***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Ulusal Mimari Dönemi
1.II. ULUSAL MİMARİNİN OLUŞUMUNDAKİ FAKTÖRLER
“İşte Cumhuriyet dönemi mimarlığının kuruluşunu bu ekonomik bağlam içinde ve çağdaş düşünce normlarını ve kavramlarını kendisi için yeniden üretmiş bir ideoloji çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir....” [Afife Batur, “Cumhuriyet Döneminde Türk Mimarlığı”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, sf. 1383, İletişim Yayınları]
Prof. Dr. Afife Batur’un da belirttiği gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan mimari gelişmeleri anlamak için öncelikle o dönemin ekonomik ve ideolojik bağlamını incelemek gerekir. Bu çalışmanın konusu olan II. Ulusal Mimarinin oluşumuda böylesi bir bakış açısı ile ele alınacaktır. Ayrıca II. Ulusal Mimariyi tarihsel olarak önceleyen ve I. Ulusal Mimari dönemi ve 1927 – 1939 arası Modernist dönemde tarihsel arka plan olarak kapsama dahil edilecektir.
1.1.I. Ulusal Mimari Dönemi
1.1.1.Genel Durum:
I. Ulusal Mimarinin doğduğu ortam aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarıdır. I. Dünya savaşından ve daha bir çok başka savaştan yenilgi ile çıkılmıştır. Aynı zamanda çok çetin şartlarda Kurtuluş Savaşı kazanılmış ve yeni bir ulus - devlet olma yönünden olmazsa olmaz bir koşul olan bağımsızlık kazanılmıştır. Tüm bu savaşların ardından Anadolu ve Trakya tümü ile harabolmuş bir ülke görünümündeydi. Yıkılmış ve viran olmuş yapılar, çökmüş bir ekonomi, savaşların ve maddi yetersizliklerin yorduğu bir toplum. İlk dönem Cumhuriyet kadroları işte böylesi bir enkazdan yeni bir ulus, yeni bir devlet yaratmaya çalıştılar. O günlerin zorlukları ve gerekliliklerini Falih Rıfkı Atay şöyle özetliyor:
Baştan başa ziraati ile, ticareti ile, şehirleri ve köyleri ile yeniden inşa edilecek, maddi ve manevi inşa edilecek bir vatan ve 12.000.000 İngiliz lirası, yani irice bir anonim şirket sermayesi kadar bir bütçe.... [Aktaran Prof. Dr. Afife Batur, a.g.e. sf. 1380]
Bütün ekonomik zorluklara rağmen o dönemin hükümeti bayındırlık faaliyetlerine büyük önem vermekteydi. Hem fiziksel gereklilikler hem de merkezi bir yapılaşmanın halkın ulus olma bilincini kazanma sürecindeki olumlu etkisi hükümetin yapılaşmaya verdiği önemin en temel iki nedenidir. Gerçektende yıllar itibari ile yapılaşmaya ayrılan bütçe hem oransal hemde nominal olarak ciddi anlamda artmıştır. Savunma harcamalarına bütçenin %28’i ayrılırken bayındırlık alanına ayrılan bütçe %15’lere varmaktadır. 1923 yılında 4.000.000 TL olan kamu inşaat harcamaları 1924’te 26.000.000 TL’ye ve 1925’te 46.000.000 TL’ye çıkarılmıştır. Söz konusu harcamaların yönlendirildiği öncelikli bayındırlık alanları ise sırası ile şunlardır: (i) Milileştirilmesi düşünülen Altyapı tesislerinin, ulaşım ağının geliştirilmesi için gereken hizmet yapıları (ii) Anadolu kentlerinin onarımı ve bu kentlerde küçük ölçekli ama Cumhuriyet ideolojisinin prestiji olacak hizmet yapıları (iii) Başkent Ankara’nın bayındırılma ve kuruluş girişimleri (iv) Misak – ı Milli sınırları dışında kalan yörelerden göçen Türklerin iskanı. [Prof. Dr. Afife Batur, a.g.e. sf. 1381]
O dönemki hükümetin gereksinmeler temelinde oluşturuduğu bu öncelikler ve plan ancak çok küçük bir oranda gerçekleşebilmiştir. Cumhuriyet’in bu ilk yıllarında sadece yeni başkent Ankara’da önemli yapım etkinlikleri gözlenmiştir. Bunun temel nedeni ekonomik yoksunluklar, teknik adam yetersizliği ve savaş sonrası yaşanmak zorunda kalan kapalı ekonomidir. Osmanlı döneminden yapı malzemeleri sanayisi konusunda önemli bir altyapı kalmadığı için bu dönemde yapı malzemeleri ve gereçleri tümü ile ithalata açık ve bağımlıdır. Ayrıca imparatorluk döneminde mimar ve teknik adamlar ağırlıklı olarak azınlıklardan olduğundan savaş sonrasında yaşanan göçler nedeni ile bu konuda da büyük bir boşluk yaşanmıştır.
1.1.2.İdeolojik Arka Plan:
Yukarıda özetlenen genel duruma doğmuş olan I. Ulusal Mimariyi karakterize eden ideolojik yaklaşım “Türk Milliyetçiliği”dir. Milliyetçilik 19. yy. sonu 20. yy. başlarında çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğunu kurtarmak amacı ile ortaya çıkmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanı ile daha da belirginleşen Türk Milliyetçiliği akımını en iyi ifade eden kişi Ziya Gökalp’tir. Bu görüş “Milli Hars ve Garp Medeniyetinin” bütünleşmesi olarak ifade edilebilir. Temel olan bütün uygar ülkelere aynı seviyede yürümek için batıdan gerekli herşeyin alınması olmakla beraber bunların Türk ulusunun karakteri ve kendi kimliği ile yorularak işlenmesidir. Bu görüş 1930 yılında Türk Ocakları ideali olarak ilan edildi ve toplumun geneline yayılması amaçlandı. Mimari uygulamalarda bu bakışın prototipini Türk Ocakları Merkez Binası’nın yapısında görmek mümkündür. Bu bina dış ve iç biçimlenmede Milli Hars’ı sergilerken, inşaat sistemi “Muasır medeniyetin icabatı fenniyesine” göre yapılmıştır. [İnci Aslanoğlu, Birinci ve İkinci Milli Mimarlık Akımları Üzerine Düşünceler, sf. 42]
I. Ulusal Mimari Cumhuriyet’in 20’li yıllarında da baskın olan Türk Milliyetçiliği ideolojisi içinde belirginleşmiştir. Bunun sonucu olarak mimarlığın milli duyguları yansıtması gerektiği ve ulus bilincini güçlendirici etkisinin öne çıkarılması gerektiğine inanıldı. Mimarların temel amacı unutulmuş olan Türk Sanatı ve Mimarlığının, klasik dönemde ulaştığı değerlerin yeniden gün ışığına çıkartılması ve yaşatılmasıydı. Bu amaçla çalışmalarını yönlendiren dönemin iki ünlü mimarı Vedat ve Kemalettin Beyler Avrupa’da eğitim görmüş olmalarına rağmen Türk Mimarisi temelinde birçok öğrenci yetiştirmişlerdir. Her ne kadar Vedat Bey’in mimari anlayışı “Romantik”, Kemalettin Bey’inki ise “Evkaf Stili” olarak eleştirilmişselerde onların çalışmalarının Türk Mimarisinin oluşumuna katkısı kabul edilmektedir. [İnci Aslanoğlu, a.g.e, sf. 41]
Bu noktada yapılan okumalar sırasında I. Ulusal Mimariyi adlandırma hakkında edinilen bir bulgudan bahsetmek faydalı olacaktır. Aslanoğlu’nun makalesinde de belirttiği gibi I. Ulusal Mimari “Milli Osmanlı Rönesansı” ve “Meşrutiyet Milli Mimarisi” diye de adlandırılmaktadır. Fakat Afife Batur bu dönemi daha çok geleneğe sahip çıkmasına vurgu yaparak Osmanlı Revivalizmi olarak adlandırmaktadır.
1.1.3.Mimari Özellikler:
Dönemin yapılarının özellikleri yukarıda belirtilen ideolojik belirlenimlerinin birer sonucudur. Şimdi bu özellikleri önce Prof. Dr. Batur’un ardından da İnci Aslanoğlu’nun çalışmalarını takip ederek inceleyelim. Batur’a göre dönemin yapılarının özellikleri genellendiğinde şu sonuçlara ulaşılır.
·Dönemin mali koşulları ve kentsel ölçeği dikkate alındığında tümü değilse de çoğunluğu büyük yapılardır.
·Çoğunda yeni yapım yöntemleri (betonarme vb.) ve yeni malzeme kullanılmıştır.
·Pek çoğunda çağdaş donatı vardır.
·Tümü Milli Mimari uslubunun tasarlama ve biçim özelliklerini taşırlar.
vGenellikle simetrik ve aksiyal kitle düzenlemeleri ve planları vardır.
vKullanılan şemalar, kitle ve mekanlardaki ölçü ve oranlar ve kompozisyon kuralları bakımından Avrupa Neo-klassizmine paralel bir yapı gösterirler.
vKolon, kolon başlığı, kemerler ile parmaklık, kapı, pencere vb. strüktürel veya strüktürel olmayan mimari ögelerde ve dekorasyonun tasarım ve motiflerinde ve cephe düzenlemesinde geleneksel Selçuklu, Osmanlı, İslam mimarlığından seçilmiş ve alınmış çizgi ve biçimlere sahiptirler
vBüyük ve temsili nitelikteki yapıların müellifi olan mimarlar, Cumhuriyet öncesi dönemin tanınmış ve meslek alanında etki ve önemleri kabul edilmiş kişiliklerdir.
vMimarlar arasında üslup ve yaklaşım açısından kişisel ayrımlar bulunsa da, eğilimin ana çizgisi kesin ve belirgindir.
[Afife Batur, a.g.e, sf. 1382]
Batur’un genellemelerinden de anlaşılacağı gibi, onun Osmanlı Revivalizmi olarak adlandırdığı dönem ikili bir karaktere sahiptir. Bir yandan batı kökenli yenilikler uygulanırken bir yandan da geleneğe sahip çıkılarak gelenek yeniden diriltilmeye çalışılmaktadır. Dönem mimarisinin ikili karakteri Aslanoğlu tarafından da vurgulanmaktadır. Ayrıca batı kökenli yeniliklerin kullanımına ek olarak batıda yaygın olan akademizmin katı kurallarının dönem mimarisi içindeki kullanımından da bahsetmektedir.
Aslanoğlu’na göre Türk Ocakları Merkez binasının dönemin prototipidir. Yeni malzemelerin ve yapım tekniğinin kullanıldığı binada yapısal sistemler içte gizlenirken, dış görünüşte belli bir işleve sahip olmayan kubbe ve kemerler baskındı. Bu nedenlede yapı organik bir bütünlüğe erişemiyordu.
Köşelerin ya da simetri aksının üstündeki kubbeler – bunlar çok kez yalancı kubbelerdir – dönem yapılarının büyük bir bölümünde Osmanlı görüntüsü sağlamak üzere kullanılmaktaydı. Bu, sosyal nitelikli bir yapı (İzmir Türk Ocağı Binası gibi), bir otel (Anakara Palas), han (İstanbul, IV: Vakıf Han, İzmir Kardiçalı Han), borsa binası (İzmir’de), müze (Anakara Etnoğrafya Müzesi) ya da bir kamu yönetim yapısı (Tekel Başmüdürlüğü) olabiliyordu.... [İnci Aslanoğlu, a.g.e. sf. 42]
Biçimci bir yaklaşıma sahip olan I. Ulusal Mimarisinde simetrik kütleler kullanılır. Bu kütleler Rönesans mimarlığı anlayışına uygun olarak kornişlerle üçe ayrılır. Ayrıca bazı örneklerde yine Rönesans mimarlığının cephecilik anlayışı gözlenir. Süsleme ve simetri aksındaki giriş düzenlemeleri ise gelenekle olan ilişkiyi örneklemektedir. Süsleme, Selçuklu ve Osmanlı karakterleri taşırken, simteri aksındaki girişin portiklerle düzenlenmesi ise tümü ile Osmanlı mimarisinin bir devamıdır.