2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Âhİret dengesİ

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Âhİret dengesİ

    HZ.PEYGAMBER'DE DÜNYA - ÂHİRET DENGESi
    Akın KARADENİZ


    TİHMED Genel Başkanı

    Bazı dini kitaplarda ve kaynaklarda, O (sav) sanki asla taklit edilemez, erişilemez, bütün bir yaşamı mucizelerle dolu, geceleri sabahlara kadar ayakları şişinceye dek ibadet eden, gündüzleri ya oruçla geçiren veya çoğu zaman sadece hurma ve su ile iktifa eden kutsal bir varlık şeklinde bir Hz. Peygamber profili çizilir. Acaba böyle bir peygamber insanlar tarafından nasıl örnek alınabilir ve nasıl taklit edilebilir? Hz. Peygamber (sav) bir lider olarak ümmetinin, hayatın her alanında kendisini örnek alabilecek bir yaşam sürdürmüştür. Allah Resulü’nün (sav) yaşamı ifrat ve tefritlerden daima uzak itidal üzerine bir yaşam olmuştur. O bir denge insanıdır. O dünya için Âhireti, Âhiret için de dünyayı ihmal etmemiştir. O İslam’ı bir bütün olarak yaşamış, dini yalnızca ibadetlere hasretmemiş, insan ilişkilerinde, aile hayatında, ticaret hayatında, devlet yöneticiliğinde tüm insanlığa model olabilecek bir yaşam sürdürmüştür. 21. Asrın dünyası hâlâ daha O’nun dünya görüşüne muhtaç ve hasrettir.
    Hz. Peygamber (sav) her meselede olduğu gibi dünya-Âhiret dengesi noktasında da tavrını yine Kur’an’ın rehberliğiyle şekillendirmiştir. Çünkü ‘‘Kur'an insanlığa hidayet rehberi olması ve dünya hayatını tanzim etmesi ve ebedi mutluluğa ulaşmaya vesile olması cihetiyle, Cenâb-ı Hakkın göndermiş olduğu bir hidayet kitabıdır. İnsanlığı dünyada ve Âhirette huzura ve mutluluğa götürecek, her türlü sapkınlıktan, cahillikten ve karanlıktan koruyacak bilgi ve nasihatlerle doludur. Ayrıca Kur’an, hayatın her alanında, fizikte, kimyada, tabii ilimlerde, beşeri ilimlerde, ilmin her alanında ve maneviyatın her bir tabakasında insana rehberlik yapabilecek birer anahtar hükmünde, adeta matematikteki formüller gibi bir kısım usûl ve kaideler vermiştir.’’

    İşte Resul-i Ekrem (sav) bu usûl ve kaideleri kendine rehber edinerek kendi kız çocuklarını dahi diri diri toprağa gömen bir cahiliye toplumundan güzide bir Sahabe-i Kiram topluluğu ortaya çıkarmıştır. Kur’an dünya-Âhiret dengesi ile ilgili prensibini ‘‘Allah’ın sana verdikleri içinde Âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah’ın lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez.”

    ayetiyle ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber (sav)’de bu ayetten yola çıkarak dünya hayatını Âhirete giden yolda bir engel olarak değil köprü olarak görmüş; ‘‘Dünya Âhiretin tarlasıdır’’ “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi Âhirete çalışın.” “Dünyanızı iyileştiriniz ve Âhiretiniz için çalışınız” “Dünyayı hakir görmeyin. Zira o, Âhireti kazanmanın vasıtasıdır” gibi hadisleriyle de bir müslümanın dünya hayatına bakışını şekillendirecek ilkeleri ortaya koymuştur. O’nun hayatı bu ilkelerin en güzel uygulamalarını ortaya koyan örneklerle doludur.
    Allah Resulü (sav) kişinin helal yollardan çalışmasını, üretimde bulunmasını, ailesini geçindirmesini, fakire, yoksula yardım için imkânlar hazırlamasını yani iş ve aş kapıları açmasını Allah yolunda cihadla, gündüzleri oruç ve geceleri namazla geçirme ile bir tutmuştur. O (sav) çalışma ve helal kazanç ile ilgili olarak “Hiçbir kimse kendi elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma asla yiyemez’’ buyurarak Müslümanları dünya hayatında alın teriyle rızkını temin için çalışmaya teşvik etmiştir. Nitekim konuyla ilgili olarak Cenab-ı Hakk da ‘‘İnsan için ancak çalıştığı vardır’’

    buyurmuştur. Hz. Peygamber (sav) gençliğinde ve yetişkinliğinde ticaretle meşgul olmuş, oniki yaşında iken amcası ile birlikte uzun bir ticaret yolculuğuna çıkmış, yirmibeş yaşında iken Hz. Hatice'nin kervanını ücret karşılığında Suriye'ye götürüp getirmiştir. “Korkak tacir mahrumdur, cesur tacir ise rızıklandırılmıştır’’buyurarak ticareti teşvik etmiş, ticaret ortaklıkları kurmuştur. “Rızkın onda dokuzu ticarettedir’’hadisiyle de ticaretin bir millet için ne derece önemli olduğunu dile getirmiştir. Ticari faaliyetlerinde meslektaşlarının, ticari ilişkilerde bulunduğu insanların ve tüm Mekkelilerin güvenini kazanmıştır. O (sav), sosyal faaliyetlerde de bulunmuştur. Gençliğinde Hılfü’l-fudûl cemiyetinde (Mekkede çeşitli şekillerde haksızlığa uğrayanların haklarını koruma amaçlı kurulmuş sosyal bir oluşum) önemli görevler almış, Kâbe'nin inşası sırasında hakemlik yapmış, zaman zaman yüzme, koşu, güreş vb. sportif faaliyetlerle meşgul olmuştur. Allah Resûlü gerektiğinde dinlenmeye de zaman ayırmıştır. Meşru bayram şenliklerine ve düğünlerde kutlamalara izin vermiş, çeşitli yarışlar tertiplemiş, davetlilere ikramlarda bulunmuştur. Peygamberimiz (sav), ashabına her zaman güzel giyinmelerini, bakımlı ve hoş görünmelerini tavsiye etmiş ve “Allah güzeldir, güzelliği sever, güzel giyinmek kibir değildir, kibir (mazhar olduğun nimeti kendinden bilip) Hakk’ı reddetmek, halkı hakir görmektir.’’ buyurmuştur.
    Kur’an’ın ‘‘Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.’’
    ‘‘De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz”

    buyruklarıyla muhatap olan Hz. Peygamber (sav)’in dünya nimetlerine karşı ilgisiz kalması asla düşünülemez.
    Maalesef İslâm Dünyası, Hz Peygamberden belli bir süre sonra, ilimden uzaklaşmış, ilimleri birbirine tercih etme gafletine düşerek dini ilimler dışındaki tabii ve beşeri ilimleri yastık altı etmiş, önemsiz görmüş ve bunun neticesinde de cahilliğe müptela olmuştur. Ayrıca Müslümanlar dini ilimlerle meşgul olurken de asrın sorunlarına direkt Kur’an’dan ilham alarak orijinal çözümler getirmeyi yeğlememiş, bir önceki hocasının açıklayıcılığını, tercümesini ve tekrarını veyahut da ilmihalini yapmayı, ilim telakki eder hale gelmişlerdir. Bununla beraber ‘‘bir hırka, bir lokma kâfidir’’ “iki akçeyi bir elinde tutan bizden değildir” ‘‘dünyada mutlu olan âhirette mutlu olamaz’’ ‘‘dünyada gülen âhirette gülemez’’ ‘‘dünyada rahat eden âhirette rahat edemez’’ ‘‘Müslüman dünyaya eğlenmeye, zengin olmaya, yaşamaya değil, eziyet çekmeye gelmiştir’’ ‘‘bir günlük yiyeceği bulunduğu halde ikinci günü düşünen, bizden değildir’’ tarzı, İslâm'la hiçbir alakası olmayan bir takım yalnış inanışların, bidat ve hurafelerin, din düşmanlarının ve sonradan Müslüman olan gayr-ı müslimlerin yanlarında getirdiği fikirlerin din telakki edilmesi ve bunlara körü körüne bağlanılması da müslümanların sağlıksız bir Dünya-Âhiret ilişkisi kurmasını netice vermiştir. Dünya hayatının önemiz görülerek ihmal edilmesi Müslümanların pozitif bilimlerden (matematik, fizik, kimya, tıp, hukuk, ekonomi vs ) uzak kalmasını, pozitif bilimlerden uzak kalmak da cahilliği ve fakirliği netice vermiştir. Cehalet ve fakirlik ise bugün İslam Dünyasının geri kalmasının en temel iki nedeni olmuş, Âlem-i İslâm'ın bilime, fenne, teknolojiye, kültüre, sanata, spora, ticarete ve dünyevi her türlü gelişmeye karşı zayıf kalmasına neden olmuştur. Çünkü ‘‘Yaşanan din gerçek İslâmsa, Kur’an' ın ve sünnetin bize aktardığı Kur’an İslâmı ise, din iki cihanda mutluluk ve huzurdur. Ancak din Allahın gönderdiği saf din değil de hurafelerle, batıl inançlarla tahrif olmuş inançlar topluluğu ise o zaman din afyondur. İnsanları dünyada da âhirette de rezil ve perişan eder.’’

    Dünya ve Âhiret dengesi açısından “İlim tahsil etmek, Allah katında nafile olarak kılınan namaz, tutulan oruç ve yapılan hacdan daha hayırlıdır” hadis-i şerifteki ilmin ilahi ilimlerle beraber topluma faydalı olma düşüncesiyle meşgul olunan diğer tabii ve beşeri ilimleri de kapsadığı dikkati nazara alınarak bir taraftan müslümanlar ilahiyat ilimlerinde (Kur’an merkezli) ihtisaslaşmalı diğer taraftan da pozitif bilimlerde söz sahibi olacak konuma gelmelidir. Eğer bir toplumda gerçek dini bilimlerle teçhiz olmuş, insanlar yetiştirilemezse sahte şeyhler, mürşitler, ilim adamları türer ve insanlar bunları âlim zannederek peşinden gider; bunun neticesinde de her türlü taassup ve batıl inanç toplumda hastalık gibi yayılır. Eğer bir toplumda pozitif bilimlerde söz sahibi olacak insanlar yetiştirilemezse o zaman da o toplum bilimsel gelişmelerden yeterince nasiplenemez ve bunun neticesinde de geri kalmışlığa mahkûm olur.
    Dünya ve Âhiret dengesi açısından “Kuvvetli mümin, zayıf müminden hayırlıdır” “Kâmil iş adamı (tacir), peygamberler, şehitler, âlimler ve velilerle Âhirette beraber olacaktır” hadis-i şeriflerini dikkati nazara alarak Müslüman fakiri ve yoksulu sevmeli; fakat fakirlik ve yoksulluğu asla sevmemeli; fakirlik ve yoksulluğun kişiye getirdiği gariplik ve acizlikten dolayı fakire ve yoksula karşı normalden ziyade merhamet ve hoşgörü göstermeli; ama fakirlik ve yoksulluğa karşı asla merhamet ve hoşgörü göstermemelidir. Bilakis Müslümanlar ticarette, sanayide ve üretimde, birbirleriyle yarışmalı, dev şirketler kurmalı, yoksulluğa ve fakirliğe karşı bütün imkânlarını seferber ederek mücadele vermelidir.
    ‘‘Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez’’

    ‘‘Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır’’

    gibi ayetler dünya meşgalesine dalıp Âhireti unutanlara dünyanın fani olduğunu hatırlatmak içindir. Dünya hayatı ve dünyalık metalar kesinlikle hayatın gayesi ve merkezi haline getirilmemelidir. Dünya nimetleri Allah’ın dinine hizmet ve insanlığın hayrına ilcaatlar gerçekleştirmek amacıyla elde edilmeye çalışılmalıdır. Aksi halde dünya malı insanın kalbine girer ve bir araç olan dünya imkânlarını elde etmek hayatın tek gayesi haline gelirse bu nefsin hırs ile haram-helal düşünmeden dünya nimetlerini elde etme mücadelesi vermesine sebebiyet verir. Bu ise kişinin manevi hayatının bitmesini ve tamamen materyalist bir anlayışla hayatını devam ettirmesine sebep olur.
    İnsan dünyayı ihmal edip sadece Âhiretini mamur etmeye çalışırsa dünyada her türlü zulme ve haksızlığa seyirci kalmak zorunda kalır veya uğrayacağı zulüm ve haksızlıklar karşısında çaresiz bir duruma düşer. Eğer insan Âhireti ihmal edip tamamen dünyaya yönelirse Rabbine karşı nankör olmuş olur ve ebedi bir hayatı kendine zindan eder. Dünyasını mamur eden Âhiretini de mamur eder. Müslüman hem dünya nimetlerinden helal dairesinde istifade etmeli, olabildiğince dünya imkânlarını elde etmeli, bunun bir kısmıyla ihtiyacı zaruresini en güzel bir şekilde karşılamalı, diğer kısmıyla da insanlara faydalı olma çabasında olmalı; hem de Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etme konusunda son derece hassas olmalıdır ki iki dünya saadetini elde edebilsin. ‘‘Gerçek bir Müslüman, ‘‘Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhirete hazırlık yapar’’ ve dünyanın âhiretin tarlası olması cihetiyle, dünya ve âhireti farklı farklı şeyler gibi telakki etmez. O bilir ki; âhiret, dünya hayatının bir devamıdır. Dünya hayatı da âhiretin bir mukaddimesidir. Sırat-ı müstakim olan orta yol ise; ‘‘Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhirete çalışma yoludur.’’

    İşte bu sırra binaen Yüce Allah Kur’an’da biz müminlere “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru”

    duasını öğretmektedir. Biz müminler de her zaman Cenab-ı Allah’tan hem dünyada hem de ahirette sıhhat, afiyet, başarı, iyilik ve güzellikler dilemeli ve yaşantımızı da buna göre yaşamalıyız.

    [1] Muhammed İlyas Bozkurt, Mukaddime, s.411

    [2] Kasas Sûresi; 28/77

    [3] Necm Sûresi, 53/39

    [4] Maide Suresi; 5/87-88

    [5] A’raf Suresi; 7/32

    [6] Muhammed İlyas Bozkurt, Fıkhu’l Ekber , s. 260

    [7] Muhammed Sûresi; 47/36

    [8] Âl-i İmran Sûresi; 3/14

    [9] Muhammed İlyas Bozkurt, Fıkhu’l Ekber , s. 262

    [10] Bakara Sûresi; 2/201



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.670, Level: 58
    Points: 7.670, Level: 58
    Level completed: 60%,
    Points required for next Level: 80
    Level completed: 60%, Points required for next Level: 80
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    kamilya - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    Nereden olduğum değil; nerde olduğum önemli..Kalplerin Allah'ta birleştiği yerdeyim..
    Mesajlar
    716
    Points
    7.670
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: Âhİret dengesİ

    Emeğinize sağlık...

Benzer Konular

  1. Ahİret Sepetlerİmİzİ Dolduralim
    By tarifdunyasi in forum Forum oyunları
    Cevaplar: 39
    Son Mesaj: 19.04.11, 22:30
  2. Âhİret
    By Konyevi Nisa in forum A- Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.11.08, 12:48
  3. Ahİret kazanci daha hayirlidir
    By Konyevi Nisa in forum Ahiret gününe iman
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.11.08, 09:39

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •