İman ve Amel(İbadetler)
İbadetin vazife olduğuna inanmak imandandır. İnanmak başka, yapmak başkadır. Bunları birbirlerine karıştırmamalıdır. İnandığı halde, tembellikle yapmayan kâfir olmaz. Vehhabiler, “Müslümanlar şirk üzere yaşadılar, bu yüzden, ölenleri müşriktir yani kâfirdir” diyorlar. Bir müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Aslında bu itikadları yüzünden, yani vehhabi olmayan müslümanlara kâfir demeleri yüzünden bunlara cevap vermeye lüzum yok ise de, müslümanların bunları yakından tanımaları için bu hususlara açıklık getiriyoruz.

İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri, ameller imandan parça değildir buyurdu. İman, inanmak demektir. İnanmakta azlık çokluk olmaz. İbadetler, iman olsaydı, iman azalıp çoğalırdı.

Âyet-i kerimelerde, imanı olanlara, ibadet yapmaları, günahtan sakınmaları emrediliyor:

(Ey iman edenler, rüku edin; secde edin; Rabbinize ibadet edin.) [Hac 77]

(Ey iman edenler, Cuma günü namaz için ezan okununca, Allah’ı anmaya koşun.) [Cuma 9]

(Ey iman edenler, faiz yemeyin.) [Al-i imran 130]

(İman edip salih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.) [Hac 50]

(İman edip salih amel işleyenlere kesintisiz mükafat vardır.) [İnşikak 25]

(İman edip salih ameller işleyenlere Cennetler vardır.) [Tin 11]

Bu âyetler, imanın ibadetten başka olduğunu göstermektedir.

Şu âyet-i kerime de, amellerin imandan ayrı olduklarını açıkça göstermektedir:

(Erkek veya kadın, mümin olarak, iyi amel işleyeni mutlaka güzel bir hayata kavuşturacağız.) [Nahl 97]

İman edip, hiç ibadet yapamadan, hemen ölenin, mümin olduğu söz birliği ile bildirilmiştir. Cibril hadisinde de imanın [Amentü’deki altı esasa] inanmak olduğu bildirilmiştir.

Meşhur (Emali kasidesi) 43. beytinde diyor ki:

(Farz olan ibadetler, imandan sayılmaz.)

Ehl-i sünnet âlimlerinden bazıları, şu âyet ile hadis-i şerifi delil getirerek, iman [yani imanın nuru] artar eksilir dediler:

(Müminler ancak, Allah’ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran kimselerdir.) [Enfal 2]
(İman artarak, sahibini Cennete götürür. Azalarak da, Cehenneme sürükler.) [M. Nasihat]

İmam-ı a’zam hazretleri, bu âyet ve hadis-i şerifi şöyle açıkladı:

İmanın artması, devam etmesi, çok zaman sürmesi demektir. İmanın çok olması, inanılacak şeylerin çoğalması demektir. Mesela, Eshab-ı kiram, önce az şeylere inanırlardı. Yeni emirler gelince, imanları çoğalırdı. İmanın artması demek, kalbde nurunun artması demektir. Bu parlaklık, ibadet ile artar. Günah işlemekle azalır. (Şerh-ı Mevakıf , Cevheret-üt-tevhid)

Mutezile ile Vehhabiler ve diğer bazı bid’at fırkaları, (Amel, imandan parçadır) demişlerse de, amel, imanın parçası değildir. Küfrün zıddı iman, günahın zıddı ise ibadettir. İmanı bırakan kâfir olur, ibadeti terk eden günahkâr olur. Amelsiz iman makbuldür, imansız amel ise makbul değildir. Kadınların muayyen hallerinde olduğu gibi, namaz, oruç gibi ibadetleri bırakmak caiz ve gerekirken, imanı hiçbir zaman bırakmak caiz olmaz.

Yalnız iman ile Cennete girilirse de, yalnız amel ile Cennete girilmez. Amelsiz iman makbul, imansız amel ise makbul değildir. İmanı olmayanların yaptığı ibadetler, ahirette hiçbir işe yaramaz. İman başkasına hediye edilmez, fakat amelin sevabı, başkalarına hediye edilir. İman vasiyet edilmez, fakat kendi için amel yapılması vasiyet edilir. Ameli terk eden kâfir olmaz ise de, imanı terk eden hemen kâfir olur. Özrü olan kimseden amel affolur ise de, iman kimseden affolunmaz.

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Sapık fırkalar, (Onlar, iman edip salih amel işlediler) mealindeki (Rad) suresinin 29.âyet-i kerimesini delil gösterip, (Amel imanın parçasıdır) dediler. Halbuki bu ve benzeri âyetler, amelin, imanın içinde değil, dışında olduğunu gösterir. Eğer aksi olsaydı, (ve amilussalihat) sözü lüzumsuz tekrar edilmiş olurdu. Mutezile fırkasının [ve vehhabilerin], günah işleyenlerin ebedi Cehennemde kalacağını söylemesi yanlıştır. Çünkü hadis-i şerifte,
(İkrar ettiği şeyi, inkâr etmeyen, kâfir olmaz)

buyuruldu. Günah işleyen, tasdik ettiği imanın esaslarını inkâr etmiş olmaz. Ahirette yalnız imansızlara şefaat edilmez. Bu da, şefaat edilen günahkârların kâfir olmadığını gösterir. Hadis-i şerifte, (Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim) buyuruldu. Ebüdderda hazretleri, (Ya Resulallah, zina ve hırsızlık eden de, şefaate kavuşacak mıdır?) diye sual etti. Cevabında, (Evet zina ve hırsızlık edene de şefaat edeceğim) buyurdu. İman ile ölen herkes, er geç Cennete girer.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Şirk üzere ölmeyen her mümine şefaat edeceğim.) [Bezzar, Hakim, Beyheki]

(Zina etmiş, hırsızlık yapmış, içki içmiş mümin de Cennete girer.) [Buhari]

(Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.) [Buhari]

(Büyük günah işleyen her mümine şefaat edeceğim.) [Nesai, Tirmizi]

(İmanla ölen günahkârlara şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]

Günahkâr mümin, cezasını çektikten sonra, Cennete girer. (Zina edenden, içki içenden iman çıkar) hadis-i şerifi, günahkârların kâmil mümin olmadığını bildirmektedir. (İman, kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla ameldir) sözünün manası şudur: İnsanda iman, vücuttaki baş gibidir. El kol gibi uzuvlar da ameller gibidir. Elsiz, kolsuz insan olursa da, başsız insan olmaz. Normal bir insan tarif edilirken, bütün azaları ile tarif edilir. Yani bazı azaları eksik olsa bile insan yine insandır. Bunun gibi, kâmil mümin tarif edilirken, amel de dahil edilmiştir. Eli ayağı kesik kimseye (yaşayan ölü) dendiği gibi, büyük günah işleyene de, kâmil mümin değil manasına "mümin değildir" buyurulmuştur. (İhya)

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyurdu ki:
İbadetler, imandan, parça değildir. Fakat ibadetler, imanın kemalini artırır. İmam-ı a’zam hazretleri, "İman artmaz ve azalmaz" buyurdu. Çünkü iman, kalbin tasdiki, kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı, çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan inanışa, iman değil, zan ve vehim denir. Mümin büyük günah işlese de imanı gitmez, kâfir olmaz.

Günahı çok olan bir mümin, tevbe etmeden ölmüş ise, Allahü teâlâ dilerse, günahlarının hepsini affeder, dilerse günahları kadar azap eder; fakat sonunda yine Cennete koyar.
Ahirette kurtulmayacak olan yalnız kâfirlerdir. Zerre kadar imanı olan kurtuluşa kavuşur. (M. Rabbani 2/67)
Kaynak : dinimizislam