadık, müslim, gayr-i müslim, her hastanın ziyaret edilmesini bizden istediğini göstermektedir. Hatta ya-bancılar bile buna dâhildir.
(Tecrid, IV, 349, 350)
Sonuç olarak Müslümanlar kendi değerler sistemine sahip çıkmalı, bu değerler sisteminde önemli bir yeri olan ziyaretleşme ile Müslüman kardeşlerimizin hak ve hukuklarına gereken ehemmiyeti vermeliyiz. İnsanın hayatından daha değerli bir şeyi yoksa, hayatının da değeri yoktur.
“Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. , onlara yaptıklarının karşılığını verir, asla kendilerine haksızlık yapılmaz.”( 46 Ahkaf, 19)


Müslüm Yurtman