وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدوةِ وَالْعَشِىِّ يُريدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُريدُ زينَةَ الْحَيوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَويهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطًا
KEHF/ 28: Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret. Sen dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma. Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uyma.



قُلْ يَا عِبَادِ الَّذينَ امَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذينَ اَحْسَنُوا فى هذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَاَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةٌ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
ZÜMER/ 10: Ey Muhammed! Tarafımdan söyle: "Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah'ın yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir."



وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَىْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرينَ
BAKARA/155: Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!



اَلَّذينَ اِذَا اَصَابَتْهُمْ مُصيبَةٌ قَالُوا اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ
BAKARA/156: Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler.



جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّهِ عَلى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهيمَةِ الْاَنْعَامِ اَلَّذينَ اِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرينَ عَلى مَا اَصَابَهُمْ وَالْمُقيمِى الصَّلوةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
HAC/ 35: Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer. Onlar başlarına gelene sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar


SABIR

“Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Ona imkân verildiğinde ise cimri kesilir” 1
İnsanoğlu hayatın kuşatılmışlığı karşısında çaresizce akıntının kendisini nereye götürdüğünden belki haberli belki de habersiz bir vaziyette yol almaktadır. Müslümanlar olarak bizimde akıntıya karşı kürek çektiğimiz şu günlerde güçlü olabilmek ve güçlü kalabilmek adına nefsiyetimizi güçlendirmemiz bir zorunluluk halini almıştır.
Sabır konusu iki hususu bir arada barındırdığı için önemlidir. İki husustan kastımız hem içi boşaltılarak uyuşturucu müptelası bir tinerci gibi olaylara ve hayatın akışına seyirci kalır hale getirilen yanlış sabır anlayışı, hem de İslami nefsiyetin güçlenmesini sağlayan sabır konusunu.
Bu konu bittiğinde inanıyorum ki birçoklarımız gerçekten sabırsız olduğumuzu göreceğiz.
İnsan fıtratı gereği aceleci ve menfaat düşkünüdür. Başına bir bela, sıkıntı ve meşakkat gelmesini istemez. İstemediği halde başına gelen müsibetlere de başka adresler aramasıyla tanınır.
Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,2 Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;3 Rab'lerinin azabından korkanlar,4 Irzlarını koruyanlar 5 Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;6 Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;7 Namazlarını koruyanlar;8
Genelde tüm Müslüman kardeşlerimizin, özelde ise İslamın hayata hakimiyetini kendisine dava edinmiş olanlar için sabır konusunu ayet ve hadisler ışığında incelemeye başlayalım.
Allah'ü Te'âla buyurdular ki:
"(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır." 9
"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır." 10
"Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir." 11
"Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir."12
"Sabredenleri müjdele!"13
"Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir."14
Aleyhissalâtü vesselâm da şöyle buyurdular:
"Allah Azze ve Celle bir kavmi severse onu imtihana tabi tutar. Kim ki, sabrederse, sabır lehinedir. Kim ki, feryadı figan ederse, feryadı figan da lehinedir." 15
Ebû Saîd El-Hudri (ra)’dan Rasûlullâh (sav)’in şöyle buyurdukları rivâyet olunmuştur:
“Kim ki, sabretmek isterse, Cenâb-ı Hak ona da sabr ihsân eder. Sabırdan daha hayırlı, sabırdan daha geniş bir nîmet kimseye verilmemiştir." 16
Enes (ra)'dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur:
"Nebî (sav), (ölen) çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı: "Allah'tan kork ve sabret!" buyurdu: Kadın (ızdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan): "Benim başıma gelenden sana ne?'' dedi. Nebî (sav) uzaklaşınca, kadına: "Bu Nebî (sav) idi!'' dendi. Bunun üzerine, kadın çocuğun ölümü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru Nebî (sav)'in kapısına koştu: Ama kapıda bekleyen kapıcılar görmedi, doğrudan huzuruna çıktı ve: " (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın!)" dedi. Aleyhissalâtu vesselam:"Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir" buyurdu." 17
Ebû Hurayra (ra)'dan Rasûlullâh (sav)’in şöyle buyurdukları rivâyet olunmuştur:
"Allah Teâla şöyle buyurdular: "Ben, Mü'min kulumun dünya ehlinden çok sevdiğini ( çocuk) almışsam sonra o da sevabını umarak sabretmişse, katımda ona cennet dışında bir mükafaat yoktur.''18
Âişe(r.anhuma)'dan, Rasûlullâh (sav)'e taun hakkında sorduğunda, şöyle haber verdiği rivâyet olunmuştur:
"O, sizden öncekilere Allah'ın gönderdiği bir azabtı. (Şimdi) Allah onu mü'minlere bir rahmet kıldı. Taun çıkan memlekette bulunan bir kul, kendisine Allah'ın takdir ettiği şeyin ulaşacağını bilip, sevap umuduyla sabredip orada kalır ve dışarı çıkmazsa, mutlaka ona şehid sevabının bir misli verilir."19
Atâ İbn-u Ebî Rabâh'tan, İbn-i Abbas (ra)’nın bana şöyle dediği rivâyet olunmuştur:
"Sana cennet ehlinden bir kadın göstermeyeyim mi?'' dedi. Ben de: "Evet göster!'' dedim. "İşte dedi, şu siyah kadın var ya, o, Nebî (sav)'e gelip: "Ben saralıyım, (nöbet gelince) üstümü başımı açıyorum, Allah'a benim için dua ediver (hastalıktan kurtulayım)'' dedi. Aleyhissalâtu vesselâm; "Dilersen sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için Allah'a dua edivereyim'' dedi. Kadın: "Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için dua ediver'' dedi. Rasûlullâh da ona öyle dua etti."20
Abdullâh İbn-u Ebî Evfâ'dan (ra)’dan şöyle rivâyet olunmuştur:
"Rasûlullâh(sav) bir savaş esnasında düşmanla karşılaştığında güneşin tepe noktasından batıya meyletmesini bekledi. Sonra ayağa kalkıp askere şöyle bir konuşma yaptı: "Ey insanlar! (Kendi gücünüze güvencinizden dolayı) Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'tan afiyet isteyiniz. Fakat düşmanla karşılaşınca da (harbin bütün şiddetlerine karşı) sabrediniz. Ve iyi biliniz ki cennet kılıçların gölgesi altındadır." Sonra Hz. Peygamber tekrar kalktı ve şöyle dua etti: "Kitab'ı indiren, bulutları akıtıp yürüten, düşman birliğini hezimete uğratan Allahım! Sen onların birliklerini dağıt ve onlara karşı bize yardım et!"21
Bu bölüme kadar aktardığımız ayetler ve hadis rivayetleri bela anında sabretmekle alakalıydı. Şimdi de belaya sabretmek kadar önemli olan Kazaya rıza gösterme hususunu ele alalım; İbn-u Ebî Âsım, Buhârî El-Edebi-l Müfred'te ve El-Hâkim'de rivâyet edip sahihtir dediği, Ez-Zehebî’nin de ona muvafakat ettiği hadisin lafzı şöyledir:
"(Allahım!) Senden, kazadan sonra rıza taleb ederim!"
Hiç şüphesiz Şârî, kulun boyun eğip teslim olmasını Ebû Hurayra hadisinde methetmiştir. Rasûlullâh (sav) şöyle buyurdular:
"Dikkat et! Sana Arş'ın altında, cennet hazinelerinden olan bir kelimeyi bildireyim mi? Ravi: Veya öğreteyim mi? Dedi. (O kelime) "La Havle Vela Kuvvete İlla Billah" tır. (Kul bu kelimeyi söyledikten sonra) Ardından Allah Azze ve Celle : "Kulum teslim olup boyun büktü" der. 22
Kazaya öfkelenmek, gazaplanmak haramdır. El-Karâfî Ez-Zehîra'da bu konu hakkında şöyle bir ayrımda bulunmaktadır. “Bir insan bir hastalıkla imtihana çekildiği zaman yapısı gereği bu hastalıktan gocunup dertlenirse, bu kazaya rıza göstermemek değildir. Tam aksine, kazaya uğranılan şeye rıza göstermemektir. Eğer o, hangi şey işledimde, bu benim başıma geldi, günahım neydi ve ben buna layık mıydım? Gibi terennümlerinde bulunursa, bu kazaya razı olmamaktır. Kazaya uğranılan şeye değil!" der. Daha önce geçen Mahmud İbn-u Lubeyd hadisi kazaya öfkelenmenin, gazaplanmanın haramlılığına delalet eder. Rasûlullâh (sav) şöyle buyurdular:
"Allah Azze ve Celle bir kavmi severse, onu imtihana tabi tutar. Kim ki, sabrederse, sabır lehinedir. Kim ki, feryadı figan ederse, feryadı figan da lehinedir.” 23
Rıza göstermek ve öfkelenmek insanın fiilindendir. Bundan dolayısıdır ki, rıza göstermeye sevap, öfkelenmeye ceza verilir. Ne var ki, bizzat kazanın kendisi insan fiilinden değildir. Bu yüzden, insan kazanın meydana gelmesinden sorguya çekilmeyecektir. Çünkü kaza, onun fiilinden değildir. Fakat o, rıza gösterip, göstermemesinden veya öfkelenip, öfkelenmemesinden sorguya çekilecektir. Zira bu, insan fiilindendir.
"Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur."24 Bu kaza, günahları için bir kefâret ve günahlarının bağışlandığı bir vesiledir. Kaldı ki, söylenilen bu mefhum üzerine delalet eden bir çok deliller vardır. Onlardan biri; muttefikün aleyh olan Abdullâh hadisidir. Onda Rasûlullâh (sav) şöyle buyurdular:
"Kendisine hastalık ve daha başka neviden herhangi bir eza isabet eden hiçbir Müslüman yoktur ki Allah bu eza sebebiyle onun günahlarını, ağacın yapraklarını döktüğü gibi dökmesin."
Onlardan bir diğeri de; Muttefikün aleyh olan Âişe hadisidir. Rasûlullâh (sav) şöyle buyurdular:
"Kendisine bir diken yahut ondan büyük bir şey isabet eden bir Mü'min yoktur ki onun sebebiyle Allah bir günahı silmesin." Başka bir rivâyette ise: "Noksanlaştırmasın" olarak varit olmuştur. Onlardan bir başkası da; Muttefikün aleyh olan Ebû Hurayra ve Ebû Said hadisidir. Nebî (sav) şöyle buyurdular:
"Mü'mine bir hastalık, bir ağrı, bir keder, bir hüzün, bir gam hatta kendisine batan bir dikene varıncaya kadar herhangi bir şey isabet ederse, Allah günahlarından bir kısmını yok eder."
Bu konuda Sa'd'dan, Muaviye'den, İbn-u Abbas'dan, Câbir'den, Ummu Âla'dan, Ebû Bekr'den, Abdurrahman İbn-u Ezher'den, Hasan'dan, Enes'den, Şeddâd'dan ve Ebû Ubeyde'den (ra) ya hasen, yada sahih senedlerle rivâyet edilmiş hadisler vardır. Onların hepsi, günahların belâ ile döküldüğünü dâir hadisi, Rasûlullâh(sav)'e raf ederler/nisbet ederler.
Yine muttefikün aleyh olan Âişe (r.anhuma) hadisidir. Rasûlullâh (sav) şöyle buyurdular:
"Kendisine bir diken yahut ondan büyük bir şey batan hiç bir Müslüman yoktur ki onun sebebiyle kendisine bir derece verilmesin ve bir günahı silinmesin." Başka bir rivâyette ise:
"Allah onlardan dolayı, ona bir iyilik yazar." İfadesi geçmektedir. Buradaki sevab; kazaya rıza göstermek, ona sabretmek, şükretmek ve sadece Allaha şikayette bulunmaya binaendir. İşte bu kayıt ile birçok hadisler varit olmuştur. Bunlar;
Muslim’in Suhayb (ra)’dan Rasûlullâh (sav)’in şöyle buyurduklarını dâir rivâyet ettiği hadistir:
"Şu Mü'minin işine şaşılır! Zîra onun bütün işleri hayırdır. Bu sadece ve sadece Mü'mine özgüdür. Eğer ona bir bolluk isabet ederse, şükreder. Dolayısıyla bu, onun hayrına olur. Eğer ona bir kötülük isabet ederse, sabreder. Dolayısıyla bu da onun hayrına olur."
El-Hâkim Ebû Derdâ'dan Ebâ-l Kasım(sav)'in şöyle buyurduklarını işittim diye rivâyet edip sahihlediği, Ez-Zehebî'ninde ona muvafakat ettiği hadistir
Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: "Ey İsa! Ben senden sonra öyle bir ümmet göndereceğim ki, eğer onlara sevdikleri bir şey isabet ederse, Allah'a hamdederler. Yok eğer hoşlanmadıkları bir şey isabet ederse, ecirlerini Allah'tan umarak, sabrederler. Ne hilimleri (sabırları) ne de ilimleri(yakinen bilgileri) vardır." İsa(sav): " (O zaman) Ya Rabbi! Bu nasıl olabilir ki! Der. Allah: "Ben onlara hilmimden ve ilmimden veririm." diye buyurur.”
Et-Tabaranî be's olmayan bir isnadla İbn-u Abbâs'tan (ra) Rasûlullâh(sav)'in şöyle buyurduklarını dair rivâyet ettiği hadistir:
"Kim ki, malına veya nefsine bir musibet isabet eder de, bunu insanlara şikayet etmeksizin gizlerse, onu bağışlamak Allah üzerine vacip olur."
Buhârî Enes(ra)'dan, Rasûlullâh(sav)'in şöyle buyurduklarını işittim dediğini dair rivâyet ettiği hadistir:
"Allah Teâla buyurdu ki: "Ben kulumu iki sevdiğiyle imtihan edersem o da sabır gösterir (ve sevap umarsa) onlara bedel cenneti veririm."
Buhârî'nin El-Edebi-l Müfred'te Ebû Hurayra(ra)'dan Rasûlullâh(sav)'in şöyle buyurdular dediğini dair rivâyet ettiği hadistir:
"Kendisine dünyada bir diken batıpta onun ecrini Allah'tan uman hiç bir Müslüman yoktur ki, Kıyâmet günü ondan dolayı günahları giderilmesin."
Burada bir an olsun durup, sabrı iyice düşünmemiz kaçınılmazdır. Zîra bazı Müslümanlar indinde, sabrın vakıası ve medlûlü etrafında varolan bulanıklık ve karışıklığın izale edilmesi gerekir.
Şüphesiz ki, bir kısım Müslümanlar, kişi insanlardan uzaklaşıp kabuğuna çekilir de münkeri ehliyle başbaşa bırakırsa ve haramların çiğnendiğini, Allah'ın hudutlarının âtıl bırakıldığını ve Cihadın ilğa edildiğini görür de bunlar karşısında bir konum benimsemez, aksine bunlardan uzaklaşır ve münkeri nehyetmeyi terkederse, sabreden olduğu zannına kapılmışlardır.
Veya sabr; canından ezayı defetmek ve Allah'ın düşmanlarının takibatından bir şeye nail olma şerefine maruz kalmaktan sakınmak olarak anlamışlar ve dolayısıyla hak kelimesini söylemeye veya Allah'ı razı edecek bir amelde bulunmaya cüret edemez olmuşlardır. Bilakis, Takke ve Zaviye'lerin birinde inzivaya çekilerek suskun kalmışlar, sonra da kendileri hakkında sabreden kimseler olduklarını söylemişlerdir.
Şu bir gerçektir ki, bunun hiç biri, Allah'ın ehli için Na'im Cennetlerini hazırladığı sabır değildir.
"Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir." 25
Tam aksine bu, Rasûlullâh(sav)'in kendisinden Allah'a sığındığı acziyetin ta kendisidir.
"Acziyetten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, kederden, hüzünden, dine galip gelmekten ve kişilere musallat olmaktan Allah'a sığınırım!"

1- El-Meâric 19-21
2- El-Meâric 22
3- El-Meâric 26
4- El-Meâric 27
5- El-Meâric 29]
6- El-Meâric 32
7- El-Meâric 33
8- El-Meâric 34
9- Bakara 214
10- Bakara 155-157
11- Âli İmran 186
12- Zümer 10
13- Bakara 155
14- Bakara 153
15- Ahmed, Mahmud İbn-i Lubeyd yoluyla tahriç etti
16- Muttefikün aleyh
17- Muttefikün aleyh
18- Buhârî
19- Buhâri
20- Muttefikün aleyh
21- Muttefikün aleyh
22- El-Hâkim rivâyet edip şeyhayn tahriç etmemişler ise de isnadı sahihtir ve mahfuz olan bir illeti yoktur der. İbn-u Hacer'de bunu El-Hâkim'in kuvvetli bir senedle tahriç ettiğini söyler
23- Ahmed, Et-Tirmizî, İbn-u Müfelleh
24- Necm 39
25- Zümer 10