5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: dünyevi seçimin sonu işte...

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart dünyevi seçimin sonu işte...

    Dünyevi Seçimin Sonu

    Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Sultanahmet Camii'ne her gittiğinde orada iki gözü iki çeşme ağlayan yaşlı bir zata rastlamaktadır. Bu yaşlı zat, başından geçen çok ilginç bir olayı kendisine anlatınca, Mehmet Akif Ersoy bundan çok etkilenmiş, bu yaşlı zatla aralarında geçen konuşmayı bizlere şöyle nakletmiştir:
    Sabah namazlarını kılmak için Sultan Ahmet Camii'ne gidiyorum. Her sabah ne kadar erken gidersem gideyim, mihrabın bir kenarına oturmuş olan, saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adamı, ümitsizce bedbin bir şekilde durmadan ağlarken görüyorum.
    O kadar ağlıyor ki, ağlamadığı tek bir dakikaya rastlayamadım. Bunun sebebini çok merak ediyordum. Nihayet bir gün o yaşlı zatın yanına sokuldum ve 'Muhterem' dedim,
    "Niye bu kadar ağlıyorsun? Allah'ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu?" Yaşlı gözlerle bana baktı ve:
    "Beni konuşturma! Neredeyse kalbim duracak," dedi. Ben anlatması için çok ısrar edince başından geçen olayı ağlaya ağlaya şöyle anlattı:
    "Efendim, ben Abdülhamid Han cennet mekânın devrinde orduda bir binbaşıydım. Emrim altında olan bir birliğim vardı. Bu askerî görevime annemin ve babamın vefatına kadar devam ettim. Fakat onlar vefat edince istifa etmek istedim. Çünkü bir hayli servetimiz vardı. Bu mal ve mülkün başında durmak, onların çarçur olmaması için gerektiği şekilde ilgilenmek gayesiyle, bir istifa dilekçesi yazıp Sadâret makamına gönderdim. Dilekçemde dedim ki: "Annem de babam da vefat etti. Falan yerde mağazalarımız, filan yerde gayrimenkullerimiz vardır. Netice itibarıyla bunlarla ilgilenecek, ticarî işlerin yürümesi için mağazaların başında duracak bir nezaretçiye ihtiyaç vardır. Bu vesileyle şayet kabul buyurulursa, görevimden istifa etmek istiyorum."
    Bu dilekçeyi yazdıktan bir müddet sonra, doğrudan doğruya hünkârdan bana bir yazı geldi. Heyecanla gelen mektubu açtım ve okudum. Orada istifamın kabul edilmediği yazılmıştı. Öyle anlaşılıyordu ki, istifa dilekçem bizzat padişaha gönderilmişti. Ben istifa dilekçemi yenileyip, bir daha verdim. Fakat bana yine aynı cevap geldi. Bunun üzerine bizzat sultanın huzuruna çıkıp, kendisiyle şifâhî olarak görüşüp istifamı vereyim diye düşündüm. Abdülhamid Han gerçekten çok celâdetli bir padişahtı. Ben yaveriyle görev icabı uzun zaman bir yerde kalmıştım. O, sultanın hâllerini bize anlatırken 'Abdülhamid faytonda giderken faytonun sağında ve solunda bulunanlar neredeyse nefes almaya bile korkarlardı' derdi. Efendim Allah ona rahmet eylesin, Abdülhamid Han evliyaullahtan bir zattı. İşte ben durumumu anlatmak için bizzat o celâdetli ve haşmetli padişahın huzuruna çıktım ve:
    "Hünkârım, sizden istifamın kabulünü rica edeceğim, durumum ise böyleyken böyle" diyerek istifa sebebimi anlattım. Bunun üzerine bir müddet derin derin düşündü. Yüzündeki ifadeden istifa etmemi istemediğini anlıyordum. Ben bunu sezince istifa konusunda biraz daha ısrarcı oldum. Abdülhamid Han cennet mekan, benim böyle ısrar ettiğimi görünce, bakışlarını bana çevirip, öfkeli bir tavırla ve sanki beni elinin tersiyle iter gibi hareket yaparak, "Haydi seni istifa ettirdik!" dedi. Tabiî ben istifamın kabul edilmesi sebebiyle çok sevindim. Ve hiç vakit kaybetmeden memleketime dönüp işlerimin başına geçtim. Derken bir gece müthiş bir rüya gördüm. "Âlemi mânada, bütün ordular bir araya toplanmış teftiş ediliyordu. Son savaşı vermek üzere, memleketin şarkında ve garbında savaşan tüm orduları bizzat Peygamber Efendimiz teftiş ediyordu.
    Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Yıldız Sarayı'nın önünde duruyor, bütün Türk ordusu Efendimizin huzurundan geçerek büyük bir disiplin içerisinde teftiş veriyordu. O esnada orada Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri de vardı. Sultan Abdülhamid Han cennet mekân ise, edebi hürmetle, kemerbestei ubûdiyetle Kâinatın Efendisi'nin hemen arkasında duruyordu. Bütün ordular huzurdan tek tek geçiyordu. Derken sıra, benim istifa etmeden önce komutam altında bulunan birliğe geldi. Fakat birliğin başında kumandanı olmadığı için askerler darma dağınıktı.
    Bu hâli gören Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Abdülhamid'e dönüp:
    "Ey Abdülhamid! Bu ordunun kumandanı nerde?!" buyurdu. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid, mahcup bir hâlde başını önüne eğmiş olarak, hürmeti edeple Efendimize:
    "Ya Resûlallah! Bu ordunun kumandanı istifa etti. Bu konuda çok ısrar ettiği için biz de onu istifa ettirdik.." dedi.
    Bunun üzerine Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm "Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik." Buyurdu.


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: dünyevi seçimin sonu işte...


    “Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu bâtıl davasında şöhreti yurt dışına kadar taşmış bir insan olan Salih Gökkaya, hayatının son yıllarında İs¬lâm'la müşerref olarak Hakk'a rücû eder. Gökkaya, Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin birinde "Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı" sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Josip Broz Tito'nun(1892-1980) şeref misafiri olarak Belgrad'a davet edilir.
    Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde, hayatını komünizme adayan bu ihtiyar lide¬rin pişmanlık içinde dudaklarından dökülen şu itiraflar, apayrı bir tarihî kıymet ifade etmektedir:
    Yoldaş, ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece kor¬kunç birşey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler, bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün; öl¬mek, yok olmak... Toprağa kanşmak ve dönmemek üzere gi¬diş... işte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç birşey anlamıyor musunuz?
    Yoldaşlarım, sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyo¬rum:
    Ben öldükten sonra, toprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafat yoksa, benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya alkışlanacakmışım neye yarar?
    Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir ses¬leri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
    İtiraf etmek zorundayım;
    Ben Allah'a, peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün, şu kainatın bir Yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir Kanun Koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır...
    Mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Hakkını almadan, cezasını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız eza ve zulüm¬ler, şu anda bağazıma düğümlenmiş bir vaziyette...
    Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı... Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beyni¬mizi ...
    Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemi¬yoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inancı taşıyorum yoldaşlarım, sizler de ne derseniz deyin!”


    alıntı


    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: dünyevi seçimin sonu işte...

    Hz. Mevlana mürşid kitap olan “Mesnevi” sinde şöyle bir hikaye anlatır.

    Anlayışlı, hal hatır, yol yordam bilen birisi bir sağıra “ komşun hasta” diye haber
    verdi. Sağır kendi kendisine dedi ki: “ Bu sağır kulakla ben onun sözünü nereden
    anlayacağım. Hele hasta olur, sesi pek çıkmazsa... Fakat mutlaka da gitmek lazım.
    Dudağını oynar görünce ne dediğini kıyas yoluyla kendiliğinden düşünür, bulurum.
    Ey benim mihnete düşmüş dostum, nasılsın? derim. O, elbette iyiyim, yahut hoşum,
    diyecek. Şükürler olsun diye cevap verir, ne çorbası yedin diye sorarım. O mesela,
    mercimek çorbası diye cevap verir. Afiyet olsun der, hekimlerden kim geliyor, kendini
    hangisine tedavi ettiriyorsun? derim. O, filan deyince derim ki; “ayağı çok kutludur. Geldi mi işin yoluna girdi demektir. Biz de onun kademini denedik. Nerede vardıysa dilek hasıl oldu.”

    O iyi adam, kıyas yoluyla tasarladığı bu cevapları düzüp koşarak hastaya
    hal hatır sormaya gitti.

    “Nasılsın” dedi. Hasta “öldüm” deyince dedi ki: “ Çok şükür!” Hasta, bu sözden
    hiddetlendi, canı pek sıkıldı. “ Bu ne biçim şükür? O bizim kötülüğümüzü istiyormuş,
    anlaşıldı” diye düşündü. Sağır bir sözdür, tasarladı ama yanlış düştü. Sonra “Ne
    yedin ?diye sorunca hasta “Zehir” dedi. Sağır “ Afiyet olsun” der demez hastanın kahırlanması fazlalaştı. Sağır, bundan sonra da “ Tedavi için hekimlerden kim geliyor?” diye sordu.
    Hasta “ Hadi be, defol, Azrail geliyor!” diye cevap verdi. Sağır “ Ayağı pek kutludur, sevin,
    neşelen!” dedi. Sağır; şükür, böyle bir zamanda hal hatır sorup komşuluk hakkını
    gözettim diye sevinerek dışarı çıktı.

    Sağır, eşekliğinden tamamı ile aksini sandı, ziyanın ta kendisi olan o işi kar zannetti.
    Hasta ise “Bu, bizim canımıza düşmanmış, onun cefa madeni olduğunu
    bilmiyormuşuz” diyordu. Hatırına yüz türlü kötü şeyler geliyor, ona türlü ,türlü haber
    göndermeyi kuruyordu.

    Kötü bir yemek yiyenin o yemeği kusuncaya kadar gönlü bulanır. İşte hiddeti yenmek
    budur; onu kusma ki karşılık tatlı sözler duyasın. Hasta olmadığı için hasta
    kıvranmakta, “ nerede bu kötü sözlü köpek ki. Söylediklerinin hepsine karşılık
    vereyim. O zaman tamamı ile hastaydım, aslan gibi olan aklım uyumuştu, hatırıma bir
    şey gelmedi. Hal hatır sorma, gönül almak ve teselli etmek içindir. Halbuki bu, hatır
    sorma değil, düşmanlık! Düşmanını zayıf ve bitkin bir halde görüp memnun olmak istemiş” diyordu.

    Nice ibadetten vazgeçmiş, kulluktan çıkmış kişilerin gönüllerinde Allahnın rızasını almak,
    sevaba nail olmak vardır, bunu umarlar. Halbuki bu, esasen gizli bir günahtır.
    Nice bulanık şeyler vardır ki sen, onları saf ve berrak sanırsın. O sağır gibi...Sağır,
    iyilik yaptım sanmıştı, halbuki aksi zuhur etti. O, bir hastaya iyilikte bulundum hatırını
    ele aldım, komşuluk hakkını ele getirdim diye rahatça oturmuştu. Halbuki hastanın
    gönlünde bir ateş alevlenmiş, kendisini de yakmıştı. Yaktığınız ateşlerden korkun. Siz,
    onu günahlarınızla çoğalttınız, günahınız yüzünden alevdesiniz.

    Peygamber bir riyakara namaz kıldığı halde “ Ey yiğit kalk, namaz kıl, çünkü senin
    kıldığın namaz değil” dedi. Bu korkular yüzünden her namazda “ ihdinassıratal
    müstakime- sen bizi doğru yola hidayet et” denir.
    Yani “ Ey Allah! Bu namazımı yolunu azıtmışların, riyakarların namazıyla karıştırma”
    O sağır adamın seçtiği kıyas yüzünden on yıllık konuşma hiç olup gitti. Ulu kişi, hele
    bu kıyas, tavsif edilemeyecek vahiyde aşağılık duygusunun kıyası olursa... Senin
    duygu kulağın harfleri anlayabilirse de bil ki gaybı duyan kulağın sağırdır.
    (Mesnevi 1.cilt 3360 vd.)


    Seni çok Özledim Annem

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: dünyevi seçimin sonu işte...

    Tevhide Kütük’ün Yürek Yangını

    Kompozisyon yarışmasında birinci olmuştu. Kürsüye çıktığında “İndirin onu oradan!” sözü Tevhide Kütük adlı genç kızın kalbini kırmıştı. Başındaki örtüydü sebebi. Allah’ın emrettiği başörtüsü yani. Hani Kurtuluş savaşında yavrusunun sırtındakileri alıp cephaneye saran yiğit kadınların başındaki örtüden. O kadınlar ki evlatlarını bu ülkeye şehit vermişti. Her nedense hala da vermeye devam ediyorlar!
    Allah’ ın rızasını kazanabilmek için bütün çabalar. Öyle yetişmiş, evlatlarını da öyle yetiştirmiş. İslam’a uygun bir şekilde. Fıtrata uygun bir şekilde. Sadece insanların fıtratı mı bu? Hayır. Ashab-ı Kehf’in köpeği de aynı fıtrata sahipti. Hakikat erlerini sevmişti ve yanlarından hiç ayrılmıyordu o köpek. Peygamberimizin (s.a.v.) dayandığı ağaç kütüğü de aynı bozulmamış fıtrattandı. Yeni getirilen ahşap minber karşısında Peygamberimizden (s.a.v.) uzak kalışa dayanamamış ve deve yavrusunun çıkardığı ses gibi ağlayıp inlemeye başlamıştı.
    Bu bozulmamış fıtrat ne ister? Rabbini tabii ki. Hz. Mevlana bir cümleyle ne de güzel ifade etmiş. “Bütünden ayrılan her parça ölür, yok olur. Vucuttan kopan her organ murdar olur.”
    Allah’ tır kulunu yokluktan varlık alemine getiren. Yoktuk! Yok! Bizi yaratan ve sayılamayacak kadar çok nimetler veren Allah’ ı hatırına getirmeden yaşayabilmek nasıl bir duygu? Rabbinden başkalarının önünde; yani nefsine, paraya, makama, mevkiye, şöhrete, mala, mülke secde etmek nasıl bir duygu? Allah’ın hayatın dışına itilmesini istemek nasıl bir duygu? Kamusal alana alınmak istenmemesi nasıl bir duygu? “Alemlerin Rabbi” olan Allah seni yarattığı gibi kamusal alanı da Yaratan değil mi? Kimin malını hırsızlamaya kalkışıyorsunuz? Malikü’l- Mülk olan Allah’tır. Kayyum olan Allah’tır. Anne karnında bizi şekillendiren Allah’tır. Ya göz, kulak, akıl gibi sayısız cihazları vermesinin sebebi ne olabilir sizce? İsyankar olunması için mi? Değilse neden isyan kokuyoruz? İnsana yakışan marifetullah yolcusu olmak.
    Yarattıklarına rızkını veren Allah’ tır. Makamı, mevkiyi, serveti, malı, mülkü, eşi, dostu, evladı,... bütün nimetleri veren Allah’tır. Er kişi bunun bilincinde olandır. Şükredendir.
    Hesapsız nimetleri veren Allah için yapılan ve yaptırılmaya çalışılan şey O’ nu dışlamak mı olmalıdır? Hatta tüm bu nimetleri veren Allah için, Rabbine kulluk etme peşinde olanlar, O’nun emir ve yasaklarına karşı gelmemek için kararlı olanlar neden rencide edilirler?

    Ecdadımız “Allah Allah” diye diye zaferler kazanmış. Kamusal alan ile savaş alanının birbirinden farkı var mı? Bütün alanlar, evrenler çiftliği Allah’ındır. Hz. Mevlana “Kim seni haktan hakikatten soğutursa bil ki, şeytan o adamın içindedir. Derisinin altında gizlenmiştir.” Der. Hak ve hakikatlerin çiğnenmesi ve Allah’tan uzak kalmak acıdır. Ötelerde de “Ey insan! Sen Allahsız kaldın! ” dendiğinde iş işten geçmiş olacak.

    Zuhruf : 36- Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.

    Haşr : 19. Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın onlar, yoldan çıkan kimselerdir.

    Tevbe : 24- Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.

    Muhammed : 7- Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.

    İnfitar : 6- Ey insan! İhsanı bol Rabb'ine karşı seni aldatan nedir?

    Rahman : 77- Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
    78-Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!

    alıntı


    Seni çok Özledim Annem

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: dünyevi seçimin sonu işte...

    Tevhide Kütük’ün Yürek Yangını

    Kompozisyon yarışmasında birinci olmuştu. Kürsüye çıktığında “İndirin onu oradan!” sözü Tevhide Kütük adlı genç kızın kalbini kırmıştı. Başındaki örtüydü sebebi. Allah’ın emrettiği başörtüsü yani. Hani Kurtuluş savaşında yavrusunun sırtındakileri alıp cephaneye saran yiğit kadınların başındaki örtüden. O kadınlar ki evlatlarını bu ülkeye şehit vermişti. Her nedense hala da vermeye devam ediyorlar!
    Allah’ ın rızasını kazanabilmek için bütün çabalar. Öyle yetişmiş, evlatlarını da öyle yetiştirmiş. İslam’a uygun bir şekilde. Fıtrata uygun bir şekilde. Sadece insanların fıtratı mı bu? Hayır. Ashab-ı Kehf’in köpeği de aynı fıtrata sahipti. Hakikat erlerini sevmişti ve yanlarından hiç ayrılmıyordu o köpek. Peygamberimizin (s.a.v.) dayandığı ağaç kütüğü de aynı bozulmamış fıtrattandı. Yeni getirilen ahşap minber karşısında Peygamberimizden (s.a.v.) uzak kalışa dayanamamış ve deve yavrusunun çıkardığı ses gibi ağlayıp inlemeye başlamıştı.
    Bu bozulmamış fıtrat ne ister? Rabbini tabii ki. Hz. Mevlana bir cümleyle ne de güzel ifade etmiş. “Bütünden ayrılan her parça ölür, yok olur. Vucuttan kopan her organ murdar olur.”
    Allah’ tır kulunu yokluktan varlık alemine getiren. Yoktuk! Yok! Bizi yaratan ve sayılamayacak kadar çok nimetler veren Allah’ ı hatırına getirmeden yaşayabilmek nasıl bir duygu? Rabbinden başkalarının önünde; yani nefsine, paraya, makama, mevkiye, şöhrete, mala, mülke secde etmek nasıl bir duygu? Allah’ın hayatın dışına itilmesini istemek nasıl bir duygu? Kamusal alana alınmak istenmemesi nasıl bir duygu? “Alemlerin Rabbi” olan Allah seni yarattığı gibi kamusal alanı da Yaratan değil mi? Kimin malını hırsızlamaya kalkışıyorsunuz? Malikü’l- Mülk olan Allah’tır. Kayyum olan Allah’tır. Anne karnında bizi şekillendiren Allah’tır. Ya göz, kulak, akıl gibi sayısız cihazları vermesinin sebebi ne olabilir sizce? İsyankar olunması için mi? Değilse neden isyan kokuyoruz? İnsana yakışan marifetullah yolcusu olmak.
    Yarattıklarına rızkını veren Allah’ tır. Makamı, mevkiyi, serveti, malı, mülkü, eşi, dostu, evladı,... bütün nimetleri veren Allah’tır. Er kişi bunun bilincinde olandır. Şükredendir.
    Hesapsız nimetleri veren Allah için yapılan ve yaptırılmaya çalışılan şey O’ nu dışlamak mı olmalıdır? Hatta tüm bu nimetleri veren Allah için, Rabbine kulluk etme peşinde olanlar, O’nun emir ve yasaklarına karşı gelmemek için kararlı olanlar neden rencide edilirler?

    Ecdadımız “Allah Allah” diye diye zaferler kazanmış. Kamusal alan ile savaş alanının birbirinden farkı var mı? Bütün alanlar, evrenler çiftliği Allah’ındır. Hz. Mevlana “Kim seni haktan hakikatten soğutursa bil ki, şeytan o adamın içindedir. Derisinin altında gizlenmiştir.” Der. Hak ve hakikatlerin çiğnenmesi ve Allah’tan uzak kalmak acıdır. Ötelerde de “Ey insan! Sen Allahsız kaldın! ” dendiğinde iş işten geçmiş olacak.

    Zuhruf : 36- Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.

    Haşr : 19. Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın onlar, yoldan çıkan kimselerdir.

    Tevbe : 24- Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.

    Muhammed : 7- Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.

    İnfitar : 6- Ey insan! İhsanı bol Rabb'ine karşı seni aldatan nedir?

    Rahman : 77- Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
    78-Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!

    alıntı


    Seni çok Özledim Annem

Benzer Konular

  1. işte gidiyorum
    By özlem in forum Resimli Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.12.08, 08:15
  2. Eğitimde Dinî Ve Dünyevî Dengesi
    By İslam-Gülü in forum İslam'da Aile hayatı,
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.11.08, 15:03
  3. işte harika set ler
    By SiLa in forum Takı & boncuk işleme
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 28.09.08, 18:29
  4. işte israil gerçegi
    By yagmuradam in forum Filistin Cihadı
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 06.09.08, 10:20
  5. merak ettiğimiz bi kaç şey işte.?....
    By Hafız_emre in forum komik olaylar,ve fıkralar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.06.08, 09:40

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •